TÜRKİYE kurulduğundan bu yana milli güvenliği ve ulusal bütünlüğü açısından en zor dönemini yaşıyor. Dış tehditler belli. Burnumuzun dibinde bir Kürdistan kurulmaya çalışılıyor ki, bu bile tek başına Türkiye’nin hem milli güvenliğini hem de ulusal bütünlüğünü tehdit ediyor.
Kürdistan kurulmasını kolaylaştırması için PKK terör örgütü güya müttefikimiz Amerika tarafından bize karşı kullanılıyor. Barzani, Michael Rubin’e Türkiye’yi askeri manada yenebileceklerinden dem vuruyor. Aslında savaşla yenemeyeceklerini Barzani de biliyor; ama Amerika’nın korkusuyla Türkiye’yi sindirip, istediklerini yaptırabileceklerini düşünüyor olmalı.
Medya Türkiye’yi sindirmeye çalışıyor
BÜTÜN mesele Türkiye’nin sindirilmesi. Türkiye’yi Amerika yoluyla korkutmak veya AB ile terbiye etmek. ‘Öyle yapmayı aklından bile geçirme; Amerika ile ilişkilerin bozulur; piyasalar çöker ve mahvolursun’. Veya ‘öyle yapmaya kalkışırsan AB ağzına biber sürer; müzakereleri toptan dondurur ve sonunda mahvolursun’.
Basın ve televizyonlar vasıtasıyla Türk halkına söylenen bu sözler tam bir psikolojik harekât. Bilinçli sözler söyleniyor. Söylenen ve yazılanların tümü sistematik. Süreklilik var. Dozu artırılıyor ve bıkkınlık verse de yeni unsurlar katılarak devam ettririliyor.
Psikolojik harekâtın en önemli unsurlarından biri de düzenli olarak haber karartma faaliyeti. AB konusundaki olumsuzluklar görülmüyor. Türkiye lehinde söylenen her laf ya manşete taşınıyor veya ön plana çıkarılıyor. Veya aynı metin içerisindeki güya olumlu farzedilen cümleler cımbızlanırken, metnin bütünündeki temel olumsuz unsurlar görmezden geliniyor.
Amerika ve AB lehinde psikolojik harp
AMERİKA’NIN Ortadoğu politikalarını özel olarak kötü göstermeye gerek olmaması lazım. Amerika bütün dünyada ve hasseten bu bölgede lanetli bir ülke oldu. Amerika haberleri olduğu gibi verilse ve buna dayalı analizler yayınlansa, Amerika’yı ayrıca kötü göstermeye gerek olmayacak. Ama öyle yapılmıyor.
Amerikan kuvvetlerinin Irak ve Afganistan’da yaptığı ve Batı basınında çarşaf çarşaf yer alan kötülüklerin hiç birisi bizim basın ve televizyonlarda layık olduğu ölçüde yer alamıyor. Amerikan kuvvetlerinin gerek Irak gerekse Afganistan’da adeta haydut sürülerine dönüştüğü; hareket eden her şeye ve herkese ateş açtıkları; pek çok yeri ya yağmaladıkları ya da yağmalanmasına göz yumdukları; Irak’da Paul Bremer zamanında inanılmaz yolsuzluklar yaptıkları ve yapılmasına izin verdikleri gibi konulara bizim basın ilgi duymuyor. Amerikan askerlerinin ırza geçtiği; halkı Müslüman oldukları için aşağıladığı da bizim basın ve televizyonların ilgi alanında değil.
Avrupa Birliği’nin haksız talep ve baskıları da öyle. Kopenhag siyasi ve ekonomik kriterleri gayet açık bir şekilde ortadayken ve Kıbrıs, Ege meseleleri, Ermeni soykırımı iddialari gibi konuların her hangi bir şekilde bu kriterlerle alakasının kurulması mümkün olmadığı halde, bizim basın, bu konularda taviz vermemiz gerektiğini Türk halkına anlatmakla kendini mükellef görüyor. AB’nin azınlık politikalarına göre, her ülkede eskiden beri varolan ve tanınan azınlıklar söz konusu olduğu halde, bizim basın ve bizim televizyonlar yeni azınlıklar oluşturulmasını talep ederler. Ve bunu da AB içindeki genel bir uygulamanın uzantısıymış gibi verirler. Bu örnekleri onlarca defa artırmak mümkündür; ama gereksizdir.
Kısaca söylemek gerekirse, bizim basın ve televizyonlar Türk demokrasininin temel düşmanı haline gelmişlerdir. Büyük medya kuruluşlarının her türlü yolsuzluk, vergi kaçakçılığı içerisinde olduğu dikkate alınacak olursa, bunların hükümet konusunda objektif olmalarının zaten beklenemeyeceği ortadadır.
Bu satırlar kaleme alınırken, Doğan Grubu’nun tek muhalif gazetesi olan Gözcü’yü toptan kapatma kararı aldığı haberleri ajanslara düşmüştü. O kadar vergi borcu olan bir grubun muhalif bir gazeteyi kapatması mevcut şartlarda beklenen bir gelişme olsa gerektir.
Ancak AKP Hükümeti’nin kendisi aleyhine tek satır yazılmasına ve tek cümle söylenmesine izin vermeyecek derecede basın ve televizyonlar üzerinde denetim kurmak için özel gayret sarfetmesi demokrasi açısından oldukça tehlikeli bir noktaya işaret ediyor. Bu çok kanallı tek seslilik dönemi aynı zamanda yabancı ülkelerin beşinci kol faaliyeteni andıran yayın politikaları yan yana getirildiğinde, bu işin sürdülülemez hale geldiğini gösterir. Allah’tan ki, Türk Milleti bu basın-yayın organlarının yazdıklarının tersinin doğru olması gerektiğini düşünüyor. Ya bir de Amerikan toplumu gibi yazılan ve söylenenlere inanan bir millet olsaydık...
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...