Sedat Ergin/Milliyet
Gazete kapama otokrasilere yakışır, demokrasilere değil...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen haberlere tahammül edemediğini biliyoruz. Tepkisini öfkeli açıklamalarla dile getirmesine alıştık.
Bu öfkeyle birlikte yaşamak, Türkiye’de siyasal iktidar karşısında eleştiri hakkından feragat etmeyen gazeteciler için artık bir yaşam biçimi haline geldi.
Başbakan, bu öfkesini geçen eylül ayında aralarında Milliyet’in de bulunduğu Doğan Grubu gazetelerinin boykot edilmesi çağrısına kadar vardırmıştı.
Ancak son olayda, basına dönük tepkisini hiç alışık olmadığımız bir eşiğe yükseltti. Başbakan, gazete patronlarının yalan haber yazan gazetelerini kapatmalarını istiyor.
Geçen eylül ayında Doğan Grubu gazeteleri, Almanya’da görülen Deniz Feneri yolsuzluk davasına ilişkin yalan olmayan haberleri yazınca, Başbakan, doğrudan grubun patronu Aydın Doğan’a yüklenmişti. Oysa diğer okurlar gibi, Aydın Doğan da bu haberleri gazeteden öğreniyordu.
Bu kez hedefte Akşam gazetesinin sahibi Mehmet Emin Karamehmet var. Başbakan’ın çok kızmasının nedeni, Akşam gazetesinin geçen cumartesi günü birinci sayfasında manşetten verdiği bir haber.
YA GAZETENİ KAPATACAKSIN...
Haber, “Doğalgazı kıstık, seçim kömürüne yüklendik” üst başlığının altında “Bedava Zehir” başlığıyla verilmiş. Manşeti tamamlayan fotoğraf, İstanbul’da Okmeydanı’nın hemen yanındaki Nurtepe semtindeki hava kirliliğini gösteriyor. Bu çarpıcı fotoğrafta, evlerin bacalarından dumanlar yükseliyor. Fotoğraf, evlerde doğalgaz kullanılmadığını, soba yakıldığını kanıtlıyor.
Ancak Başbakan Erdoğan, fotoğrafın henüz doğalgaz bağlanmamış bir semtten çekilip, okurun yanıltıldığı iddiasında. “Yazıklar olsun” diyor: “Orada doğalgaz yoksa, tabii ki kömür ya da odun yakılacak...”
En ilginci, Karamehmet’e yaptığı öneri: “Ya gazeteni kapatacaksın ya da yalan yazmayacaksın... Gazetenin patronu inanıyorsa, ben kapımı açıyorum, resmin çekildiği yere birlikte gidelim... Her türlü iddiaya varım. Habercilik yapacaksanız namuslu yapın, doğru haber verin, yalan haberle halkı aldatmayın. Ve bunlar bunu yapıyor...”
Akşam’ın Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, önceki gün bir yazıyla Başbakan’a yanıt verdi, haberinin arkasında durdu. Küçükkaya, fotoğrafta yer alan ve Başbakan’ın doğalgaz gitmediğini ileri sürdüğü semtin doğalgaz sistemi içinde olduğunu yazdı.
Küçükkaya, dünkü sohbetimizde fotoğrafın en önünde yer alan bacasından duman tüten evin adresini de verdi. Ben, meslektaşımın açıklamasına itibar ediyorum.
GAZETE KAPAMANIN ŞAKASI BİLE OLMAZ
Aslında sorun, gazetenin bu haberinin doğru çıkıp çıkmaması değil. Haber yanlış da olabilir. Sorun, Başbakan’ın yanlış olduğunu düşündüğü bir haber hakkında konuşurken, basını azarlayıcı bir üslup kullanması ve bir gazetenin kapatılması talebini telaffuz edebilmiş olması.
“Gazete kapatmak”tan söz etmesinde, Başbakan’ın demokrasi anlayışı, bu çerçevede basın ve ifade özgürlüğüne bakışındaki problemleri gösteren pek çok unsur var.
Bunlardan birincisi, bir başbakanın “yaptırım” olarak bir gazetenin kapatılmasını önerebilmiş olmasıdır. Otuz yılı geçen meslek hayatımda galiba ilk kez bir başbakanın bu yöntemi önermesine tanık oluyorum.
Batı’da devlet adamları bunun şakasını bile yapmazlar.
Daha önce bazı meslektaşlarımızın Başbakanlık akreditasyonları iptal edildiğinde, bu yöntemin daha çok askeri yönetim uygulamalarını çağrıştırdığını yazmıştım. Askeri yönetim döneminde ayrıca sıkça gazeteler kapatılırdı; ama kapatanlar sıkıyönetim komutanları olurdu.
Ben de o dönemde Cumhuriyet’te muhabir olarak çalışırken, bir gazetenin kapatılması despotluğunu bizzat yaşadım. Ama kapatan askeri rejimdi. Yıllar sonra gazete kapatma önerisini seçilmiş bir başbakanın ağzından işitmek benim için acı verici oldu.
Gazete kapamadan söz eden bir başbakanın, elindeki devlet imkânlarını yayınlarından hoşnut olmadığı gazeteler üzerinde baskı kurmak, onları susturmak için kullanmakta tereddüt etmeyeceğinden emin olmalısınız. Bugün özellikle Doğan Grubu’na yapılan da budur zaten...
Kaldı ki, Başbakan’ın bu konuda bir talimat vermesine de gerek yoktur. Kendisinin yaptığı çağrılar üzerine, bürokrasinin durumdan vazife çıkartarak Başbakan’ın hoşlanmadığı basın kuruluşları ve onların sahipleri ve yöneticileri üzerinde olmadık baskılara giriştiği bir gerçektir.
BATI ONU ARTIK OTOKRAT GÖRÜYOR
Bir bu kadar vahim olan, Başbakan’ın basını hedef alan ve sürekli tekrarladığı bu tehditkâr çıkışlarla ülkede yarattığı bunaltıcı baskı ortamıdır. Gazetecilerin, yazarların ülkede böyle bir havayı teneffüs etmeleri, bu baskıyı hissetmeleri halinde kendilerini özgür hissedebilmeleri mümkün değildir.
Demokrasi, bu tür baskılarla, korkutmalarla, azarlamalarla var olan bir rejim değildir.
O rejimlerin adına demokrasi değil, otokrasi deniyor. Bu tanımlamayı ben yapmıyorum; artık Batı’nın en saygın yayın organları Başbakan Erdoğan için yapıyor.. Örneğin Economist...
Redhouse Sözlüğü, otokratın karşılığı olarak, “bir hükümdarın mutlak hâkimiyeti, istibdat...” gibi karşılıklar veriyor.
Economist, Erdoğan için son olarak İngilizce “truculent” sözcüğünü kullanmıştı. Aynı sözlükte, bu sözcüğe şu karşılıklar veriliyor: “Haşin, merhametsiz, gaddar, zalim, insafsız...”
Tabii anlaşılmayan bir şey daha var. Başbakan haber yalan çıktığında gazetenin kapatılması gereğinden söz ediyor. Peki haber doğruysa -ki, gazete doğruluğunda ısrar ediyor- bunun Erdoğan’a dönük yaptırımı ne olacak?
Biliyorsunuz, Batı’da düello kültüründe riskler eşit kurgulanır.
Bu durumda başbakanlığını kapatmasını önerecek değiliz. Erdoğan, gazete kapamadan söz etmesin, bu bile yeter.
İşte geldiğimiz nokta...