Brandeis Üniversitesine bağlı Crown Ortadoğu Çalışmaları Merkezi ve German Marshall Fund uzmanı Joshua Walker, "Türkiye'nin, Ortadoğu'nun kendi kendine atanmış kilit aktörü ve uluslararası oyuncu" olduğunu belirterek, "Ortadoğu'da en büyük ve en hızlı büyüyen ekonomi olarak Türkiye'nin, benzersiz bir şekilde, (yaşanan son gelişmelerle birlikte) bölgede yeni ortaya çıkmakta olan hükümetler için alternatif modeller sunmada belirleyici rol oynayabileceğini" kaydetti.
Walker, Foreign Policy Dergisi'nde "Türklerin Ortadoğu'nun Kilit Aktörü Olarak Dönüşü" başlıklı yazı kaleme aldı.
Yazısına, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye olarak, kardeş Mısır ve Tunus halkının yanında olmaya, her iki halkla hüzünleri olduğu kadar sevinçleri ve umutları paylaşmaya devam edecekleri ve kararın Mısır ve Tunus haklarına ait olduğu" sözlerine yer vererek başlayan Walker, Erdoğan'ı "kendine güvenli bir Başbakan" olarak tanımladı ve sözlerinin bölge medyasında da geniş yer bulduğunu kaydetti.
Tunus'taki rejimi deviren olayların Mısır, Yemen ve Ürdün'deki protestolara ilham olduğunu, Lübnan'da istikrarsızlık bulunduğunu hatırlatan Walker, "analistlerin, Arap dünyasındaki bu olay ve devrimleri, daha çok Soğuk Savaşın izlerinin en son örneği" olarak gördüğünü belirtti.
Ancak "uzun vadeli daha önemli küresel eğilimlere aslında Türklerin aşina olduğunu" ifade eden Walker, "En fazla Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek tarafından temsil edilen, geleneksel otoriter rejimlere karşı daha önce hiç görülmemiş düzeyde ve birbirine bağlı protestolar, Ortadoğu'yu Osmanlı İmparatorluğu'nun çözülüşü ve Arap milliyetçiliğini yükselişini hatırlatan döneme geri döndürdü" ifadesini kullandı.
-"TÜRKLER ARAP DÜNYASINDA HİÇ BU KADAR AKTİF OLMADI"-
Walker, Arap dünyasındaki uzmanların açıklama ve tahminlerinin, ABD'nin konuya dahiliyetiyle ilgili tartışmalarla birlikte protestolara yol açan "bastırılmış öfkelere" ve halk hareketlerine odaklandığını belirterek, "Aslında, üzerinde durulması gereken bir o kadar önemli konu, bölgesel dinamiklerin bu etkisinin, Ortadoğu'daki büyük iktidar mücadeleleri oyunlarına yeni bir oyuncunun kayda değer bir şekilde gelmesi ve geleneksel oyuncuların oyun dışı kalmasına öncülük etmesi" değerlendirmesinde bulundu.
Bu noktada, "Osmanlı İmparatorluğunun başta olduğu dönemlerden bu yana Türklerin hiçbir zaman bu kadar Arap dünyasına, diplomatik, ekonomik ve siyasi düzeyde aktif dahiliyeti olmadığına" işaret eden Walker, "Geçmişin hatıraları, Türk-Arap ilişkilerine gölge düşürmeye devam etse de bugünün çıkarları geçmişin üstesinden gelmiş gibi görünüyor" dedi.
-"TÜRKİYE, BÖLGENİN KİLİT AKTÖRÜ"-
Erdoğan'ın, Mübarek'e "halkının sesine kulak vermesi" sözlerini hatırlatan Walker, bunun, Türkiye'yi Ortadoğu'nun "kendi kendine atanmış kilit aktörü" haline getirdiğini yazdı. Walker, "Erdoğan, Türkiye'yi Ortadoğu genelindeki rejim karşıtı hareketlerin tarafına koyarak, dış politikasına yönelik ülke içi eleştirilere açık ve güçlü bir yanıt verdi" dedi.
Walker, Başbakan Erdoğan'ın "Türkiye'nin bölgedeki tüm taşları yerinden oynatan ve tarihi değiştiren bir rol oynadığını ilan ederek, AK Parti'nin karakterli bir dış politika izlediğine dikkati çektiğini" ifade etti.
-"ANKARA, ÇÖZÜMLER İÇİN EN BÜYÜK EKONOMİK TEŞVİKLERİ SUNUYOR"-
Joshua Walker, "bölgeden bakıldığı kadarıyla, Türkiye'nin diplomatik ve ekonomik diyalog stratejisinin memnuniyetle karşılandığı", "Ankara'nın, mezhepsel olmayan, faydacı bir odakla, Ortadoğu'da bugünün sorunlarına şiddet içeren çözümler yerine, siyasi ve sürdürülebilir çözümler bulmaya yönelik en büyük ekonomik teşvikleri sunduğu" ifadesini kullandı.
Walker, "Ankara için fırsat kısmen, Araplar arasında liderliğin eksikliği, kısmen de bir zamanlar görmezden geldiği bir bölgede oynadığı pro-aktif politikaları" dedi.
Mısır ve Suudi Arabistan gibi öncü Arap ülkelerinin, "bölgedeki öncü konumlarını yitirmekten korkarak, protesto hareketleri ve Türkiye'nin özellikle İran, Irak, Lübnan, Filistin ve Araplar arası meselelerde yükselen rolünden pek memnun olmasa da fazla bir seçeneklerinin bulunmadığı" görüşünü dile getiren Walker, "bu ülkelerin, serbest seçimlerle iktidara gelen bir partinin liderliğindeki yerli demokrasi ve ekonomik fırsatlar karşısındaki zayıflığının, Türkiye için durumu daha güçlü hale getirdiğini" ifade etti.
-"TÜRKİYE ÖNEMLİ BİR OYUNCU"-
Walker, yine de "genel olarak Türklerin, Türk diplomasisinin faydacı, iş bilen doğasını memnuniyetle karşılayan Arap devletleri ve hakları tarafından kabul gördüğünü, hem Avrupa hem de ABD'ye açılan bir kapı olarak Türkiye'nin bölgenin aktörleri açısından, kendini önemli bir oyuncu olarak kabul ettirdiğini" kaydetti.
"Arap dünyasında Erdoğan ve Türkiye'nin popülerliğinin, AK Parti'ye, geleneksel Türk dış politikasını, handikap olmaktan ziyade, gücünü Ortadoğu komşularıyla olan ortak tarih ve mirastan alan bir şekle dönüştürmesine izin verdiğini" ifade eden Walker, "AK Parti yönetimindeki Türk dış politikasının, tüm komşularıyla ilişkilerini geliştirmek için bir vizyon ortaya koyduğunu" kaydetti. Walker, bu vizyonun özellikle, "serbest ticaret bölgesi ve nihayetinde bir Ortadoğu Birliğinin tartışmasının yapıldığı Lübnan, Ürdün, İran, Irak ve Suriye gibi Ortadoğu'da eski Osmanlı sınırları içerisinde yer alan bölgeye öncelik verdiğini" ifade etti.
Walker, Türkiye'nin Ortadoğu ile artan ekonomik ve siyasi ilişkisinin bölgede önemli çapta yeni düzenlemeye yol açtığını kaydetti. Türkiye'nin bölgeyi ileri götürebilecek bir ekonomik motor olduğunu belirten Walker, "Bugünün Ortadoğusunda İran ve İsrail gibi ülkelerin sürdürülebilir bir ekonomik ve siyasi başarı sunmadığını, ancak Türkiye'nin bunların tersine, girişimci bir serbest piyasa olarak, ikili ilişkiler ve bölgesel entegrasyon yoluyla tüm partilerle ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığını" kaydetti.
-"TÜRKİYE, MODEL SUNMADA BELİRLEYİCİ ROL OYNAYABİLİR"-
Walker, "Ortadoğu'daki en büyük ve en hızlı büyüyen ekonomi olarak Türkiye'nin, benzersiz bir şekilde, bölgede yeni ortaya çıkmakta olan hükümetler için alternatif modeller sunmada belirleyici bir rol oynama konumunda" olduğunu belirtti.
"Batının köklü bir müttefiki, İran ve Suriye'nin yeni bir ortağı olarak" Türkiye'nin Mısır, Lübnan ve Tunus da dahil olmak üzere her ortamda arabulucu ve model olma rolü oynama çabası gösterdiğini ifade eden Walker, Türkiye'nin uluslararası kuruluşlarda etkin bir konuma sahip olduğunu belirterek, bunlarla Ankara'nın, "kendisini bölgesine kayda değer nüfuz ve etki ortaya koyma yeteneğine sahip, uluslararası bir aktör haline dönüştüğünü" kaydetti.
Walker, Türkiye'nin "Atatürk tarafından öncülük edilen, Osmanlı sonrası devletten, gelişmekte olan piyasa demokrasisine bir gecede dönüşmediğini, bunun neredeyse bir yüzyıl aldığını, bu bağlamda Türkiye tarafından Arap dünyası ve Mısır'a sunulan fırsatlar ve derslere, dikkatle kulak verilmesi gerektiğini" kaydetti.
BAŞLADIĞI GÜNDEN BERİ WASHINGTON'IN GÜNDEMİNİ DE İŞGAL EDEN PROTESTOLAR, ABD'NİN "ÇIKMAZI" HALİNE GELDİ
Mısır'da başladığı günden beri Washington'ın gündemini de işgal eden olayların ABD için beklenmeyen ve öngörülemeyen zorluklardan biri olduğu yorumları yapılıyor.
Mısır'da olaylar başladığında ülkeyi "istikrarlı", hükümeti "sağlam" bulan Amerikan yönetimi, gösterilerin şiddetinin artması ve göstericilerin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'in bir an önce görevinden çekilmesi yönündeki taleplerinden vazgeçmemesi üzerine, neredeyse Mısır olaylarıyla "yatıp kalkmaya" başladı. Yönetim yetkililerine her gün Mısır ile ilgili sorular soruluyor, yönetimin de bazen yeni gelişmelere nasıl cevap vereceğini belirlemek için, Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığının bazı toplantılarını ertelediği veya iptal ettiği gözleniyor.
ABD'deki medya organları ve düşünce kuruluşlarının ana gündem maddelerini de sürekli Mısır oluşturuyor. Hatta bazı kanalların arada bazı haberler dışında gece-gündüz programlarını Mısır'daki gelişmelere ayırdığı görülüyor.
Bu süreçte bazıları tarafından "Mısır halkının yanında yer almadığı" için eleştirilen, bazılarınca da "iki tarafa da ölçülü davrandığı için doğru adım attığı" gerekçesiyle desteklenen ABD yönetimi için ortak genel görüş ise Mısır'ın bir "başağrısı" haline geldiği yönünde...
-AMERİKAN YÖNETİMİNİN DEĞİŞEN SÖYLEMİ-
ABD'nin, uzun yıllardır müttefiki olan ve Ortadoğu politikasında önemli bir yer tutan Mısır'daki olaylara ilişkin tutumundaki değişime bakıldığında hayli değişim olduğu ve olayları önceden görmekte de zorlanıldığı dikkat çekiyor.
Olaylar ilk başladığında Amerikan yönetiminin ilk tepkisi, Mısır'ın "istikrarlı" bir ülke, hükümetinin de "sağlam" olduğu yönündeydi.
Ancak Mısır hükümetinin barışçıl göstericilere karşı baskıcı tutumu nedeniyle olaylara kayıtsız kalamayan Amerikan yönetimi "itidal çağrısı" yapmış, bir yandan göstericilerin "haklı taleplerine ve ifade özgürlüklerine" gönderme yaparken, diğer taraftan Mısır yönetiminden, kamuoyu önünde sert dile eleştirmeden "reform yapması ve muhaliflerle diyaloğa girmesini" istemişti.
Artan gösteriler ve gün geçtikçe büyüyen olaylar, bu kez ABD'nin söylemlerini bir adım daha artırması gerekliliğini doğurdu. Geçen Salı günü açıklama yapan ABD Başkanı Barack Obama, "sistemli değişim" mesajı verdi, ancak olaylar şiddete dönüşüp de karmaşa başlayınca, bu sözlerinin ertesi günü bu sistemli değişimin hemen başlaması gerektiğini söyledi.
Washington'ın söylemlerinde, "bölgedeki çıkarları ve Mısır'da Mübarek'in yerine gelebilecek yeni bir yönetime dair şüphelerinden dolayı olaylara ve Mübarek'e karşı daha itidalli yaklaşan" Obama yönetiminin, artık kamuoyunda doğrudan belirtemese de Mübarek'ten desteğini çektiği yönünde ifadeler de yer alıyor.
Ancak ABD'de, değişimin nasıl olacağı, gösterilerin sonunun nereye gideceği, Mübarek'ten sonra kimin geleceği ve bu yeni hükümetin ABD ve İsrail ile ilişkilere nasıl bakacağı soruları ise kafaları kurcalamaya devam ediyor.
Brookings Doha Merkezi Araştırma Direktörü Şadi Hamid, bir yazısında Batılı güçlerin, Mısır'daki demokratik bir yönetimin kendi güvenlik çıkarlarıyla daha az uyumlu olabileceği endişeleri taşıdığına dikkati çekti. Mısır'ın daha demokratik olmasının ABD'nin "başını ağrıtabileceğini", ancak Mübarek'in "gelecek hafta veya aylarda milyonlarca muhalifin isteklerine karşı şekilde koltuğuna yapışmayı sürdürmesinin ise ABD'nin başına daha da büyük problemler açacağını" belirten Hamid, "aşırı İslamcılık" ve Müslüman Kardeşlere ilişkin ABD'deki endişelere işaret etti. Hamid, "ABD'nin her zaman 'İslamist çıkmaz'ı olacak, ama bu halledilebilir. Mısır, bunu denemeye başlamak için iyi bir yer" ifadesini kullandı.
-"MISIR, ABD'YE DAHA ÇOK İHTİYAÇ DUYACAK"-
"Geniş tabanlı bir ulusal birlik hükümetinin" parçalarından biri olma ihtimali bulunan Müslüman Kardeşlerin İsrail karşıtı olduğuna dikkati çeken Hamid, grubun uluslararası toplumun desteğini çekmesine neden olabileceği düşüncesiyle dış politikaya karışmaktan kaçınacağı" yorumundu bulundu. Hamid, Mısır'ın gösteriler nedeniyle oluşan ekonomik kaybından sonra ABD'nin yıllık 1.5 milyarlık yardımına daha çok ihtiyacı olacağını savundu.
Hamid, "Müslüman Kardeşler olsun veya olmasın, bir demokratik hükümetin popüler tercihleri yansıtacağı" görüşünü dile getirerek, laik veya İslamcı olsun, Mısırlıların çoğunun İsrail'e karşı hoşnutsuzluğu paylaştığını dile getirdi.
Bunun İsrail ile Mısır arasında tansiyon yaratabileceğini ama durumun iki ülkenin yıllar önce imzaladığı barış anlaşmasını tehdit edecek düzeye ulaşmayacağını öngören Hamid, "Mısırlı muhalif aktörler, bunun, ötesine geçilemeyecek bir çizgi olduğunu biliyor" dedi.
-"MISIR ABD İÇİN BÜYÜK BİR BAŞAĞRISI"-
George Washington Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Nathan Brown da yazısında, Mısır'da tamamen özgür bir ortamda yapılabilecek bir seçimde Müslüman Kardeşlerin yüzde 20-40 oy alabileceğini kaydetti.
Müslüman Kardeşlerin diğer muhalif liderlere göre daha Amerikan karşıtı olabileceğini belirten Brown, İsrail'in Mısır genelinde pek popüler olmadığına dikkati çekti, ancak Mısır'da kimsenin şu anda İsrail ile tekrar savaş istemediğini ifade etti.
Brown, Mısır'ın şu anda ABD için "büyük bir başağrısı" olduğunu belirterek, "Şu anki görünümünde rejimin suyu ısındı. Bizim bölgeye yönelik politikamız ise 1974 yılından bu yana Mısır hükümetiyle çok yakın çalışmaya dayanıyor. Dolayısıyla ne yapılacağına dair esaslı şekilde tekrar düşünmemiz lazım. Müslüman Kardeşler ise bu başağrısının bir parçası, ama en büyük parçası değil. Endişelerimiz için neden var mı? Evet. Korku içeren bir tepki vermemiz için neden var mı? Kesinlikle hayır" ifadesini kullandı.
-"MÜBAREK'İN KALDIĞI HER GÜN OBAMA'YA AZAP"-
Washington Enstitüsü Direktörü Robert Satloff, Mısır'daki olayların sadece ABD'nin en ciddi dış politika zorluğu olmakla kalmadığı, aynı zamanda en öngörülemeyen ve olasılık dahilinde tutulmayan zorluk olduğu yorumunda bulundu.
Satloff, Obama'nın geçen salı günü yaptığı açıklamada "sistemli geçişe" bir an önce başlanması ifadesiyle, Mübarek'e bir nevi gitmesi gerektiğini söylediğini belirterek, "Mübarek'in koltuğunda oturduğu her günün Obama'ya azap olacağını" kaydetti. Satloff, Mısır'da değişimin gelemediği her günün, ABD'nin imajının da daha fazla aşınmasına neden olacağını yazdı.
"Müslüman Kardeşlere yönelik ortaya çıkan endişelerin de haklı olduğunu, bu hareketin, protestocuların farklı versiyonu olmaktan ziyade, toplumu İslamlaştırmak ve Mısır'ı yeniden düzenlemek isteyen bir politik yapılanma olduğunu" ifade eden Satloff, hareketin, kendilerine teklif edilecek her fırsatı "kötüye kullanacağını" kaydetti.
Satloff, "Mısır'da kurulacak hükümetin İsrail ile barış anlaşmasını feshetme ihtimalinin pek bulunmadığını, ancak Mısır halkının, ülkelerinin Gazze halkının normal ekonomik hayatını sürdürmesini engellemede İsrail'e yardım ettiği algısının sona erdirilmesini isteyeceğini" belirtti.
AA
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
Bunlar da ilginizi çekebilir...