CENGİZ ÇANDAR ŞAŞKIN
Erdoğan, AKP hakkındaki kapatma davasından çıkacak kararın beklendiği dönemde, Can Paker'in evindeki toplantıda kapatma halinde izleyeceği stratejiyi bazı gazetecilere açıklamıştı. Bu gazeteciler arasında yer alan Cengiz Çandar, o gece konuşulanları da hatırlattıktan sonra soruyor: Tayyip Erdoğan “yasaklı” olsa daha mı iyi olurdu?”
İşte Çandar'ın yazısı...
Temmuz sonunda, şunun şurasında yaklaşık iki ay önce Anayasa Mahkemesi AK Parti’yi kapatsa ve Tayyip Erdoğan’ı siyasetten yasaklı duruma düşürseydi, manzara şimdi nasıl olurdu?
Demokrasi umutları açısından muhtemelen bugün olduğundan çok daha iyi olurdu!
Siyasetten yasaklanmış bir Tayyip Erdoğan, mayıs ayında bir dost evinde benim de aralarında bulunduğum bir grup insana söylediği doğrultuda mücadeleye atılmış olurdu. ‘Mağdur’ ve ‘mazlum’ olarak.
O mayıs gecesinde, ‘en kötü ihtimal’ yani iktidar partisinin kapatılması ve kendisinin yasaklı duruma düşmesi üzerine konuştuğumuzda, “Konuşmamı kimse engelleyemez ya.
Düşerim Anadolu yollarına. Teslim olmam” demişti.
O Başbakan iken, ‘Yargısal Darbe’ sonucunda ‘siyasi yasaklı’ konumuna sokulunca, bizler de, haliyle kalemlerimizi onun yanında, anti-demokratik uygulamaların karşısında sivriltecektik.
Demokrasi mücadelesi, ne kadar sancılı olsa da, en sonunda ‘hayırlı’ sonuçlar verecekti.
Şimdi manzara öyle değil. Başbakan, ‘demokratik saflar’ı kendi yanlışlarıyla, Anayasa Mahkemesi kararının üzerinden daha iki ay bile geçmeden darmadağın ediverdi.
En sonunda, ‘medya boykotu kampanyası’nın kurdelesini kesmeye vardırdı işi.
Benim gibi ‘28 Şubatzede’lerin zihninde Başbakan’ın böyle bir ‘kampanya çağrısı’na ilişkin uyanan ilk çağrışım, 28 Şubat döneminde ‘yeşil sermayeyi boykot’ diye girişilen kampanyalar oldu. Ülker gibi bir şirket bile o tür çirkin kampanyaların hedefi yapılmıştı.
28 Şubat’ın en kabul edilmez ‘Mc Carthyist’ uygulamalarından biri olan ‘totaliter zihniyet’ ürünü bu davranışın aynısını, tıpkısını, Tayyip Erdoğan, nasıl gösterebilir?
28 Şubat döneminde şiir okumaktan hapsi boylayan Tayyip Erdoğan, böyle bir davranışa nasıl girer?
Bu kadar popüler ve bunca başarılı iş yapmış Başbakan’ı bu haliyle görmektense, ‘siyasi yasaklı’ görmeyi tercih ederdik. Hiç değilse, aynı ‘dalga boyu’nda, aynı ‘demokratik titreşimler’le, aynı geniş saflarda mücadele ederdik.
Böyle bir Tayyip Erdoğan’ın savunulacak yanı kalır mı?
***
Tayyip Erdoğan, partisinin ilçe kongrelerini bir medya grubuna karşı ‘savaş cephesi’ne dönüştürmüş ve siyasi tarihimizde görülmedik bir işe kalkışmıştı: İktidar partisinin, büyük bir medya grubu ile, siyasi parti olmayan bir hasım ile adeta bir iktidar mücadelesine girişmesi.
Şimdi ise parti örgütü ile ‘iftar yemeği’nde ‘Mc Carthyist kampanya’lara start vermeye başladı. Şöyle diyor:
“... Bundan sonra ben de diyorum ki, partinin mensupları olarak yalan yanlış bu haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı başlatın, sürdürün ve bu gazeteleri evinize sokmayın, almayın. Bu kadar açık konuşuyorum. Siz mi bize karşı yalan, bu tür yalan yanlış kampanyaları yapıyorsunuz? Tamam, biz de en doğal, en tabii olan hakkımızı kullanıyoruz, size karşı bu kampanyayı başlatıyoruz, almıyoruz. Hangi dilden anlarsanız, o dilden konuşacağız ve biz bu ülkede bu hizmetleri canla başla sürdürürken bir de sizle mi uğraşacağız ya. İşimiz gücümüz var arkadaş...”
Tayyip Erdoğan’ın üslup sorunu olduğunu öteden beri biliyoruz. Ancak, burada ortaya koyduğu, bir üslup sakatlığından öteye bir şey; bir ‘zihniyet sorunu.’
***
28 Şubat’ta ‘yeşil sermaye ürünlerine boykot’ gerekçesiyle yapılan kamu otoritesi tarafından alenen başlatılan, çağrısı yapılan bir kampanya değildi. Bu ‘ekonomik Mc Carthyism’i ‘28 Şubatçılar’ın el altından kışkırtıyorlardı.
Burada, benzeri ‘ekonomik Mc Carthyist kampanya’yı bizzat Başbakan açıyor!
Yarın-öbür gün, Başbakan’ın ‘düşüncelerine karşı’ olduğu yayın organlarına karşı da benzeri bir kampanya çağrısında bulunmasını ne engelleyecek.
Ortadaki sorun, bu bakımdan, bir ‘demokrasi sorunu’dur ve Tayyip Erdoğan, ağzıyla kuş tutsa bu yaklaşımıyla AB’yi ‘siyasi kriterler’e uygunluk konusunda ikna edemez.
‘Mc Carthyist kampanya’lara önderlik eden bir Başbakan, Türkiye’nin AB ile bütünleşme sürecine gerçekten önderlik edebilir mi?
Bizleri ikna etmesi gereken yer ise, tam da burası...
Radikal
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...