Türkiye'nin de artık gerekli hassasiyeti göstererek önlem alması gerektiğini anlatan Öngör, "Bankalardaki hesaplarınız, bilançolarınızdaki kar, zarar tek başına yeterli değil artık. Dünyada açlık, savaş, varsa bir yere varamazsınız. Buna bir boyut, bir kalite getirmek zorundasınız" diyor.
Antartika'da buzullar çözülüyor. Dünyada bazı bölgelerde yağmurlar azalırken, bazı bölgeler ise sellerle boğuşuyor. Çocukluğumuzda yaşadığımız bahar aylarıyla bugün arasında büyük farklar var. Bu değişime bir süredir küresel iklim değişikliği deniyor. Artık tüm dünyanın kabul ettiği bu sorun günlük hayatımızı giderek daha fazla etkiliyor. Ve bunlar sadece gelecek felaketlerin öncü göstergeleri.
Hafta sonu Türkiye'de önemli bir toplantı vardı. Bodrum'da Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın (World Wild Fund-WWF) 100 ülkeden gelen 200'e yakın temsilci ve uzmanları dünyanın geleceğini tartıştı.
WWF doğanın zarar görmesini durdurmayı ve verilen zararları onarmayı amaçlayan uluslar arası bir sivil toplum kuruluşu. 1961'den beri faaliyet gösteren ve dünyanın en büyük çevre kuruluşlarından biri olan WWF'in Türkiye'deki başkanı ise Akın Öngör. Garanti Bankası'nın eski Genel Müdürü Öngör, Bodrum toplantısının mimarı. 200 kişilik toplantının Türkiye'de yapılması onun önerisiyle gerçekleşmiş. Öngör hem eski bankacı olarak finans krizini, hem WWF üyesi olarak küresel ısınmayı yakından izliyor. Öngör'ün bu konularda görüşleri şöyle:
Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin (WWF) Bodrum toplantısı nasıl gerçekleşti?
Son genel kurul Pekin'de yapılmıştı. Bu toplantı için Fransa ve Türkiye adaydı. İkna ettim ve Bodrum'da yapılmasını sağladım. 200'e yakın konuğu bir gece evimizde ağırladık. Önder Focan caz çaldı. Sufi müzikle tanıştırdık konuklarımızı.
Türkiye'den Cumhurbaşkanı Abdullah Gül katıldı. Neler konuşuldu?
Kutuplardaki buzulların erimesi, Jakarta, Endonezya bölgesindeki ormanların, yağmur ormanlarının korunması, Afrika'da biyolojik çeşitliliğin arttırılması gibi konular tartışıldı. Gül de iki önemli mesaj verdi. Kyoto konusunda Türkiye'nin hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğunu ve doğal korunan alanların arttırılarak yüzde 10 sınırının yakalanmasını istedi. Bu oran ne yazık ki yüzde 2.5. Dünyada ise yüzde 10. Türkiye doğaya hürmet etmeyen bir ülke.
Küresel ısınma yıllardır tartışılan ancak hep kuşkuyla karşılanan bir olay. Ancak artık iklim değişikliklerini günlük hayatımızda hissediyoruz.
Şimdi bir kere artık küresel ısınma oluyor mu olmuyor mu, tartışmasını çok gerilerde bıraktık. Bilimsel olarak saptandı ki küresel ısınma geldi, geliyor. Türkiye'nin, dünyanın ısısı 10-20 yıl önceki gibi değil. Küresel ısınmadan kasıt şu. Dünyanın ısı artışını eğer ortalama olarak iki dereceyle sınırlayamazsak çok daha büyük tehditler geliyor. Bunun için önlemler almak gerekiyor.
İki derecede sınırlamak ne anlama geliyor. Sınırlanamazsa ne olur?
4-5 derece artış ne demek biliyor musunuz. Son buzul çağı ile bugün arasındaki fark 5 derece İki derece ile sınırlanamaması demek dünya toplam gelirinin yüzde 20 düşmesi demek. Dünya gelirinin bu kadar düşmesi ise kaos ortamı demek, savaşlar demek. Önlem almanın maliyeti ise dünya ekonomisinin sadece yüzde 1'i. Maliyeti arttırmayalm derseniz, Türkiye'nin yaptığı gibi, yüzde 20 gelir azalması ile karşılaşacaksınız.
Küresel ısınmanın dünyaya maliyeti ne olacak?
Denizler yükselecek, bu tüm deltaların, sahillerin, kıyıların sular altında kalması demek. Bunun sonucunda da büyük göçler demek. Akdeniz'de en çok etkilenecek iki ülke Cezayir ve Türkiye. Tropik hastalıklar yayılacak. Kene nasıl başladı, kuzeye doğru geldiyse sıtma gibi hastalıklar da gelecek. Türkiye'de ise suların Akdeniz, İç Anadolu, Ege'den çekilmesi, Karadeniz ve Kuzey bölgelerinde ise daha artıp su baskınları, sellere neden olması demek. Bu tarımsal ürün ve yiyecek açısından da sıkıntı demek. En önemli sorun ise yaşanacak göçler. Bu da bir güvenlik sorunu demek.
Türkiye'de bu sorun çevrecilerin bir safsatası olarak da yorumlandı hep…
Ne yazık ki bu çevrecilerin bitkileri, ağaçları seven adamların söylediği bir safsata değil. Burada artık güzellik konuşmuyoruz. Bu bir güvenlik konusu. Yurtdışından Türkiye'ye milyonlarca insan gelebilir. Küresel ısınmaya karşı önlem almak mecburiyetindeyiz.
Kim alacak bu önlemleri?
Kamu yönetimini yapanlar devlet, hükümet, yerel yönetimler, belediyeler, valilikler, özel şirketler, sivil toplum kuruluşları, bireyler yani herkes almak zorunda. Önlemleri kamu yönetimini yapanlar yönlendirecek. Karbon salınımını fiyatlandıracak. Kullandığımız ürünleri üretirken ne kadar karbon salınarak üretildiği saptanacak, yüksek olan ceza alacak. Elektrik üretimi karbon salınımı fazla olarak yapılıyorsa fiyatlanacak, hepimiz daha az kullanacağız. Enerji verimliliğine döneceğiz. Binaların yalıtımını değiştireceğiz. Buzdolabının, her eşyanın enerji verimliliği belirlenen kalibrede değilse yasaklayacağız. Bunu Çin bile yapıyor artık.
Önlem almada isteksiz ülkelerden biri Çin'di. Önlem almaya başladı mı?
Çin artık ülkesine her klima cihazını almıyor. Vatandaşlarına şu çamaşır makinasını, şu buzdolabını kullanabilirsin, diyor. Standartlarını koyuyor. Bunları yapmadığımız takdirde 2 derecenin de üstündeki küresel ısınmanın getirdiği müsibetlerle karşılaşmak zorundayız.
Türkiye bu tehlikenin yeterince farkında mı?
Biz bunu Ankara'da hükümetimize de Cumhurbaşkanımıza da ilgili kuruluşlara da anlatıyoruz.
Nasıl yaklaşıyorlar?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yaklaşımı çok olumlu. Verdiği mesajlardan da gösterdi. Hükümet kendisine bürokrasiden verilen yanlış değerlendirmelerle bocalıyor. Ama önlem alacaklar gibi. Türkiye'nin hemen Kyoto'yu imzalaması gerek. Kyoto bir çözüm değil. Bir adım. Çözümlerin adımı. Ondan sonra 2012'de başka bir düzleme geçilecek. Karbonun dünyada bir fiyatı var. Karbon kredileri var. Devlet Planlama Teşkilatı karbonun iş dünyasına maliyetini hazırladığı bir raporda 150 milyar dolar gibi bir rakam olarak çıkardı. Hesap yanlış. Hesabın dikkate almadığı bir karbon kredileri var. Bunun dosyasını bankacılık kesiminden aldım ve verdim. Karbon piyasası var. Bunu 5-10 milyar dolar arasına oturtabiliyorsunuz. Ama bunun yapmazsanız bunun maliyeti daha fazla.
Türkiye'nin isteksiz davranmasında bir bakış açısı var. Dünyayı en fazla kirleten iki ülke Çin ve ABD. Onlar Kyoto'yu imzalamıyor biz neden imzalayalım bu maliyeti üstlenelim deniyor… Bir de Türkiye'nin gelişmesini istemeyenler bastırıyor diyorlar…
ABD çok kötü idare edilen bir ülke. Kendisini ispat etti. Kötüyü örnek almak doğru değil. Seçimler geliyor. Mc Cain de Cumhuriyetçi olmasına rağmen küresel ısınma tehditine karşı önlem alınması gerektiğini söylüyor. Bush gibi bakmıyor. Dolayısı ile önümüzdeki seçimlerde bu durum değişecek. Obama ve Clinton zaten savunuyor. Çin önlem almaya başladı önemli adımlar atıyor. Biz bu adımları da atmıyoruz. Ben mutlaka Kyoto'ya girilmesi gerektiğini savunuyorum. Türkiye'nin maliyetleri üstlenirken nerede olacağını da tartışması gerektiğini düşünüyorum. Bu gelişmelerin dışında kalması halinde uluslararası baskı ile zaten uygulamak zorunda kalacağız. Başbakanın yaptığı Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşma çok olumluydu. İlan edilir diye bekliyorum. Bu arada 20 yıldır beni tanıyorsunuz. Ben Türkiye'nin gelişmesine karşı olabilir miyim? Ben bu ülkede yaşıyorum 36 yıl hiçbir kötü iz bırakmadan çalışmışım. Ben böyle bir şey düşünebilir miyim?
Toplum olarak birey olarak neler yapılması lazım?
Bilinçlenme her şeyin başlangıcı. Kendi dünyamda ne yapmalıyım diye bakıp bunları yapmalıyız. Enerji verimliliği çok önemli. Kendi tükettiğimiz enerjinin daha etkin kullanılmasını sağlamamız lazım. Kullandığımız her şey enerjiye dayalı. Çalıştığımız kurumlarda o kurumun bu önlemleri almasını sağlamamız lazım. Ne kadar karbon salınımı yapıyoruz raporlanması lazım.
Siz Akın Öngör olarak neler yapıyorsunuz?
Benim bir karbon salınımım var. Bunun ölçümünü yaptım. Evlerim var, arabalarım var, seyahat ediyorum. Su kullanıyorum, elektrik kullanıyorum. Bunun karşılığında ben devletin yaptığı orman seferberliğine 6 bin ağaçla katıldım. Artı 10 bin bağ diktim. Bu karbonları emip oksijen veren üniteler. Ben diyorum ki kendi dengemi birey açısından bir yere getirdim. Belki de pozitife geçtim. Tek tek arabaya binmek yerine, toplu gidebiliriz. Toplu taşıma araçlarını tercih edebiliriz. Ben azami ölçüde uyuyorum bunlara. Eskisi gibi bakmıyorum. 10 yıl önce bu bilinçte değildim. 7 yıldır algılamaya başladım. Al Gore'un çok faydası oldu.
Siz işdünyasında böyle bir misyon edinen nadir isimlerden biri oldunuz. Destek veriyor mu işdünyası size…
Bunları anlatmaya çalışıyoruz. Önceki gün Capital Dergisi ile CEO Clup'un düzenlediği toplantının konuşmacısı WWF'in başkanıydı. İş dünyasını çağırdık. Ama CEO'ların büyük bölümü Manchester-Chelsea macını tercih etti. Salon bomboştu. İşdünyasının daha çok öğreneceği şey var. Ben diyorum ki kardeşim bilanço kar zarar tek başına yeterli değil artık. Kalite getirmek zorundasın. İstediğin kadar kar et. Ortalık karışık, açlık, savaş varsa bir yere varamazsın. Tersanelerde büyük gemiler üretiyoruz, ama ne maliyette üretiyoruz. Bilançoda ölümler varsa ne anlamı kaldı. Sadece banka hesap numarasındaki paralara, kar zarar hesaplarına bakarak yönetimin doğru olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Çok büyük tehditler gelmek üzere.
Dünyadaki kriz oburluk ve gözü kararmış kar etme hevesinden çıktı
İlgilendiğiniz diğer alanda finans. Dünyadaki bu çalkalanmayı nasıl yorumluyorsunuz?
Emekli bir bankacı olarak rahatça konuşabilirim artık. Amerika'da başlayan mortgage krizi tam bir skandaldır. Bankacılık skandalıdır. Oburluk ve gözü kararmış kar etme hevesinden başka bir şey değildir. Bunun da temelinde ise yatırım bankacılığı yatar. Bunlar yıllardır dünyaya ders veren bankalar. Citibank, UBS gibi çok önemli risk yönetim, kredi yönetim süreçleri olan bankalardan sözediyoruz. Bu nasıl kaçtı bunlardan. Tamamen yatırım bankacılığına yönelip mortgage'ın bir yatırım ürünü olarak görülüp risk yönetimi dışında değerlendirilmesiyle bu noktaya gelindi. Bu krizin başlaması baştan sona bankacılık hatasıdır ve bir skandaldır.
Bu gelişmeler Türkiye'yi nasıl etkileyecek?
Bu gelişmeler Türkiye'nin aleyhine olan gelişmeler. Hem mortgage krizi ile dünyadaki sermayenin zorlaşması, öte yandan gelişmekte olan piyasaların yükselmesi dolayısı ile enerjinin üzerindeki baskı, emtia üzerindeki fiyat baskısı. Türkiye petrol üreten bir ülke değil. İhraç eden bir ülke değil. Emtia ve madenleri konusunda etkinliği olan bir ülke değil. Biz dünyanın sıkıntılı durumdan etkilenmemiz diye bir durum olamaz. Bir cari açığımız var. Sermaye girişine ihtiyacı var, iş aş yaratmak için de doğrudan sermayeye ihtiyacı var. Yüzde 11.5 işsizlik var. Bunları yaptığınız zaman enflasyonist baskılar var. Bence 2008 Türkiye açısından çok zor bir yıl olacak.
Bankacılık sektörünün bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eskiden biz Türk bankaları yurtdışında çıkıp kendimizi anlatmaya, Türkiye'nin ne kadar iyi olduğunu bankacılık sistemini ne kadar sağlam olduğunu anlatmaya çalışırdık. Şimdi Türk bankacılarına diğer bankalar ne kadar sağlam olduklarını anlatıyorlar. Burada BDDK çok önemli bir görev üstlendi ve çok başarılı.
Bankacılık sektöründe yabancı payının artmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir kere ben Türkiye'nin yabancı sermayeye ihtiyacı olduğuna inanan biriyim. Tasarruflar yetmiyor. Yetmeyince yabancı sermayenin girip katkı yapması lazım. Bu açıdan destekliyorum. Bankacılık sektöründe de yabancı sermayenin olumlu olduğunu düşünüyorum. Bunun bir ölçüsü var. Çek Cumhuriyeti, Polonya gibi yüzde 100 değil, yüzde 60'a kadar tehlike görmüyorum. Evvelden bir ailenin bankası iken çok daha yaygın bir hisse dağılımının bankacılığın daha profesyonelce, daha dürüst ve düzgün yapılmasını sağlar. Diye düşünüyorum. Şu anda yaklaşık yüzde 50 ile derli toplu bir seviyedeyiz…
Ekonomide bir kriz tehlikesi var mı? Siyasette gergin günler yaşanıyor…
Dünyanın çalkantılı olduğu bir ortamda Türkiye'de bu tarz sıkıntıların çıkması, dünyaya ne kadar kapalı olduğumuzu ve iletişim içinde olmadığımızı gösteriyor. Özellikle Ankara'nın. Büyük bir siyasi belirsizlik görüyorum. Her şeyin temeli bu. Ben sivil demokrat bir adamım tabii ki laik bir adamım. Ankara'nın çalkantısının çok önemli olduğunu düşünüyorum. 2008'i kötü görüyorum. 2008'de enflasyonu tek hanede tutabilirsek çok büyük başarı olacaktır.Yatırımcının yüksek getiri beklemeden, daha güvenli sularda olması lazım.
AKIN ÖNGÖR KİMDİR
Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde (ODTÜ) işletme mezunu olan Akın Öngör, 17 yıl Garanti Bankası'nda üst düzey yöneticilik yaptı. Aynı zamanda eski milli basketbolcu olan Öngör'ün, Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın Türkiye Başkanı. Akhisar'da bağları bulunuyor ve Selendi markası ile şarap üretiyor.
Referans
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...