Zaman zaman kendimle içsel konuşmalar yaparım. Son zamanlarda üzerinde epeyce düşündüğüm bir konu var. Yargı konusu. Hayat dediğimiz yolculukta herkesin çok farklı deneyimleri oluyor. Bazılarımız, belki de kimsenin kaldıramayacağı kadar ağır deneyimler yaşıyor hayat içerisinde. Kol kırılır yen içinde kalır mantığı ile, yaşadıklarını etrafındakilere bile yansıtmıyorlar hatta. Eşini, çocuğunu kaybeden, ya da farklı şekilde kayıplar yaşayan insanlar oluyor. Bizlerde, insan olarak kendimizden daha kötü durumda gördüğümüz insanlara vah vah diyoruz. Kendimizce üzülüyoruz.
Peki gerçekten üzülüyor muyuz?
Bu üzüntümüz samimi mi?
Belki ilk okuduğunuzda bu yazdığımı yadsıyabilirsiniz. Ama biraz durup düşündüğünüzde dediğim şeyin ne kadar da doğru olduğunu fark edeceksiniz. Çünkü insanoğlunun doğasında maalesef var bu. Egomuzun temel amacı gerçeklik baskısı altındayken kişiliğin korunması ve çevreye uyumun sağlanmasıdır. Bunu yaparken ego kendisinden daha kötü durumda olan insanları gördüğünde; “Ben bu durumda değilim iyi ki” iç sesiyle hareket eder. Elbette egolu varlık olan bizlerin bu tepkiyi vermesi çoğu zaman kaçınılmazdır. Oysa bu yapılanda bir yargı değil midir?
Bizler genel olarak yargılamayı kötü durumlarda yapılan bir davranış veya tutum olarak biliriz. Zira karmaşık bir yapıya sahip olan insan zihni, içinde çok değişik duygu, düşünce ve tutum barındırır. Bir insanın olumsuz bir bakış açısıyla yargıladığı bir durum, başkası tarafından pozitif bir yaklaşımla ele alınabilir. Sonuçta değişmeyen tek bir şey vardır. Her iki durumda da yapılan şey bir yargıdır. Yargı insanlığın bir buluşudur diyebiliriz aslında. Tarihsel süreçte hiçbir ilahi dinde veya inanç sistemi felsefesinde insanlar yargılanmamıştır. İnsanlara karşı koşulsuz kabul ve sevgi vardır aksine. Çünkü yaratıcının yeryüzündeki tezahürü olan insanın, ruh denilen öz ve ışık tarafının yargısızlığı, tartışma götürmez bir gerçektir.
Toplumsal olarak kötümser bir yargılama eğilimimiz yüksek olsa da iyimser yargılama şeklimiz azımsanamayacak kadar fazladır. Evren bize her zaman şunu söyler; “Yargıladığın şeyi eninde sonunda sana yaşatırım.” Peki bunun bilincine gerçekten varmış olsak insanları yaşadıkları olaylarla, durumlarla veya seçimlerle bu kadar kolayca;
Acıyarak veya kınayarak yargılayabilir miyiz?
Bence yargılayamayız. O zaman hepimizin oturup etrafımızda olan bitene bir gözlemci olarak bakması daha doğru bir davranış biçimi olacaktır. Peki yaşadığımız çevre, birikimlerimiz, toplumsal alt yapımız, eğitimimiz, aile yapımız, ekonomik durumumuz, doğduğumuz coğrafya buna ne kadar izin verecektir. Bu durumda tarafsız kalmak, insanın aslında kendisi ile vereceği en büyük savaşıdır belki de. Düşünsenize, etrafınızda birisi eşine şiddet uyguluyor. Ya da evine ekmek götüremediği için hırsızlık yapmak zorunda kalıyor. Olumlu da olsa olumsuz da olsa, yargı yapmamak neredeyse imkansızdır insan için. Çünkü insanız. İnsan tarafımız; susma, hadi eleştir, bir şeyler söyle, ayıpla ya da onun yaşadıklarına üzül der. Zor olan ise olanı olduğu gibi görebilmektir. İnsanın vereceği en büyük sınavlardan birisi bence budur. En azından bunun için savaşım vermekte bir adımdır diye düşünüyorum. Her ne olursa olsun yargısız kalmanız dileğiyle;
Sağlıcakla kalın.