Önce Sonsayfa.com’ da bu gece yayınlanan haberi okuyalım:
Erkan Mumcu hükümeti altetti!
AK Parti, Mumcu'nun Genel Kurul'a katılma şartını kabul etti, Anayasa değişikliği için düğmeye bastı..
Hükümet ve Anavatan Partisi anlaşma sağlamak üzere...
Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu hükümete bazı demokratikleşme reformlarını yapılmasını şart koşmuştu. Hükümet de buna karşı 10. demokratikleşme paketi hazırladı.
Aralarında YÖK Reformu, Cumhurbaşkanlığı'nın seçiminde 5+5 formülü, seçimlerin 4 yıla çekilmesi gibi maddelerin olduğu paketi Adalet Bakanlığı seçimlerden sonra gündeme getirecek.
Hükümet de genel seçimlerden önce bu reformun Meclis'ten geçirmenin sözünü verdi.
Anavatan Partisi bu şartlarda yarınki oylamaya katılacak.
http://www.sonsayfa.com/ sitesinden 26.04.2007 tarihinde yazdırılmıştır.
Şimdi de benim çok önceden yazıp ünlü bir gazetecinin kasasına sakladığım analizimi okuyalım:
Bu analizi gecenin geç saatinde Erkan Mumcu’nun sözlerini duyduğumda yazmak ihtiyacı hissettim.
Çünkü kafamda taşlar oturdu.
Erkan Mumcu birden bire “Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen sonraya gerçekleştirilmek üzere ‘Seçimden önce Cumhurbaşkanının 5+5 formülüne göre seçilmesi ve seçimden sonra da YÖK Reformu’ yapılması için AK Parti’nin deklarasyon vermesi üzerine TBMM’ne katılacaklarını” söyledi.
Bir gün önce yazdığım makalede şöyle demiştim:
“Buna rağmen DYP ile işbirliği düşüncesinde samimi olsa, Mumcu neden yeniden gurup kurmak istesin?
Neden binlerce dolar masraf ederek tanıtıma başlasın?
‘Pazarlık gücünü arttırmak ve gurubun dağılmasını önlemek için’ diyenleri duyar gibiyim.
Doğru ama kime karşı?
Ağar’a mı, 367 karşılığı Erdoğan’a mı?
Belki ikisine de değil!
Belki de Erdoğan kadar TBMM’de 367 katılımcı isteyen bambaşka birine karşı pazarlık gücü lâzım Mumcu’ya.
Yani Abdullah Gül’e...”
Sonra Ertuğrul Özkök bir yandan Gül’ün adaylığının düşük ihtimal olduğunu yazarken, diğer taraftan da aynı yazısında “Kayıp Trilyon” davasından beraat ettiğini yazıyordu.
Yani: “Kapatılan RP’ye 1997’de yapılan 1 milyon YTL’lik Hazine yardımının sahte evrakla harcanmış gibi gösterildiği iddiasıyla açılan alacak davası.. Erbakan ile dönemin parti yöneticilerinden Rıza Ulucak, yasal fazisiyle birlikte toplam 2.6 milyon YTL ödemeye mahkum edildi. Dönemin diğer parti yöneticileri Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu aleyhine açılan dava ise usulsüzlükte sorumlulukları bulunmadığı gerekçesiyle reddedildi.”
Ne zaman? 19 Nisan’da!
Ceza davası dokunulmazlık nedeni ile duruyor ama çoğunlukla bir mahkemenin kararı diğerini de etkilemektedir. Üstelik Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmışsa.
Bu durumda bu kadar tesadüf bir araya gelemeyeceğine göre adaylığı geç açıklamanın iki nedeni olabilir:
Bu davanın sonucunu beklemek ve hakikaten yıpranmayı engellemek.
Bu arada Abdullah Gül’ün dikkatlerden kaçan bir beyanatı daha oldu: "(Cumhurbaşkanını) Halkın seçmesini ilerde tartışabiliriz" dedi.
Ertuğrul Özkök ne diyor bugünkü “İlginç bir akşam sohbeti” başlıklı yazısında:
“Şunu tahminin ötesine geçen bir beklenti olarak yazabilirim.
AKP’nin merkeze yerleşme stratejisinin ilk belirtilerini Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra göreceğiz.
Ama asıl işaretler, genel seçimlerin milletvekili kadrosu hazırlanırken gelecek.
Bu defa ‘Türkiye’nin fotoğrafını daha gerçekçi ve daha dengeli’ yansıtan bir milletvekili kompozisyonu ortaya çıkacak.”
Şimdi bana gelen bilgilere dayalı olarak yazdığım makalenin bir başka paragrafını ekleyelim yukarıdaki satırlar ile birlikte okuyalım: “Mumcu, AK Parti’nin başına geçecek olan ‘eski dostu’ Gül ile tek başına iktidar için uzlaşma arayacaktır.
Yani “Mehmet Ağar yerine, yeni AK Parti artı içine Çiller’in, M. Ali Bayar ve İlhan Kesici’ninde alındığı bir oluşum.” (Bu makalem için beni arayıp düzeltme isteyen olmadı.)
Aslında çok önceden Gül yukarı çıkarılmaya karar verilince, bana derhal dezenformasyon yapılmaya çalışıldı. Sözde “Yeni Merkez Sağcı” arkadaşlardan biri çok üzgündü.
Bu yalandı tabii çünkü her şey plânlandığı gibi gidiyordu.
Şimdi muhtemel oyunu daha da açığa kavuşturalım: