Bugün sizlere bir türkü ile geldim.
Gide Gide Bir Söğüde Dayandım.
Gide gide bir söğüde dayandım dayandım
O söğüdün allarına boyandım gelin boyandım
O söğüdün allarına boyandım gelin boyandım
Ben o yare dağlar kadar güvendim güvendim
Güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi
Güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi
Ölem ben ölem ben
Kurban olam ağzındaki
Dile ben gelin dile ben
Dile ben gelin dile ben
Yüce dağlar size var mı zararım zararım
Yar yitirdim uğrun uğrun ararım gelin ararım
Yar yitirdim uğrun uğrun ararım gelin ararım
Ben o yari her gelenden sorarım sorarım
Güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi
Güvendiğim dağlar elime geldi elime geldi
Ölem ben ölem ben
Kurban olam ağzındaki
Dile ben gelin dile ben
Çocukluğumda annem, kardeşime ninni olarak söylerdi bu türküyü. Yumuşak bir sesle. Ses yumuşaktı ama sözlerdeki duygu öylesine yoğundu ki, çocuk kalbimle bile hüznü derinden hissederdim. Adana’nın Karaisalı yöresine ait olan bu türkünün oldukça da hazin bir hikayesi var. Balkan savaşları sırasında, oğlunun yolunu gözleyen bir annenin, oğlunun şehit haberini almasından sonra yaktığı yürek sızlatan bir ağıttır aslında. Hem bir ağıt hem de ciğeri evlat acısıyla yanan bir annenin içindeki yangını haykırışıdır. O kadar dokunaklı sözleri var ki hala bile dinlendiğinde dinleyene o duygu yoğunluğunu verebilmekte ve acıyı derinlerde hissettirebilmektedir. Ne kadar da evrensel bir acı değil mi? Evlat acısı. Allah kimseye hiçbir anne ve babaya yaşatmasın bu acıyı. Her ne kadar insan yapısı gereği acıdan kaçmak istese de kolektif bilinç olarak acıdan uzak durmamız çokta kolay olmuyor. Yaşadığımız topraklar göz yaşları ve acılarla harmanlanmış ne de olsa. Bizlere düşenin kendimizi kedere sevk etmeden, önemli değerlerimiz olan türküleri anlayarak dinlemek ve onları yaşatabilmek olduğunu düşünüyorum.
Sağlıcakla kalın.