‘Ayna’nın yönetmeni Altunkaya, oyunun seyirci üzerinde bıraktığı etkiyi, ‘Farkına varmış olma duygusu... Belki suçluluk duygusu ve vicdan. Herkes yalnızca susmak, yürümek ve uzaklaşmak istiyor’ diye anlatıyor.
Oysa o salona girmeden önce herkes ne kadar uzağındaydı şiddetin... Şiddet oyunun bir parçasıydı, öyle sanmıştık, her birimiz kendi hayatlarımızın arkasına saklanıp izleyeceğiz, belki beğeneceğiz, ama en nihayetinde geride bırakıp gideceğiz. Sanmıştık...
Mekan Artı’nın son oyunu “Ayna”, bu kez farklı bir biçimde, seyirciyi oyunun bir parçası haline getirerek kadına yönelik şiddeti tiyatroya taşıyor. Sahne yok, yerine 12 siyah kabin var salona girer girmez gördüğümüz. Her seyirciden bir kabin seçmesi isteniyor, kabinler seçiliyor ve içerideki sandalyeye oturulup, olabildiğince karanlık bir ortamda “sonrası” bekleniyor.
Ürkütücü çünkü o an şiddetin kokusunu almaya başlıyorsunuz. Gergin bir bekleyiş, şimdi ne olacak sorusunu akla getiriyor. Ve aniden birbirine karışan kadın sesleri, kabindeki seyircinin kulağına çalınıyor. Adımlar duyuluyor, adımlar susuyor ve her oyuncu, kabinde kendisini bekleyen seyircinin yanındaki yerini alıyor.
Oyuncu ayakta, otururur haldeki seyirciye gözlerini dikerek söze başlıyor: “Nasıl öldüğümü bilmek ister misin?” Her biri kendi hikâyesini anlatıp diğer kabine geçiyor, aslında oyun boyunca 12 oyuncu, 12 seyirciyi tek tez gezip, “nasıl oldüğünü” anlatıyor.
Evet, bu kadınların hepsi birer ölü; babalarının, kocalarının, sevgililerinin kurbanları. İşin kötüsü olan biten yalnızca bir tiyatro oyunu da değil, hikâyelerin hepsi gerçek.
Oyunun yazarı Didem Kaplan, “Bir insanın sırf kadın olması bile kimi zaman şiddet görmesi ya da öldürülmesi için yeterli sebeplerden biri oluyor” diye başlıyor söze, şöyle devam ediyor:
“Oyunu metne dökerken, biz duyarlı insanların bile artık sayısını hatırlamadığımız yeni bir kadın cinayetine bakış açımızdan yola çıkmak istedim. Kaçımız yeterince bu üçüncü sayfa haberleriyle ilgileniyoruz? Ne kadar umursuyoruz? Bu içselleştirme, kabullenme ve umursamama durumu beni inanılmaz derecede korkutmaya başladı. Çünkü bunun bir sonraki aşaması hak verme olacaktı.”
Oyununun, kadına yönelik şiddete nereden baktığını soruyorum, yanıtlıyor:
“İnsanların, durumun vahametine varmalarını istedim. İzleyen adamlarda her an sevdiğim kadının, kızımın, kardeşimin katili olabilirim düşüncesini, izleyen kadınlarda her an basit bir cinayete kurban gidebilirim hissini yaratmak istedim. Kaçındığım nokta ise kadının yıllardır içine yerleştirildiği aciz ve acınası konuma yenik düşmek oldu. Aslında tüm karakterlerim çok güçlü karakterler. Sadece bir süreden sonra toplumun gücünün önüne geçemiyorlar.”
Oyunda yer alan hikâyeler, farklı demografik özelliklere sahip kadınların benzer durumlarda, benzer nedenlerle öldürüldüğünü gösteriyor; kıskanç kocalar, namus peşinde babalar, abiler ve ortak bir son.
Yönetmeni Ufuk Tan Altunkaya, oyunun kabinler içinde gerçekleşmesindeki amacı anlatıyor:
“Kabin kulanımının en önemli yanı, seyirci ile oldukça samimi ve dolaysız bir iletişim kurmaya olanak sağlaması. Doğrudan göz göze gelerek... Ne bir efekt, ne yapay kurgu ne de ‘oynayan’ oyuncular.”
Oyunun seyirci üstünde bıraktığı etkiyi ise şöyle açıklıyor: “Farkına varmış olma duygusu... Belki suçluluk duygusu ve vicdan. Herkes yalnızca susmak, yürümek ve uzaklaşmak istiyor.”
Mekan Artı’nın “Şiddet Üçlemesi”nin ilk oyunu olan “Ayna”da, Ayşe Balmumcu, Cansın Asarlı, Çiğdem Aygün, Dilek Yorulmaz, Ece Eser, Gökçe Deniz Balkan, Gülay Hayır, Gülsün Odabaş, Milay Ezengin, Nurcan Şirin, Rana Büyükyılmaz, Serpil Bilgil rol alıyor.
CUMHURİYET
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |