Biliyorsunuz, medyamız o bölgeleri çok sevdiği için günlerdir testis haberi ile çalkalanıyor. Ancak bu sefer bu çok sevilen ürün, katmerli, yani çifte kavrulmuş kıvamında önünde herkesin. Çünkü işin ucunda Uğur Dündar var.
Şu biliniyor; azımsanmayacak bir güruh Uğur Dündar’ın hata yapması için susta bekliyor.
Bazıları, (Örneğin Ufuk Güldemir gibi…) “fırsat bu fırsat” diyip bir kapı daha açıldı sevinciyle sarıldı habere. Yine ezber bozmayarak, HABERTÜRK’ün yıllardır Uğur Dündar'ın gazeteci değil, televizyoncu olmasının altını çizdiğini, televizyoncu kökenli Uğur Dündar’ın gazeteci gibi çalıştırılmasının vahim hataların ortaya çıkmasına neden olduğunu falan söyledi. Güldemir’in Dündar takıntısını bildiğimiz için, ciddiye almadık. (Habertürk’ün bundan aylar önce yaptığı çuval asparagasını da anımsadık tabii…)
Bazıları, her şeyi irtica-laiklik çerçevesinde alıp “kamp” psikolojisiyle değerlendirdikleri için haberi bağlamından koparıp bir linç kampanyası yürütülüyormuş hissinden hareket edip hemen mevzilenerek durumdan görev çıkararak “fikri takiplerini!” sürdürdü karşı kampta.
Ve son grup; dokunulamayana dokunmanın hazzı, görece tabu yıkmanın ego okşamasının yaşattığı tatminin zevki ile tekmil taarruza geçti Dündar’a karşı. Öyle ya, kabul edin yada etmeyin Uğur Dündar ismi, duyulduğunda bir kez daha düşünülecek bir marka değerine sahip. Onun için Sanki Dündar’ın gazeteciliğinde bulacakları her gedik onların gazetecilik değerlerini artıracaktı.
Bu üç unsur o kadar böyle ki, Uğur Dündar lince tabii tutulurken, gidip söz konusu haberle ilgili herkesi bulup konuştular, hepsinin haber kurgusunu hedef tahtasına Dündar’ı koyup yaptılar ama en nihayetinde taraflardan biri olan Dündar’a da olayı sormayı akıllarına getirmediler.
Bir adım sonrası; Gerçek Gündem konuştu Dündar’la, Dündar olayı anlattı ama onu da aynı kurguya dönüştürmede beis görmediler.
Örneğin Dündar’ın "Ortada bir doktor raporu var. Doktor diyor ki; 'Benim hastam iki kez bayan radyologlar tarafından ultrasondan geri çevrildi’. Ameliyat raporunda sadece belirtilmekle kalmıyor. Daha öncesinde Başhekime de yazılı olarak bu şikayetini yansıtıyor. Aynı yakınmalarda bulunuyor.” açıklamasının bir değeri yoktu onlar için.
Yada, "Araştırmacı gazeteci nasıl rapor yapar ki! Elindeki belgeyle. Bundan daha fazla bir belge olabilir mi? Daha ne bekleniyor ki. Biz bununla da yetinmiyoruz; ‘Acaba bu rapor sahte olabilir mi?’ endişesiyle raporu yazan doktorla konuşuyoruz. Doktor 'Evet raporu ben yazdım' diyor. Sayın Başhekim raporun varlığını daha sonra bizden öğrendiğini ama kendisinde doktorun aynı ifadeyi içeren yazılı şikayetinin bulunduğunu belirterek bunun üzere müdahale ettiğini ve ultrasonu çektirdiğini söylüyor. Dolayısıyla biz gazeteci olarak evrensel ilkeleri yerine getirmiş olmanın iç huzuruyla görevimizi yapıyoruz. Bunu haberleştirmeyeceğiz de neyi haberleştireceğiz.” açıklamasının...
Evet, hepimiz gazeteciyiz. Sağlıklı haberin unsurlarını biliyoruz. Bu unsurları taşıdığını düşünüyorsak (Belgeler, taraflardan doğrulatma vb.) hangimiz tutup da böyle bir haberi es geçebiliriz? Ya da Dündar’dan ödünç alıp sorusunu şöyle soralım; “Bir haberin hazırlanma evresinde daha başka ne yapılabilir ki?”
Evet, işte bu son soruyu dürüstçe cevaplandırması gereken, haberi bağlamından koparıp sonraki gelişmeleri önceye yapıştırarak ava çıkan yukarıda bahsettiğim o üç güruhta yer alan silahşörlerdir.
Dündar’a vururken bu sorunun cevabını mutlaka vermeliler: “Bir haberin hazırlanma evresinde daha başka ne yapılabilir ki?.”
Yada siz, bunun ötesinde ne yaptınız? Sanırım ahlaki anlamda ava çıkabilmek ancak o sorulara cevap verip yüzünüz kızarmıyorsa mümkün olacak.
Kaynak- www.haberola.com -Ersin Tokgöz
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...