Bebeklerde süt alerjisi görülme olasılığı yüksek
Çocuklar herhangi bir gıdaya ya da maddeye karşı alerjik olabilirler. Ancak çocuklar arasında en yaygın alerjenlere baktığımızda süt (özellikle inek sütü), yumurta, buğday, balık, ceviz, fıstık, badem gibi kabuklu kuruyemişler ve soyayı sıralayabiliriz.
İLERLEYEN YAŞLARA DİKKAT
Özellikle altı aylık olmadan inek sütü proteinine maruz bırakılan bebeklerde süt alerjisi görülme olasılığı daha yüksek. Bazı bebek ve çocuklarda süt ve yumurta alerjileri yaşa bağlı olarak sakinleşse de bu ileriki yaşlarında ortaya çıkmayacaklarının garantisi değil. Fıstık, balık, deniz ürünleri gibi gıdalara olan alerjilerin ömür boyu sürmesi daha sık karşılaşılan bir tablodur.
ALERJİYE DİKKAT
Çocuklarda en sık karşılaşılan gıda alerjileri arasında ikinci sırada gelen grupta ise; keten tohumu, susam, muz, şeftali, avokado, kivi, kereviz, sarımsak, hardal tohumu sayılabilir.
Alerjileri bağışıklık sistemimizin verdiği bir hata gibi düşünebiliriz. Normalde bağışıklık sistemimiz bizi mikroplardan ve hastalıklardan korur. Bunu bizi hasta edebilecek virüs, bakteri gibi patojenlerle savaşmamıza yardımcı olan antikorlar üreterek yapar. Ancak bir gıda alerjimiz olduğunda bağışıklık sistemimiz bu gıdayı tehlikeli olarak yanlış anlıyor demek.
Aynı durum penisilin gibi bir ilaç, ev akarı ya da polen alerjilerinde de geçerli. Aslında bu gıdaların ya da maddelerin kendileri zararlı değildir, ancak vücudumuzun tepki şekli onların zararlı olduğu yönünde olur.
Örneğin süt alerjisi olan bir bebek ya da çocuk, süt ve süt ürünleri içeren bir besin aldığında (ki bazıları için buna anne sütü bile dahil), bağışıklık sisteminin buna karşı geliştirdiği antikorlar, vücut kimyasalları kan dolaşımına salınır. Bu kimyasallardan biri histamindir. Sonrasında alerjik bebek ya da alerjik çocuk gözlerini, burnunu, boğazını, solunum sistemini, cildini ve sindirim sistemini etkileyen semptomlar yaşamaya başlar.
Alerji semptomları arasında kaşıntı, kurdeşen, hırıltı, boğuk ses, öksürük, karın ağrısı, mide bulantısı, burun akıntısı, dil ya da dudakta karıncalanma ve ishal de yer alır.
En ciddi vakalarda alerji semptomları anafilaksi dediğimiz yaşamsal risk taşıyan bir boyuta varabilir.
Alerjilerle yaşamanın bir yolu alerji duyulan maddeden uzak durmak, örneğin süt alerjisi olan kişilerin süt ve süt ürünleri tüketmemesi. Ancak bu oldukça zor bir yol olmakla birlikte alerjinin bağışıklık sistemimizi yoran yönünü elemine etmemize de fayda sağlamaz. Ayrıca emziren annelerin de süt ürünlerinden uzak durmasını gerektireceği için zorluğu misliyle artar. Sonuç olarak “alerjik gıdaların tüketilebilmesi nasıl mümkün olur” sorusunun yanıtı “hiçbir şekilde”dir.
Öte yandan vücudun belirli yiyecekleri verdiği her tepki gıda alerjisi olduğu anlamına da gelmez. Bazı çocuklar bazı yiyeceklere karşı toleranssız olur.
Gıda intoleransları gıda alerjisinden çok daha yaygın. Gıda alerjisi ile gıda intoleransı arasındaki en önemli fark, gıda alerjisinin bağışıklık sistemiyle, gıda intoleransının sindirim sistemiyle ilgili olması.
Alerjileri tedavi etmek için bir ilaç ya da aşı yoktur. Ancak alerji semptomlarını baskılamaya yönelik ilaçlar vardır ve bunlar da doktora danışmadan kullanılmamalı. Alerji tedavisinde etkili bir çözüm ise biorezonans tedavisi. Biorezonans metodu, parmaktan alınan birkaç damla kanda yüzlerce alerjenin taranabilmesini ve ardından tespit edilen alerjilerin ters frekanslarının vücuda verilmesi yoluyla tedavi edilebilmesini mümkün kılmaktadır. Alerji tedavisinde biorezonans metodu ile başarı oranı yüzde 90’ın üzerinde.
ANNE BABA ÖNEMLİ
Alerjilerin genetik geçişi olduğu bilinmektedir. Annede ve babada alerji yoksa çocukta görülme ihtimali yüzde 20, ebeveynlerden birinde alerji varsa çocukta görülme olasılığı yüzde 40, her iki ebeveynde de alerji varsa çocukta görülme olasılığı yüzde 70 ile ifade edilir. Dolayısıyla ailede alerjik hastalık olmasının çocukta da genetik yatkınlık nedeniyle riski artıran bir unsur olduğunu söyleyebiliriz. Ancak hastalıklar genetik yatkınlıktan bağımsız olarak ailede böyle bir tablo olmasa da meydana çıkabilir. Nitekim alerjik hastalıklar kalıtsal kökenli olabileceği gibi çevresel faktörlere bağlı olarak da gelişebilmektedir. Alerjik bir kimsenin alerjisinin genetik kökenli olup olmadığını bilemeyiz, böyle bir test yok.
Ancak hangi maddeye alerjisi olduğunu bilebiliriz ki bunun için biorezonans testi risksiz bir alternatiftir. Kişinin parmağından alınan birkaç damla kanda yüzlerce alerjen herhangi bir madde yüklemesi yapılmaksızın test edilebilir. Alerji tedavisinde de biorezonans metodu yüzde 90’larda başarı sağlayabilir. Buradaki yaklaşım alerjiyi tetikleyen maddeleri ters frekanslarının verilmesi yoluyla nötrleştirmeye dayanır. Yani alerjiyi tetikleyen maddelerin frekans izlerini temizleriz, böylelikle alerji tetiklenmediği için hasta bir sıkıntı yaşamaz.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...