Kanadoğlu, 16 Mayıs Ulusal Hukuk ve Tavır Dergisi tarafından Birinci TBMM binası Genel Kurul Salonu'nda düzenlenen ''Cumhuriyetin Hukuku'' konulu panelde yaptığı konuşmada, ulusal birlik, ulusal onur ve gururun oluştuğu salonda konuşmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.
Kanadoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tartışmalarda Atatürk'ün örnek gösterilmesine tepki gösterdi. Şartlar ve koşulları gözetmeden yapılan eleştirilerin haksız ve belli bir amaca yönelik olduğunu ifade eden Kanadoğlu, ''Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gerekli hazır bulunma miktarı söylendiğinde, bir takım kopasıca dilliler Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı'nı 158 oyla aldığını söyleme cüretini gösterdiler'' dedi.
Atatürk'ün 158 oyla Cumhurbaşkanı olduğunun doğru olduğunu anlatan Kanadoğlu, 1921 Anayasasında Cumhurbaşkanı'nın nasıl seçilmesi gerektiğine ilişkin hiçbir hüküm bulunmadığı ve o dönemde bazı komutanların milletvekilliği yaptığının hesaba katılmadığını ifade etti. Kanadoğlu, ''Bunları bilmeden Atatürk'e dil uzatanların, ne kadar büyük bir ihanet içinde olduklarını çok rahat ifade edebiliriz'' diye konuştu.
''DİNİ SİYASETE ALET ETME YARIŞI...''
Kanadoğlu, 1924 Anayasası ile kurulan sistemin ilk ilkesinin laiklik, ikinci ilkesinin kuvvetler ayrılığı ve üçüncü ilkesinin de ulus devlet ilkeleri olduğunu söyledi.
''Bu ilkelerden sapmaları, kendi kendimize biz yaptık'' diyen Kanadoğlu, 1991 yılında Terörle Mücadele Yasası'na eklenen bir maddeyle, eski Türk Ceza Kanunu'nun 163. maddesinin yürürlükten kaldırılarak, dinin siyasete alet edilmesinin yolunun açıldığını kaydetti.
Bu süreçte daha fazla oy toplamak amacıyla dini, siyasete alet etme yarışı yaşandığını belirten Kanadoğlu, ''Daha dinci görünme yarışı, ülkenin çağdaş, demokratik kimlik kazanmasını önleyen bir yarıştır. Ancak dünyevi konularda yarışabilirsiniz. İlahi bir gücü siyasetin içine soktuğunuz zaman onunla savaşmanın olanağı yoktur. O, sizi sadece orta çağ karanlığına götürür'' diye konuştu.
ULUS DEVLETE KARŞI CİNAYET
Kanadoğlu, Terörle Mücadele Yasası'ndaki, ''devletin bütünlüğü aleyhine propaganda yapma'' eyleminin suç olmaktan çıkarılmasıyla da ''ulus devlet'' kavramına karşı cinayet işlendiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Alt kimlik, üst kimlik iddiaları ve bu iddiaların getirdiği bütünlüğümüzü bozacak her türlü propaganda, suç olmaktan çıktığı için bağrımıza saplanan birer ok gibi etki yapmaktadır. Biz, ulus devlet bilincini kaybettiğimiz takdirde ayakta kalamayız. Üniter yapımızı ulus devlet olmaya borçluyuz.''
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu'nda kabul edilen tasarıyla, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 301. maddesinin kaldırılmasının istendiğini anımsatan Kanadoğlu, ''Bizdeki bu suskunluk nedir? Biz kendi yasalarımızı empozelerle, baskılarla, telkinlerle yapmaya alışkın bir ulus değiliz'' dedi.
TCK'nın ''Türklüğü aşağılama'' suçunu düzenleyen 301. maddesinin, hukuki zeminde tartışılan metin olmaktan çıktığına işaret eden Kanadoğlu, tartışmaların Türkiye'yi ulusal bütünlüğünden vazgeçirme çabası haline geldiğini vurguladı.
Kanadoğlu, ''Hiçbir ulus, ulus kimliği aşağılanarak ayakta kalamaz ve hiçbir ulus kendi ulusal kimliğinin aşağılanmasına müsaade edemez. Eğer istenen, Türk milletine hakaretin serbest olmasıysa biz buna müsaade etmeyeceğiz'' dedi.
Sabih Kanadoğlu, TCK'nın 301. maddesinin kaldırılması yönündeki taleplerin geri çevrilmesi gerektiğini savunarak, ''Zaten aşağılayanların ödül aldığı bir ortamdayız. Biz aşağılanmayı hak eden bir ulus değiliz. Kendi ulusumuzu aşağılanma durumuna düşürecek her türlü düşünceyi nefretle reddetmeliyiz'' diye konuştu.
DİĞER KONUŞMACILAR
Diğer panelist Hıfzı Topuz da Cumhuriyetin ilk yıllarındaki devrim yasaları üzerinde durdu. Ekonomik devrimlerle, Türkiye'nin kapütilasyonlardan kurtulduğunu anlatan Topuz, hukuk ve siyasal yaşamdaki devrimlerin de Türkiye'yi bugünlere getirdiğini söyledi.
Topuz, Türkiye'nin bugün tekrar emperyalizmin kıskacına girdiğini ifade ederek, ''Atatürk'ün devrim yasalarına sahip çıkmamız lazım'' dedi.
Gazeteci Banu Avar da konuşmasında, ulus devlet kavramına değindi ve Yugoslavya'nın parçalanma süreciyle Türkiye'nin bugün içinden geçtiği sürecin benzerlikler göstermediğini söyledi. Türkiye'nin, etnik yapısının kaşınarak, ülkenin parçalanmak istendiğini savunan Avar, ''Türkiye'yi 100 yıl önceki hasta adama döndürmek istiyorlar'' dedi.
VURAL SAVAŞ'TAN SORU
Daha sonra panelistler, izleyicilerin sorularını yanıtladı. İzleyicilerden Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş söz alarak, Cumhuriyetin hukukunu koruma bakımından önemli bir süreçten geçildiğini belirtti.
Savaş, bazı politikacıların eylemlerinin, eski TCK'da yer alan ve 1991'de kaldırılan dinin siyasete alet edilmemesine ilişkin 163. maddesi kapsamında değerlendirilebileceğini ifade ederek, Kanadoğlu'na, ''Bu kişiler Cumhurbaşkanlığı'na oturursa Cumhuriyetin hukuku korunabilir mi? Haksız mıyım?'' sorusunu yöneltti.
Kanadoğlu ise Savaş'ın sorusunu, ''Ne zaman haksız oldunuz ki?'' diye yanıtladı.
Kanadoğlu, parti kapatma davasıyla ilgili başka bir soru üzerine, bunun yasal yolları ve biçiminin belli olduğunu söyledi. Laik Cumhuriyet aleyhinde odak olan bir parti hakkında kapatma davası açmanın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın yetkisinde olduğunu, kendisinin bu yetkiyi görev döneminde kullandığını anımsatan Kanadoğlu, panelistlerin benzer yöndeki soruları üzerine, ''Konu Siyasi Partiler Yasası ve delillere göre değerlendirilir. Başsavcıyı tahrik etme yollarını kullanabilirsiniz'' dedi.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...