Aslında her ne kadar seçim kaygısıyla da olsa ülkenin belli bir bölgesini sadece kendilerinin sanan bölücülerin o ülkenin başbakanına “buralara gelme yoksa ortalık karışır” türünden tehditler savurmalarına ve kısmen de dediklerini yapmalarına rağmen Başbakan Erdoğan’ın Doğu ve Güney Doğu’ya gitmesi doğru bir duruştu. Öyle ya, sonuçta o gelme dedikleri bölgeler birilerinin tüylerini diken diken etse de Misak-ı Milli sınırları içerisinde ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı o bölgedeki insanların da başbakanı.
Ancak, Ankara’da bu gezileri ve yaşanan olayları değerlendirdiği basın toplantısında bir muhabir, Başbakan’a sokaklara yansıyan gerilim hakkında vatandaşlara tavsiyesini sordu.
Gazeteci ayrıca Başbakan'a, dün İstanbul'da terör örgütü sempatizanlarına bir vatandaşın pompalı tüfekle karşılık verdiğini de hatırlattı ve bu konudaki görüşünü öğrenmek istedi.
Erdoğan’ın verdiği cevap adeta şok ediciydi: "Vatandaşa sabır telkin ediyorum ama bu sabır nereye kadar olacak onu da bilemiyorum. Siz vatandaşların mağazasını yakarsanız, canına kastedersiniz o da elinde imkanlar varsa karşı koyacaktır!”
Evet… Zaten amacı belli grupların sokakları germesinin toplumsal tepkiyi iyice artırdığı, daha, yakın zamanda etnik bir çatışmanın yaşandığı, vatandaşın patlamaya hazır olduğu bir dönemde Başbakan tarafından dillendirilen “vatandaş ne yapsın, kendini savunacak” anlamının hiç de zorlanmadan çıkarılacağı böyle bir açıklama ne anlaşılabilir, ne de bir gaf olarak kabul edilebilir.
Yarın, eline pompalı silahını alıp evinin önündeki göstericilere sıkan vatandaş “Ama Başbakan dedi ki, vatandaş ne yapsın. Onun için sıktım” derse…
Ona kim ne yapacak?
Belki kötü durum senaryosu ama, diyebilir.
Onun için; doğaçlama konuşmalarında çoğu zaman ayarı kaçıran Başbakan Erdoğan bu kez de söylediği sözün nereye gittiğini hesap edemedi ve kaybetti.