Böyle olmaz…
“Bakın, en muhalif benim… O kadar muhalifim ki büyük gazete beni büyük yazarı olarak pazarlıyor” diye havalara girseniz bile, böyle olmaz…
Ne yazarlık, ne büyüklük ne de muhaliflik böyle bir şey değildir.
“Sevenlere selam olsun...” derken “Sevmeyenlerin cehenneme kadar yolu var.” demek ne aslında neye denk düştüğünü bildiğimiz ideolojik hınçla açıklanabilecek bir sözdür, ne yazar-okur diyalekti çerçevesinde anlaşılabilecek bir tavırdır ne de “muhalif işte…” kolaycılığı ile geliştirilebilecek bir had aşmasıdır.
Bu, en hafif ifadeyle, her şeyden öte ve her şeyden önce ideolojik kızgınlığını iki atımlık yazarlık barutuyla ifade edemeyen bir kızgınının hezeyanıdır.
İlgi arsızlığı ile “büyük gazete” tarafından “Büyük yazar” olarak onanmanın verdiği o ilk adımda yoldan çıkmadır.
İdeologluğunu yaptığı kesimin yenilgisini centilmence kabul edip neyin ne olduğunu anlamak yerine o yenilgiden kendisine büyük yazar titri çıkarmış olmanın verdiği şımarıklıkla diyet ödeme girişimidir.
Kimden söz ettiğimi anlamışsınızdır.
Sabah’ın 22 Temmuz günü “Ak Parti Ezdi Geçti” manşetiyle çıktığı gün veda yazısı yazıp tabanları yağlayan, sonra da Hürriyet’e geçen “büyük yazar”dan, Yılmaz Özdil’den bahsediyoruz.
Evet, büyük olmalıydı. Hürriyet öyle buyuruyordu çünkü. Boynumuz kıldan ince.
Ama büyük yazar ilk yazısında aslında nasıl bir ideolojik sıkışmanın içinde olduğunu ve bu sıkışmanın neye mal olduğunu&olacağını göremeyecek halde olduğunu gösterdi.
“Sevenler kıymetli, sevmeyenler cehenneme” duruşuyla sözde şövalyece savunduğu demokratik tahammülün yanından bile geçmediğini, sevmeyenleri kabul edemeyecek kadar hoşgörüden uzak olduğunu açık etti.
“Büyük yazar” olarak geçtiği “büyük gazete”nin ne okur kitlesinden ne de neyi temsil ettiğinden haberi olmadığını, daha çalıştığı kurumu okuyamamasıyla yaşadığı toplumun hikayesini neden okuyamadığını ve neden gittikçe hırçınlaşıp zıvanadan çıktığını anlattı.
Mesela Hürriyet’in ve yazarlarının sadece sevenlerin okuduğu bir gazete olmak yerine cehennemde olmayan sevmeyenler tarafından da okunan bir kitle gazetesi olduğunun farkında olmadığını belli etti.
“Hürriyet’e Bekir Coşkun ayarında transfer” olarak lanse edilince Bekir Coşkun’a gösterilen okur ilgisinden aşağı kalmamak için aşırı bir iştah duyduğunu acemice gösterip rol çalmaya çalışıp ilgi arsızlığını pazara düşürdü.
Oysa Yılmaz Özdil ara sıra iyi yazardı. Her ne kadar içini dolduramasa da, kerameti kendinden tek satılık paragraflarında “nitelik” yada “zeka” bulabilirdiniz. Ama yazınsın büyük bölümünü büyük harflerle yazıp sonra da “BÜYÜK YAZAR"dan kasıt işte buydu. Büyük harf yazar yani.” gibi sadece komik bir ironiye fit olması ideolojik olarak körleşirken bu yetisini de kaybettiğini gösterdi.
Özdil’in anlamadığı şu: Muhalif olabilirsiniz. Hele hele her tarafı sorun fışkıran böyle bir iklimde muhalif olmamak akıl alır şey değil. Ama muhalif olmakla her türlü centilmenlikten, hoşgörüden, saygıdan uzaklaşmak, kabalaşmak aynı şey değildir. Eleştiri yazmakla küfretmek arasında tampon bir nokta vardır.
Onun için “Büyük Yazar” olma yolunda gerçekten küçük olan yazısıyla daha yolun başında ilk yarasını alan Özdil’e 3 dost tavsiyesi yapalım istedik:
1-Turktime’ı iyi takip edin sayın Özdil. Ak Parti yada başka konularda muhalefet yaparken o tampon noktanın nasıl yakalandığını görecek, muhaliflikle ideolojik azgınlık arasındaki farkı daha iyi anlayacaksınız.
2-Siz yazınızı yazın. Bırakın ideolojiyi Deniz Baykal seslendirsin.
3-Tamam, okur ilgisi iyidir. Ama daha bismillah demeden biraz Bekir Coşkun’un, olmadı biraz da Özdemir İnce’nin okurlarından alayım diye bu kadar heveslenmeyin. İştahınızı biraz dizginleyin…
Bizden söylemesi…
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...