Ersin Tokgöz’ün izlenimleri…
Anavatan Partisi’nde Bizans oyunları oynanmaya devam ediyor. Genel başkan Erkan Mumcu’nun bazı genel başkan yardımcılarını organize ettiği ve kongre salonunda kendisinin yeniden adaylığı konusunda baskı kurduracağı ve onların ısrarı ile dönüyormuş havası vermeye çalışacağı konuşuluyor.
Erkan Mumcu’nun dünyayı sarsan ekonomik krizin bu kadar kısa sürede ülkemizi tehdit edeceğini kestiremediği, ekonominin ülkemizde sıkıntı yaratmaya başladığı ve Erkan Mumcu’nun verdiği karardan pişmanlık duyduğu ve geri dönmek istediği konuşuluyor.
Bu senaryodan haberdar olan delegeler “İnşallah böyle olmaz. Bunlar vatandaşı iğrendirir ve sadece partiye değil siyasetçilerin tamamına zararı dokunur. Biz Mumcu’ya git demedik. Vatandaşta itibarının kalmadığını görünce partinin önünü tıkamamak için gittin. Öyleyse bu senaryolar niye” diyerek tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Bir kısım delege Ahmet Özal’ın sürpriz yapabileceğini, tepki oylarıyla kongreyi kazanabileceğini söylerken, diğer bir kısım ise Erkan Mumcu ve Mesut Yılmaz’ın desteğini alan Salih Uzun’un kazanacağını belirtiyorlar. Vefa için geleceklerini kim kazanırsa kazansın bir heyecan yaratmayacağını vurgulayan delegelerin yanında Murat Akdeniz’in de suskun bir taraftarının olduğunu söyleyenler de azınlıkta değil. Ama ortak kanaat umutsuz vaka yönünde.
Aday olmadığını açıklayan Erkan Mumcu’nun istifa etmemesinin siyasi ahlak kurallarına uymadığı, kontrollü bir kongre isteğinin şık olmadığı da Anavatan kulislerinde konuşulan konular arasında.
ERSİN TOKGÖZ/TURKTIME
BU KONGRE ANAVATAN’IN SON KONGRE OLMASIN!
Anavatan Partisi, normal sürecin dışında, olağanüstü bir kongreye gidiyor. O Anavatan ki, rahmetli Özal'ın kurduğu, büyük fikirlerin, büyük işlerin partisiydi. İşte bu partinin olağanüstü kongreye gitmesinin sebebi ise, mevcut Genel Başkan Sayın Erkan Mumcu'nun, "Ben çekiliyorum!" demesi.
Halbuki, daha birkaç yıl önce her şey ne büyük umutlarla tekrar başlamıştı. Sayın Mumcu'nun AKP'den ayrılışı ve Anavatan'a döndüğü o muhteşem gün, sanki Anavatan'ın yeniden iktidar olacağının ayak sesleri gibi değil miydi?
Parlamentoda, milletvekili arkadaşlarımızın gurup kuracak derecede verdikleri güçlü destek, Sayın Mumcu'ya duyulan mutlak güvenin işareti değil miydi? Yaptığımız ilk gurup toplantısında, Meclis'i miting alanına çevirerek, TBMM tarihinde adeta bir ilki gerçekleştirmemiş miydik? Binlerce coşkulu partili, "Haydi iktidara, biz yanındayız" diye, adeta Sayın Mumcu'yu
arkadan itmiyor muydu? Anavatan, yıllar sonra yeniden Meclis'te, meydanlarda
ve daha önemlisi gönüllerde değil miydi?
Evet, her şey tastamam böyle olmuştu. Fakat, ne olduysa bundan sonra oldu. Gözlü görülür bir şekilde sıfırdan yüzde 7-8'lere kadar büyüyen partinin bu gelişmesi, tevazuyu getireceği yerde, bazılarının ayaklarını yerden kesti. "Biz" yerini "ben"e bıraktı. "Başarı bana ait", "Ben olmazsam hiçbir şey olmaz", "Ben varsam var, yoksam yok", "Ben, ben, ben…" duygusu her şeyin
önüne geçti.
Bu süreçte, Genel Başkanı "lider" yapmak isteyen, onun için her şeyi göze alan dava arkadaşları birer birer devre dışı bırakıldı. Bunların yerlerini hızla, her partide bolca rastlanan şakşakcılar aldı. Dost eleştirilerine, iyi niyetli tenkitlere tahammül kalmadı. Şakşakcıların alkışları, dostların
tavsiyelerine tercih edildi.
Sonuçta, bu ortama daha fazla dayanamayan gerçek dostlar onurluca bir kenara çekildiler. "Genel Başkanıma laf söyletmem" diyen, ama aslında siyaseti de bilmeyen, sadece methiye düzmeyi sanat edinenler tümüyle etrafı kuşattı.
Elbette bu tipler her partide vardı; ama tam bitti denirken yeniden ayağa kalkma mücadelesi veren Anavatan'da olmamalı, en azından etkin hale gelmemeliydiler. Lider olma mücadelesi veren Genel Başkan'ın ayağı mutlaka yere basmalıydı. Siyasette kendisine gerçekten katkısı olan, ona tebalık değil dava arkadaşlığı yapan insanlarla yoluna devam etmeliydi. Siyasette,
liderine iyi niyetle siperlik yapanların harcanması çok görülmüştü. Ama daha lider olmadan, kendini lider yapmaya çalışanları bir çırpıda harcamak, herhalde eşine az rastlanan bir durumdu.
Partiyi yenilemek adına, eski arkadaşlarının neredeyse tümünü küstürmek çok mu gerekliydi? Balta bile kendi sapını kesmez iken, partide emeği olan eski Genel Başkana yakışıksız benzetmelerle saldırmanın gereği neydi? Yeniden ayağa kalkmaya çalışan bir partide kardeş kavgaları başlatarak, insanları istifaya zorlamak nasıl bir anlayışın ürünü olabilirdi?
Gelinen durumdan büyük üzüntü duyuyorum. Bütün bunları da, bugünleri çok önceden görerek, Genel Başkanla arasındaki dostluğun ötesinde kardeşçe hislere dayanan ilişkisine binaen, kendisine ifade etmeye çalışmış biri olarak söylüyorum. Bugün "Yeni Oluşum" diye adlandırılan ve ülkemizdeki 4 temel siyasi eğilimi birden kucaklamaya çalışan hareketin gerçek adresi,
bizim yeniden yapılandırmaya çalıştığımız Anavatan'dı. Bugünkü yeni oluşumun en büyük eksiği liderdir. Oysa, biz Anavatan'da yeni bir lider de ortaya çıkartıyorduk. Yani, Türk siyasetinin bu dönemki en büyük ihtiyacını karşılıyorduk.
Bizim Türkiye için düşündüğümüz lider adayımız, maalesef kendi kendini tüketti; bu konuda başka hiç kimsenin bir sorumluluğu yoktur. Türkiye'nin önündeki bu büyük fırsatın heba edilmesinin vebalinin büyüklüğünü tarih takdir edecektir. Mücadele verdiği alanda alternatifi olmayan, neredeyse tek kutuplu hale gelmiş Türkiye'nin genel siyasetinde ise en önemli alternative haline gelen bir lider adayının kendi kendini bitirmesi, Erkan beyi ne kadar
üzüyor bilmiyoruz; ama bu durumun, onu Türkiye için bir çıkış noktası, bir ümit olarak görenleri çok üzdüğü kesin.
Kendisine böylesine büyük umutlar bağlanmış bir isim, bugün partinin Genel Başkanlığından çekiliyor. Takdir elbette kendisinin; fakat bu işin zamanlamasının çok yanlış olduğu da bir gerçek. Doğru çekilme zamanı 23 Temmuz sabahıydı; aksi takdirde önümüzdeki mahalli seçimlerin sonuna kadar devam edilmesi gerekiyordu. Her ikisi de yapılmayarak, hatalar zincirine bir yenisi eklenmiş oldu. Sonuçta, kongre kararının ilanıyla geri dönülmez bir
yola girildi. Temennimiz, yaşadığı bütün badirelere rağmen, Türk siyasetinde gerçekten mümtaz bir yere sahip olagelmiş Anavatan Partimize, bu kongrenin hayırlar getirmesi.
Ancak, bu arada önemli bir hususu da göz ardı etmemeliyiz. Sayın Mumcu'nun Anavatan Partisi Genel Başkanlığından çekilmesinin tek bir sebebi vardır; o da başarısızlıktır. Peki, Sayın Mumcu başarısızdır da, tüm bu süreçte partisinde kendisine eşlik
varlık sebebi sayan Anavatan'ın, Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Meclis'te temsil edilemez hale getirilmesinde, gerekçesine kendilerinin bile inanmadığı belli olduğu halde, "Genel Başkanıma laf söyletmem" diyerek biat kültürünün en uç örneğini sergileyenlerin hiç mi suçu yoktur?
Bu soruların cevabı ne olursa olsun, neticede,
bulup aday yapma konusunda muvaffak olamadık. Parti içinden ve dışından temas ettiğimiz, bu kriterlere uygun isimleri, adaylık için ikna edemedik.
Bu çerçevede şahsıma da teklif getirenler oldu. Hepsine şükranlarımı sunuyorum. İçinde bulunduğum şartlar, maalesef bu onurlu göreve talip olmama izin vermiyor. Milletvekilliği yaptığım dönemlerin partiye verdiğim hizmetlerin onuru ile emekli maaşından başka imkanı bulunmayan birisi olarak, partililerimin beklentilerine cevap vermemin mümkün olmadığını
biliyorum. Anavatan'ı çok zor günlerin beklediği açık bir gerçek. Bu zor günlerin ancak, kendisini, her şeyiyle partisine ve ülkesine adamış bir Genel Başkan ve ekibiyle aşılabileceğine inanıyorum.
Halihazırdaki durum, Büyük Kongre delegelerinin önüne sıkıntılı bir manzara çıkarıyor. Mevcut adayların değerlendirmesini yapmak, delegelerimizin vicdani kanaatlerine kalmış bir husustur. Buna rağmen, adaylar içinde hiç değilse partisini en çok sevenin, en uzun süre sahiplenenin, en çok emeği verenin tercih edileceğine inanıyorum. Yapılması gereken, Anavatan'ın binbir
oyun ve gafletler zinciri sonunda düşürüldüğü bugünkü konumunda, rahmetli Özal'ın manevi mirasından ziyade maddi mirasının konuşuluyor olmasının utancına engel olacak adayın partinin başına getirilmesidir.
Asıl dileğim ise, bu kongrenin Anavatan'ın son kongresi olmamasıdır.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |