Sami Kohen'in köşe yazısı
GEÇEN ay İstanbul’da sessizce başlayan ve 3 gün süren İsrail-Suriye “dolaylı” görüşmelerinin ikinci raundu -bir terslik çıkmazsa- önümüzdeki hafta gerçekleşecek.
Türkiye’nin gözetiminde yapılan bu görüşmeler, belki de aylarca sürecek olan uzun bir sürecin parçası. Eğer tatmin edici ilerlemeler kaydedilirse, şimdilik Suriye ve İsrail temsilcilerinin görüşlerini ve önerilerini Türk yetkilileri aracılığıyla birbirlerine ilettikleri bu görüşmeler “doğrudan” yapılacak, yani iki tarafın delegeleri aynı masanın etrafında toplanacak...
Bu aşamada bütün bu temasların gizlilik içinde yapılmasını doğal karşılamak lazım. Bununla beraber, olumlu geçtiği söylenen ilk randevudan sonra, şimdi daha detaylı çalışmaların başlayacağı ve bu arada ele alınacak konular üzerinde komitelerin kurulacağı öne sürülüyor.
İyi başladı...
İlk buluşmadan bu yana iki hafta geçtiği halde, dünya basını hâlâ bu görüşmelerden ve bunda Türkiye’nin oynadığı rolden bahsediyor.
Türkiye’nin iki tarafı “dolaylı” biçimde de olsa İstanbul’da bir araya getirme çabalarına başta soğuk bakan, hatta mesafeli davranan ABD yönetiminin, şimdi bu olayı önemsediğini ve Türk diplomasisinin çabalarını övdüğünü görüyoruz.
Daha geçen gün ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormick, Türkiye’nin bu inisiyatifinin “alkışlanması” gerektiğini söyledi... Amerikan basını (birçok Avrupa ve Arap gazetesi gibi) Türkiye’ye böyle bir süreci başlattığı için övgüler yağdırıyor.
Gerçek şu ki, bu önemli girişim, Bush yönetiminin temel görüşlerine ve tutumuna ters düşüyor. Diğer bir deyişle bu, Washington’un arzuladığı bir şey değildi. ABD yönetimi Suriye’yi, bilinen nedenlerden ötürü, hâlâ bir “haydut devlet” olarak görüyor ve Şam’a karşı “tecrit” politikasını sürdürüyor. Washington’un dost ülkelerin de Suriye’yi dışlamalarını istediği de biliniyor.
Bu nedenle bu yılın başlarında İsrail’in Suriye ile Golan meselesini görüşebileceğinin ilk işaretleri geldiği zaman, Washington Olmert yönetimine bunu arzulamadığını bildirmişti. Ama İsrail bu “tavsiye”ye kulak vermedi ve kendi yolunda gitti.
Aynı şekilde Türkiye de, arabuluculuk rolünü oynamak konusundaki kararlılığını gösterdi. “Washington Post” yazarı David Ignatius’un konuyla ilgili bir yazısında belirttiği gibi, “ABD’nin bölgedeki en yakın dostu bile, kendi yolunda gitmeyi daha uygun gördü”...
Yazarın deyişiyle, ABD’nin Ortadoğu’da gücü ve etkinliği çok azalmıştır ve bölge ülkeleri artık kendi inisiyatiflerini kullanarak kendi sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaktadır. Bu nedenle başta karşı çıktığı gelişmelere, örneğin Türkiye’nin bölgesel inisiyatiflerine farklı bir gözle, yani daha olumlu bakıyor... Aksi halde, bu boşluğu İran gibi ülkelerin dolduracağından korkuyor...
Sonuç ne olursa...
ABD’nin Türkiye’nin bu girişimini sonunda takdirle karşılaması, önemli bir gelişmedir. Gerçi bu aşamada Washington’un Suriye ile ilgili politikasında herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Ama ABD hiç olmazsa, bölge ülkelerinin kendi görüşlerine ve stratejilerine uygun hareket etmelerini kabullenmiş görünüyor.
Kuşkusuz bu noktada Türkiye’nin İsrail ile Suriye’yi uzlaştırma girişiminin ve yeni görüşme sürecin nasıl sonuçlanacağını kimse tahmin edemez, kimse başarıya ulaşacağını da garantileyemez. Ama Türkiye diplomasisi, bu iyi niyetli girişimiyle takdir toplamış, itibar kazanmıştır. Bu da Türkiye açısından yeterince önemlidir.
[email protected]
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |