Neden gitmek istiyorsun, nereye gideceksin / Sen beni, ben seni sevdikten sonra / Çok geçmeden yaralanacaksın / Döneceksin ama beni bulamayacaksın.
Diye başlıyor şarkı.
Aşk var içinde, sitem var, yara var, kırılmış birinin derinden ‘geri dön’ çağrısı var, zorlarsan kaldırımda çınlayan hüzünbaz bir topuk sesi duyabilirsin, hatta kapı eşiğinde melankolik bir veda sesi bile çıkar.
Ama başında da ortasında da sonunda da zeytinyağı yok, basma yok, fistan yok.
Bir Rum şarkısı, asıl adı Giati thes na figeis. Demokrat Parti iktidarında ABD’nin siparişiyle Kasım 1954 yılında alıp getirdiler ülkeye, sözlerini değiştirdiler. Muzaffer Sarısözen tarafından derlendi.
Cumhuriyetin kurucu aklıyla cebelleştiler. Basma Fabrikasına gönderme yaptılar. Zeytinyağını kötülediler. Atatürk’ün ‘milletin efendisi’ dediği çiftçiye ‘senin gibi cahile ben efendi diyemem aman’ dediler.
Büyük bir kinle aldılar verdiler..
Öfkeleri şarkıyla kalmadı. Şarkı, içine aşk sözleri de serpiştirilmiş, ahalinin bilinçaltına zeytinyağının kötü olduğu mesajını pompalayan bir araçtı. Zeytin cenneti olan memleketimin topraklarında zeytin ağacı katliamı yapıldı. Binlerce ağaç kökünden sökülüp atıldı.
Ciğerine, aşına, ekmeğine, ziraatine kastedildi.
Zira dünyanın en büyük mısır üreticisi ABD’nin elinde artık ambarlara sığmayan şişmiş mısır stoku vardı, mısırözü yağını kastıracak ülke aranıyordu. Ve bulundu. Tabii ilk akla gelen biz olduk.
Zeytinyağı ısıtıldığında kansere neden olduğu halk arasında yayıldı ama, talandan geriye kalan hasattan çıkan zeytinyağının tamamına yakınını ABD aldı. Bize mısırözü yağı sattı. Sonra ilk margarin fabrikası kuruldu. ABD, Türkiye’nin zeytinyağı ihracatına kota koydu; yıllık en fazla 10 bin tonla sınırladı..
Zeytinyağı ihracatı 10 bin tonu aşarsa; Türkiye ABD’den aynı miktarda nebati yağ satın almak zorundaydı.
Sipariş şarkının dediği gibi olmaya başlamıştı yavaş yavaş:
Zeytinyağlı yiyemem aman / Basma da fistan giyemem aman / Senin gibi cahile / Ben efendim diyemem aman.
‘Cahil’ dediği bir bakıma cumhuriyet aklıydı; Atatürk’ün 1929’da Yalova’da verdiği talimatla zeytincilik seferberliğinin başlamasıydı. Cehalet, genç ziraat mühendislerinin zeytincilik eğitimi için İtalya’ya gönderilmesiydi. 1937’de Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün kurulmasıydı cehalet.
Zeytin bahçesine bakmayan ve bakım yaptırmayan üreticilere ceza verilmesi fikriydi. 3573 sayılı Özel Zeytin Kanunu’ydu şarkıda bahsi geçen cehalet.
Gel bugüne..
Bakkaldan plastik bardakla veresiye yağ alanları saymıyorum, onca gıda içinde en çok zeytinyağının arandığını da hesaba katmıyorum.
Kısıtlı imkânınla, dişinden tırnağından artırdığınla ucuz zeytinyağı peşindesin. Diyelim bütçeni denkledin, zeytinyağı bulamıyorsun.
Ama;
Zeytinlikler madenciliğe açılıyor, zeytinime dokunma! diye bas bas bağırılıyor. Sen: ‘bana bulaşmasın, nemelazım.’ diyerek gıkını çıkarmıyorsun.
Cumhuriyetin kurduğu değerleri bir bir satarsan; aklını, mantığını, felsefesini anlamak için kafa yormazsan.
‘zeytinime dokunma!’ demezsen:
Elinde mızrak kıçında yaprak ‘zeytinyağlı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman’
Türküsünü daha çok söylersin.