Bu millet, 30 bin evladını haince öldüren bir terör örgütüyle arasına mesafe koyamayan, kimi zaman zımni, kimi zaman açıkça destek veren, ısrarla ona terör örgütü demeyen bir partiye bile kredi vermişti. Tüm bunlar bilinmesine rağmen “vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü” korumak üzere yemin etmelerini bir veri kabul edip vergileriyle onları besledi, en iyi imkanları onlara da sundu.
Oysa onlar seçildikleri günden beri milletin kendilerine sundukları krediyi normalleşme yolunda kullanmak yerine küfür gibi açıklamalar yapmaktan kaçınmadılar, ihanetin siyasetini yaptılar, adeta her fırsatta milletin değil İmralı’daki hainin temsilcisi olduklarını söylemeye çalıştılar.
Yine hoş görüldü.
Her ne kadar bu aymazlıkta devam eden ve şahin olarak adlandırılan grubun yanında başlarını Ahmet Türk’ün çektiği daha hassas, daha yapıcı güvercinler grubu vardı. Beklendi ki şahinler güvercine doğru evrilecek ve Türk Kürt ayrımı yapmadan katleden PKK belasının siyasi desteği kesilecek!
Heyhat…
Yerel seçimler yaklaşınca güvercinler şahinleşti ve DTP’nin akli selim sesi Ahmet Türk, her açıklamasıyla tahrik üstüne tahrik yapan Emine Ayna’yı bile geride bıraktı.
Tam da PKK’nın hain eylemlerini artırdığı bir dönemde Güneydoğu’daki ayaklanma provasını demokratik hak olarak kabul ettiğini açıklayarak yangına benzin dökmekten kaçınmadı, sorumsuzluğunu daha ileri götürüp Kürtlere soykırım uygulandığını iddia edecek kadar densizleşti, yalan olduğu ortaya çıkan Öcalan’a kötü muamele iddialarını görçekmiş gibi tekrar ısıtıp basın toplantısında racon keserken bölücübaşının işaret fişeği görevini yerine getirmekten utanmadı. Ve vatana ihanet suçu sabit olan bir teröristi tüm Kürtlerin lideri ilan edip “Abdullah Öcalan’a geliştirilen her hareket Kürt halkına ve onuruna yöneliktir” diyebildi.
Sırf birkaç puan daha fazla oy alabilmek için verilen tüm kredileri tüketti, bu milletin değil Öcalan’ın vekili olduğunu göstermekten kaçınmadı. Bu tavrı ve sözleriyle tüm Kürtleri sanki Öcalan’ın doğal tebaası olarak göstererek, kaybetti.