11 Temmuz 2007
Okulda öğrendiğimiz ilk şeydi: “İletişimde birinci kural anlaşılmaktır…” Mezun olalı uzun bir zaman oldu ama o kuralın ne kadar doğru olduğunu bugün daha iyi anlıyorum. Evet, niyetiniz ne olursa olsun, eğer mesajınız anlaşılır değilse, yükü çok ağır oluyor. Mesela Mehmet Ağar’ın Düz Ovada Siyaset çıkışı… Milliyetçiliğinden asla şüphe duyulmayacak, teröristlere karşı en sert mücadeleyi yürütmüş bir isim, o mücadelesini siyasi lider olarak daha kökten bir çözüme dönüştürmeye çalışıp bunu formüle etmeye kalkınca sırf iletişimin bu ilk kuralı tam işlemedi diye adeta hedef tahtasına konuldu. Öyle ki en milliyetçi parti seçim afişini bu yanlış algı üzerine tasarımladı. Peki Ağar bu sözünden pişman mı? Yoksa bir zamanların şahin bürokratı bugün değişti mi? Bu algı ne kazandırdı, ne kaybettirdi? Hepsini ve daha fazlasını yoğun temposunda ancak havaalanında yakalayabildiğimiz Ağar’a sorduk ve açık yüreklilikle anlattı…
TURKTİME: Geçmişiniz ve mesleğiniz itibariyle kamuoyu sizden özellikle terör konusunda daha sert ve tavizsiz bir politika beklerken siz çoğu kesimde “Teröriste taviz” olarak algılanan “Düz ovada siyaset” söylemini geliştirdiniz ve hem tabanınızda hem kamuoyunda ciddi tepkiler alıyorsunuz. Bu tepkileri öngörerek mi doğruluğuna inandığınız bu çıkışı yaptınız yoksa bu tepkiler öngörü dışı mıydı?
MEHMET AĞAR: Benim o çıkışım bu ülkedeki en milliyetçi çıkıştı. Ancak bazıları ne dediğime bakmadan söylediklerimi çarpıtarak arkasından bazı şeyler çıkarmaya çalıştılar. Söylediklerimi eğip, büküp, çarpıttılar. Bana ithamda bulundular, af istiyor dediler. Ben af istesem öyle evirip, çevirerek, istemiş gibi yaparak söylemem. İstersem açıkça çıkar söylerim. Bu ülkede çıkarılan son affın ne anlama geldiğini, sonuçlarının ne olduğunu biliyorum. Affın bir iklim meselesi olduğunu da biliyorum. Türkiye’de artık affı meclislerin çıkaramayacağını da biliyorum. Ben başka bir şey söylüyorum.
TURKTİME: Bu çıkışınıza özellikle milliyetçi kanat tepki gösteriyor ama siz en milliyetçi söylem budur diyorsunuz. Aradaki fark nedir?
MEHMET AĞAR: Mehmet Ağar’ın milliyetçiliği böldürmeyen milliyetçiliktir. Mehmet Ağar’ın milliyetçiliği bütünleştiren bir milliyetçiliktir. Ben başkaları gibi bu topraklar üzerinde yaşayan insanların farklılıklarını söyleyip, farklılıklar üzerinden siyaset yapmadım, yapmam. Ben bu milletin ortak değerlerini, bu milleti daha da bütünleştirecek değerleri öne çıkarır, birlikte yaşamanın ve yaşatmanın yolunu tarif ederim. Türkiye’de inancı, mezhebi, meşrebi, kökü, kökeni ne olursa olsun her insanı bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı kabul ederim. Onun içinde ben ülkede suni olarak yaratılmış çatışma alanlarını ortadan kaldırmanın siyasetin görevi olduğuna inanırım. Çünkü bu ülkenin artık enerjisini iç çatışma alanlarında tüketmemesi gerektiğine inanırım. Bunun Türkiye’ye nelere mal olduğunu bilirim. Türkiye’nin enerjisini kalkınmaya, sanayileşmeye, işsizliği yenmeye, üretimi arttırmaya, zenginleşmeye, daha iyi eğitime, harcaması gerektiğine inanıyorum.
Bu enerjiyi bu alanlara yöneltmenin yolu da iç çatışma alanlarını ortadan kaldırmaktan geçiyor ve iç çatışma alanlarını da ortadan kaldırmakta siyasetin görevi.
TURKTİME: O sözle aslında ne dediniz?
MEHMET AĞAR: Ben bir siyasetçi olarak üzerime düşeni yaptım. Bu ülkenin hiçbir evladı elinde silah dağa çıkmasın dedim. İyi eğitim alsın, ovada iş sahibi olsun dedim. Hiçbir annenin gözünden yaş akmasın dedim. 25 yıldır süren bu süreci tersine çevirelim dedim. Bu ülkenin hiçbir camisinden şehit cenazesi kalkmasın dedim. Başkalarının bu konuda dört buçuk yıldır söylediği ne var bir bakın. Seçim zamanı çıkmışlar bir birlerine ip atıyorlar. Bunun Türkiye’ye ne faydası var? Benim söylediklerimin dışında söylenen ne var? Yapılan ne var? Şehit cenazeleri gelmeye devam ediyor. O bölgede yaşayan, iş yapan, çoluk çocuk büyüten insanlar, o bölgede görev yapan insanlar ve onların anne babaları yine huzursuz, yine endişeli. Kimse ölmesin demenin, kimse endişelenmesin demenin yanlış bir politika olduğunu kim söyleyebilir? Benim söylediğim budur. Taktir milletimindir.
“ŞAHİN VEYA GÜVERCİN OLARAK DEĞERLENDİRİLMEK ÖNEMLİ DEĞİL ÖNEMLİ OLAN TÜRKİYE’NİN BİR MESELESİNİN ZAMAN GEÇİRİLMEDEN ÇÖZÜMLENMESİDİR.”
TURKTİME: Çiller döneminde Emniyet Genel Müdürü Ağar terör konusunda bugün MHP’den daha keskin bir isimdi. Ama bugün daha müzakereye açık bir Ağar portresi var. O günden bu güne ne değişti? Şartlar mı siz mi?
MEHMET AĞAR: Mehmet Ağar’da bir şey değişmedi. Benim çizgim belli ben ne geçmişimi inkar ettim, ne de değiştim dedim. Fark şudur. O yıllarda Türkiye bizi bürokrat kimliğimiz ile tanıyordu. Şimdi siyasetçi kimliğimiz ile. İkisinin arasındaki temel fark şudur; Bürokrat olarak görev alanınızla sınırlısınızdır. Görevinizin gereğini yapar, yapılan görevle ilgili haber olur veya açıklama yaparsınız. Kamuoyunda da bir imaj oluşur. Bir siyasetçi olarak ise bu ülkenin her meselesi ile ilgili temel bir siyasi çizgi üzerinde fikirlerinizi direkt olarak milletle paylaşırsınız. Yani kamuoyu bürokratı göreviyle sınırlı ve görevi çerçevesinde tanır. Siyasetçiyi ise fikirleriyle tanır. Şimdi fark gibi görünen odur. Kamuoyu Mehmet Ağar’ın her meseledeki fikrini öğrenmiş ve üslubunu tanımıştır.
O anlamda bürokrat Mehmet Ağar’la, siyasetçi Mehmet Ağar arasında bir fark yoktur.
O günün şartlarında devlet bize bir görev vermiştir. Verilen görevde istenilen netice bellidir. Ve o netice alınmıştır.
TURKTİME: O günden bu güne şartlarda ne değişti peki?
MEHMET AĞAR: O günün şartlarında bu ülkenin bazı yolları öğleden sonra kullanılamıyordu. İkili bir otorite söz konusuydu ve bölücü nitelikteki terör Türkiye’nin bir bölgesinde netice alabilecek noktaya ulaşmıştı. Ve o günkü Türkiye’nin bir an önce bu beladan kurtulması gerekiyordu. Bana görev verildiğinde ben başkaları gibi görevin zorluğundan, sorumluluğun ağırlığından ürküp kaçmadım. Hukuk çerçevesinde ve o bölgede yaşayan kardeşlerimizin de desteğini güvenlik güçlerimizin arkasına alarak, yani onlarında destekleriyle bir bürokrat olarak üstlendiğim görevimi başarıyla tamamladım. 93-96 dönemi Türkiye’nin terörle mücadelede dönüm noktasıdır. Ancak 96’dan sonra stabil hale gelen terörün tasfiyesi konusunda siyaset ne yaptı asıl medya da milletimiz de bunu sorgulamalı. Aradan 11 yıl geçti. Bu sürede yapılamayanlar terörü başka bir boyutta ve şekil değiştirmiş olarak tekrar Türkiye’nin başına bela ediyor.
TURKTİME: Şahin bir bürokrat olarak anılıyordunuz. Siyasetçi olarak şimdi şahin mi güvercin mi oldunuz?
MEHMET AĞAR: Şahin veya güvercin olarak değerlendirilmek önemli değil önemli olan Türkiye’nin bir meselesinin zaman geçirilmeden çözümlenmesidir. Bir siyasetçi olarak geçmiş tecrübelerimin de ışığında bu tehlikeyi gördüm ve hükümeti uyardım. Milletimi düşünmeye, bu işe çare aramaya teşvik ettim. Ben siyasetçi olarak, bir merkez partisinin genel başkanı olarak kendimi bu ülkede yaşayan herkese inancına, mezhebine, meşrebine köküne, kökenine bakmaksızın yakın hisseden biri olarak ve yine bu ülkenin hiçbir coğrafi bölgesini bir diğerine tercih etmeyen biri olarak bu meselenin çözümü için sergilediğim üslubun nasıl algılandığına değil, çözümün bir an önce bulunmasını önemsiyorum.
BİRLEŞME SÜRECİ SEÇİM SONRASI TAMAMLANACAK
TURKTİME: Sağda birleşememe hakkında herkes farklı bir senaryo yazıyor. En son Sinan Aygün bilinmeyen bir gücün birleşmeyi bozduğunu söyledi. Bu işin doğrusu nedir?
MEHMET AĞAR: Sağda birleşememe diye bir şey yok. Bizim açımızdan süreç devam ediyor. Biz partimizin ismini değiştirdik. Kongremizde ittifak ile Demokrat Parti ismin aldık. Seçim sonrasında da sürecin bir büyük kongre ile tamamlanacağını ilan ettik.
Eğer işin bozulmasından kasıt, milletvekilliği listesi ile ilgili ise zaten bu sürecin amacı o değildi. Amaç o olsaydı süreç çok daha zahmetsiz yürütülür, liste pazarlığı yapılır ve seçim sonrası herkes evine dönerdi. Biz iyi niyetle yola çıktık. 20 yıldır yapılamayanı yapmak için iyi niyetli bir gayret gösterdik. Ancak seçimlerin öne alınması ve YSK tarafından belirlenen takvim bu süreci sıkıştırdı. Bazı şeyleri hukuken de yapılamaz hale getirdi. Biz tüm bu olumsuzluklara rağmen listelerimizde merkez sağı temsil eden, o çizgi ile adları özdeşleşmiş arkadaşlarımıza Demokrat Parti listelerinde yer verdik. Evet, bu tür senaryolar ortaya atılıyor ancak bunların gerçek ile bir ilgisi yok. Biz süreç ile ilgili iyi niyetimizi muhafaza ediyoruz ve seçim sonrasında da bu süreci tamamlayacağız.
TURKTİME: Erkan Mumcu sizi canlı yayında gerçekleri açıklamaya çağırdı. Açıklanması gereken gerçekler nelerdir? Mumcu ne kastetti?
MEHMET AĞAR: Bu süreç ile ilgili gerçekleri kamuoyu zaten biliyor ve önümüzde yaklaşan bir seçim var. Tüm gayretimizi ve konsantrasyonumuzu bu seçim mücadelesine verdik. Eğer bazı yanlış anlamalar ve anlaşılmalar varsa, bunlar seçim sonrası giderilir ve süreç tamamlanır.
TURKTİME: Siz birleşme umudunuzu hala saklı tutuyorsunuz ve seçimden sonra çatı DP olacak diyorsunuz ama Erkan Mumcu köprüleri atmış bir görüntü sergiliyor. Hala görüşüyor musunuz kendisiyle? Bir kırgınlık oldu mu aranızda?
MEHMET AĞAR: Benim açımdan bir kırgınlık yok. Ben niyetimi ve umudumu muhafaza ediyorum.
“BENİ VE PARTİMİ ANTİ-DEMOKRATİK BİR ORGANİZASYON İLE İTHAM ETMEK KİMSENİN HADDİNE DEĞİL…”
TURKTİME: “Genelkurmay bildirisini bilseydik oylamaya girerdik” dediniz ve bu sözünüz “O zaman ikinci oylamaya girseydiniz” diye eleştirildi. Bu eleştirilere cevabınız nedir? Sizi ikinci oylamada neden göremedik?
MEHMET AĞAR: O sözü bir televizyon programında soruyu soranın tarzına hitaben söyledim. Beni ve partimi anti-demokratik bir organizasyon ile itham etmek kimsenin haddine değil. Benim siyasi mazime baksınlar. Cevap o mazidedir. İkinci oylama meselesine gelince, o oylama siyaseten anlamını yitirmiş bir oylama idi. Hükümet oylamanın anlamını yitirmesini sağlayan her şeyi oylama öncesi yaptı. Meclis bir yandan seçim kararı almış, diğer yandan mecliste anayasa paketi görüşülüyor ve anayasa paketinin içinde cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik hükümler de var. Diğer yandan da turları devam ettirme ısrarı devam ediyor. Bu çok ciddiyetsiz bir yaklaşımdı. Bu ciddiyetsizliğin içinde ben olamazdım.
TURKTİME: Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki tavrınızdan pişman mısınız? Çünkü “Ağar bu tutumuyla ‘yeter söz milletindir’ misyonuna ihanet etmiştir” sesi sıkça duyuluyor…
MEHMET AĞAR: Bizim, milletimizin sözünden çıkmamız eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu sözün mucidi onunla da kalmayıp, bu sözü yani “Yeter Söz Milletindir” sözünü realize eden partinin son genel başkanı olarak benim siyasi mazim zaten o sözün hikayesidir.
TURKTİME: Nedir o hikaye?
MEHMET AĞAR: Anlatayım; ben bu ülkede siyasi hayatı bitirilmek istendiğinde, milletin talebi üzerine bağımsız aday olup 2 kere üstüste bağımsız seçilmiş tek siyasetçiyim. Ben başkaları gibi gidip, başka amblemler altında siyaset yapmadım. İki dönem siyasette beni, millet muhafaza etti ve beni partimin genel başkanlık makamına da millet taşıdı. Milletin ısrarı ve iradesi taşıdı. Beni kurulu delege, güç odakları, medya ısrarı buraya taşımadı. Beni buraya taşıyan yegane güç, milletin ilk bağımsız seçilmemden sonra beni siyasette muhafazada ısrar eden iradesidir. Yani milletin ta kendisidir. Bu ısrar beni genel başkanlık makamına taşıdı. Bu ısrar ve inanç ortadayken benim milletin sözüne itibar etmemem mümkün mü?
“CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE MECLİSE GİRSEYDİM, MİLLETİN SÖZÜNDEN ÇIKMIŞ OLURDUM…”
TURKTİME: Ama yine de milletin vekilleri cumhurbaşkanını seçemedi…
MEHMET AĞAR: Şimdi o süreci onlar nasıl takdim ederlerse etsinler, o süreç bir dayatma süreci idi. Ben o zaman söylediklerimi bir kez daha söyleyeyim: Cumhurbaşkanlığı seçimi için 184 yeterlidir. Siyaset mahkemeye taşınmamalı. Daha önce söylediğim bir şeyi daha söyleyeyim. Cumhurbaşkanlığı için biz kimsenin eşinin başına bakmayız, bizim için önemli olan Cumhurbaşkanlığı makamına seçilecek kişinin nitelikleridir. O’nun, bu görevi layıkıyla yapıp yapamayacağıdır. Şimdi süreç nasıl işledi hepimiz biliyoruz. Başbakan aylarca ülkeyi ve partisini oyaladı. Türkiye’nin bir numaralı makamına kimin aday gösterileceğini Türkiye’nin gündeminden kaçırdı. Son süreçte göstermelik bir partiler turu yaptı. Nihayet kendiside dahil 3 kişinin bildiğini parti gurubunda dikte etti. Hiç kimseden görüş almadı, hiç kimseye görüşünü açıklama şansı tanımadı, hiç kimsenin sürece katkı sağlamasına fırsat vermedi ve başka potansiyel adayları Türkiye’nin ve partisinin değerlendirmesine sunmadı. Meclisin iradesini hiçe saydı. Sürecin sonunda da üç kişi oturup karar verdi ve parti grubunda içlerinden birini aday olarak ilan ettiler. Büyük tezahüratlarla parti gurubunda ilan edilen bir Cumhurbaşkanı, nasıl kendisi gibi düşünmeyenlerin ya da hayat tarzı kendisi gibi olmayanların Cumhurbaşkanı olacak? Oysa cumhurbaşkanlığı makamına seçilen kişi inancı, mezhebi, meşrebi, hayat tarzı ne olursa olsun herkesin ve herkesimin Cumhurbaşkanı olmak zorunda. O makam herkesin, “benim Cumhurbaşkanım” diye kabul etmesi gereken bir makam. Makamın özelliği bu olunca, seçim usulünde de asgari bir uzlaşma veya uzlaşma çabası gerekiyordu. Ancak uzlaşma veya uzlaşma çabası diğer partiler ya da toplumun diğer kesimleriyle yapılmak yerine, üç kişi arasında bir uzlaşma tercih edildi. Üç kişi kendi arasında basına da yansıyan şekilde tartıştı. Bu üçlü (Başbakan, Meclis Başkanı ve Dışişleri Bakanı) aralarında uzlaşarak, birinin Cumhurbaşkanı olmasına karar verdi. Yine bunlardan birinin beyanından öğreniyoruz ki, bunlardan biri yerine başka bir aday tercih edilseymiş parti bölünürmüş. Şimdi bu sürecin neresinde demokrasi var? Bu sürecin neresinde milletin sözü var? Bu üç kişinin tercih veya kararı nasıl oluyor da milletin tamamının tercihi veya kararı oluyor? Eğer o süreçte ben, meclise girseydim, milletin sözünden çıkmış olurdum. Çünkü, o zaman üç kişinin dayatmasına rıza göstermiş olurdum. Beni ve temsil ettiğim milyonları kaale almayanlara milletimin gücünü gösterememiş olurdum. Ben doğru yaptım ve kendi doğrumda ısrarlıyım. Üç kişinin iradesini milletin iradesi zannedenler, üç kişinin iradesini millete dayatacağını zannedenler yanlış yaptılar ve yanlışlarında ısrarcılar. Söylemlerinden o anlaşılıyor. Milletime sesleniyorum; onlar siyasi ağırlıkla, aritmetik ağırlığı karıştırdıkları için bu seçim yapılamadı. Onlar, kibirlerinden taviz vermeyip kimseyle müşavere etmedikleri için bu seçim yapılamadı. Onlar partilerini bölmemeyi, ülkeyi sıkıntıya sokmaya tercih ettikleri için bu seçim yapılamadı. Onlar, 550 milletvekilinin ortak iradesini oluşturmak yerine, üç kişinin iradesini meclise dayatmak istedikleri için seçim yapılamadı. Ve onlar, Cumhurbaşkanlığı makamının, herkesi ve herkesimi kucaklayan, siyasi kavga yerine uzlaşmanın sembolü, Türkiye’nin büyüklüğünü ve birliğini temsil eden bir makam olduğunu anlayamadıkları için bu seçim yapılamadı.
“KOALİSYON HESAPLARINA GİRMEM”
TURKTİME: Genç Parti “Ak Parti ile asla” diyor, Ak Parti şartları taşırsa DTP’yle bile koalisyon kurabilecekleri sinyalini veriyor. Sizin koalisyon için kırmızı çizgileriniz var mı? Varsa nelerdir?
MEHMET AĞAR: Ben Demokrat Parti Genel Başkanıyım. Benim partimin her seçimdeki amacı tek başına iktidar olmaktır. Bu benim partimin çizgisinin bana verdiği görevdir. 1946’dan beri bu çizgide değişmeyen kaide budur. Başka partiler yapılmamış bir seçimin, açılmamış sandıkların neticesi üzerinden koalisyon hesabı yapabilir. Bu hakları vardır. Ben yapmam. Benim için hedef tek başına iktidardır. Benim partimin öncelik ve tercihleri seçim beyannamemizde yazıyor. Eğer benimle koalisyon hesabı yapan varsa, onlar otursunlar, okusunlar. Kendilerine bu program uyuyor mu? Ben o hesabı yapmam, benim hedefim tek başına iktidardır. Ben bu beyannamede taahhüt ettiklerimi yapmak üzere milletimden oy istiyorum. Partim için milletimin vereceği kararın beyannamemizde yazılanları “yap” talimatı olmasını bekliyorum. Onun için çalışıyor, onun için yollardayım. Onun için de o hesaplara yani koalisyon hesaplarına girmiyorum.
TURKTİME: Aydın Menderes bugünkü DP’nin Demokrat Parti mirasını temsil edemeyeceğini söylemişti. Bu eleştiriyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
MEHMET AĞAR: Daha önce söylemiştim. Bir kez daha tekrarlıyorum; ben Menderes soyadı ile polemiğe girmem, tartışmam. O soyadına saygım nedeniyle, o soyadını herhangi bir tartışma konusu yapmam.
“SÖZ DİNLEYEN DEĞİL, SÖZÜ DİNLENEN İTİBARLI BİR TÜRKİYE’Yİ VAR ETMEK İSTİYORUZ.”
TURKTİME: Partilerin giderek birbirine benzediği bir süreç yaşıyoruz. Neredeyse vaatler bile aynı. Bu noktada Mehmet Ağar ve DP diğer partilerden ve liderlerden nerede ayrılıyor?
MEHMET AĞAR: Bu tespitiniz bizim dışımızdaki partiler için yapılmış bir tespit diye düşünüyorum. Biz diğerlerinden farklıyız. Bizi diğerlerinden ayıran en önemli fark; bizim Türkiye’nin millete teklifleri olan, siyaseti soyut kavramlar yada çatışma alanları üzerinden yapmayan, milli ve manevi değerlerimiz ile Cumhuriyetin kazanımlarını siyasi mücadelenin malzemesi haline getirmeyen bir parti olmamızdır.
TURKTİME: Gelecek projeksiyonunuz ve hedefleriniz açısından farkınız ne?
MEHMET AĞAR: Biz Demokrat Parti olarak, milletin gerçek sorunlarını çözmeye talip bir partiyiz. Bizim seçim beyannamemizde bu fark açıkça ortadadır. Diğer partilerin seçim beyannamelerini açıp, bakın. Ya bir dünya görüşünü ya da siyasi bir rakibin veya bir korkunun karşıtı olarak kendilerini konumlandırdıklarını göreceksiniz. Bu partilerin siyasi tavırlarını ve tercihlerini de o karşıtlıklar belirlemiştir. Bizim dışımızdaki partilerin politikaları etki-tepki esaslı politikalar ve tercihlerdir. Bizim tercihlerimiz Türkiye’nin gerçek gündemi ve gerçek sorunlarıdır. Yani onlar, iç çatışma alanlarında Türkiye’ye zaman kaybettirmeye biz ise gerçek sorunlarla meşgul olup, tüm enerjimizi bu alanlara sarf edip bu sorunları çözmeye talibiz.
TURKTİME: Bunun için yapmayı planladığınız öncelikli şeyler neler?
MEHMET AĞAR: O anlamda da sivil bir anayasayı süratle yapmayı, demokratikleşmenin önünde önemli bir barikat oluşturan siyasi partiler ve seçim kanununu hemen değiştirmeyi teklif ediyoruz. Ve yine hızlı adalet, daha iyi eğitim, daha fazla istihdam, daha fazla işyeri, daha fazla üretim, daha kaliteli sağlık hizmeti, kimsenin açlık sınırının altında yaşamadığı bir Türkiye vaat ediyoruz. Söz dinleyen değil, sözü dinlenen itibarlı bir Türkiye’yi var etmek istiyoruz. Bunları ve diğer birçok meseleyi çözebilmek için de Türkiye’de siyasetin iklimini değiştirmeyi teklif eden yegane parti biziz. Biz Türkiye’ye zıtlaşma yerine uzlaşmanın, kutuplaşma yerine kucaklaşmanın, öfke yerine sevginin, ayrımcılık yerine eşitliğin, kayırmacılık yerine adaletin, düşmanlık yerine kardeşliğin, aşağılanma yerine itibarın hakim olduğu bir siyasi iklimi teklif ediyoruz. Bizim diğerlerinden farkımız budur.
Fotoğraflar: Erol Tümayer
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...