Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, 47. Münih Güvenlik Konferansı çerçevesinde, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile yaptığı görüşmede, Mısır'daki gelişmeler ile terör örgütü PKK'ya karşı mücadelenin ele alındığı bildirildi.
Davutoğlu-Clinton görüşmesinde, PKK'ya karşı mücadelenin sürdürülmesi konusunda görüş birliği sağlandığı, Mısır konusunda da Türk tarafının, devlet kurumlarına sahip çıkılması, ordu ile halkın karşı karşıya getirilmemesi ve değişimin hızlı bir şekilde geliştirilmesine yardımcı olunması yönündeki görüşleri dile getirdiği belirtildi.
Hillary Clinton, Ortadoğu ülkelerindeki yönetimlere demokratik adımlar atmaları çağrısında bulunarak, "Bölge ülkelerinde bugüne kadar yeterli demokratik adımlar atılmadı" dedi. Bunun bir hayal değil, bir gereklilik olduğunu ifade eden Clinton, aksi takdirde yönetimler ile halklar arasındaki uçurumun daha da büyüyeceğini kaydetti. Clinton, bölgedeki ülkelerde, bu tip gelişmeleri istemeyen çevrelerin de bulunduğuna işaret ederek, halka yönelik baskıları azaltmak ve bu süreci desteklemek için çaba harcanmasının önemine değindi.
Değişikliği gerçekleştirmenin Mısır halkının bir sorumluluğu olduğunu ifade eden Clinton, bu sürecin barış içinde gerçekleşmesini ümit ettiğini kaydetti. Gösterilerin yaşandığı ülkelerde yeniden diktatörlüklere dönülmesinin de mümkün olduğuna işaret eden Clinton, iyi planlanması ve saydam bir şekilde yapılması durumunda söz konusu ülkelerde demokrasiye geçişin sağlanabileceğini belirtti.
Konferansa katılan AB Konseyi Başkanı Herman van Rompuy da Mısır'daki gelişmelerin sonucu hakkında şimdiden birşey söylenemeyeceğini, ancak bu ülkedeki gösterilerin din uğruna değil, özgürlük uğruna yapıldığını, bu nedenle AB ülkelerinin halkın isteğini desteklemeye hazır olduğunu söyledi.
"İslamiyet ve radikal dincilik arasında fark var"
İngiltere Başbakanı David Cameron, İslamiyet ve radikal dincilik arasında kesinlikle büyük bir fark olduğunu belirterek, Avrupa ülkelerinde cami inşaatlarına karşı çıkanların din düşmanlığını körüklediğini söyledi.
Almanya Başbakanı Angela Merkel ile 47. Münih Güvenlik Konferansına katılan Cameron, burada yaptığı konuşmada, terörün din ile hiçbir ilgisinin olmadığını, İngiltere'de de İrlandalı teröristlerin bulunduğunu belirterek, radikal dinci terör eylemlerinin genelde, dinin çarptırılmış şekli ile eğitilenler tarafından gerçekleştirildiğini söyledi.
İslamiyet ile siyasi ideoloji arasında kesin bir ayrım yapılması gerektiğini ifade eden Cameron, ''İslamiyet ile radikal dincilik arasında kesinlikle büyük bir fark var. Cami yapımına karşı çıkanlar din düşmanlığını körüklüyor. Dine karşı mücadele, terörizme karşı mücadeleye yardımcı olmaz'' şeklinde konuştu.
Şiddet eylemi gerçekleştiren gençlerin bir kimlik sorunu yaşadığına inandığını belirten Cameron, bu gençlerin, aileleri gibi aşırı inançlı olmak, İngiltere'de olduğu gibi yaşamak istemediğini, bu nedenle bir boşluğa düştüğünü ve radikal ideolojilere kayabildiğini savundu.
Bu nedenle radikal ideolojilere karşı mücadele edilmesi ve hoşgörülü bir toplum yaratılması gerektiğini belirten Cameron, terörün doğru bir yol olmadığının anlatılması ve İngiliz vatandaşlığına geçişlerin desteklenmesi gerektiğini kaydetti. Cameron, Tunus ve Mısır'daki gelişmeler ile ilgili olarak da halklara baskı uygulanmaması gerektiğini, ancak bu ülkeleri kimin yöneteceğine kendilerinin karar veremeyeceğini sözlerine ekledi.
Merkel de Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in bir daha aday olmayacağını açıklamasının iyi bir gelişme olduğunu belirterek, ancak hiçbir halka ülkesini kimin yönetmesi gerektiği konusunda başka bir ülkenin ders verecek konumda olmadığını, bunun kendisinin de eski Doğu Almanya (DDR) döneminden bildiğini ifade etti.
Tunus ve Mısır'da daha önce bazı Avrupa ülkelerinde görülen olayların yaşandığını ve insanların özgürlük için sokaklara döküldüğünü kaydeden Merkel, bu insanları desteklediklerini, Mısır'da bir değişimin yaşanacağını, ancak bu değişimin barış içinde ve akılcı bir şekilde gerçekleşmesini ümit ettiklerini söyledi.
BM İnsan Hakları Beyannamesi'nden de hiçbir şekilde taviz veremeyeceklerini ve her türlü işbirliğinde bunu gözönünde bulundurmaları gerektiğini belirten Merkel, dünyada günümüzde hiçbir ülkenin sorunları tek başına çözemeyeceğini, Suudi Arabistan, Yemen ve Mısır gibi ülkelerin de bugüne kadar terörizme karşı başarılı bir şekilde mücadele etmelerinde önemli rol oynadığını ifade etti.
Terörizmin ciddi bir sorun olduğunu, ölmeye hazır insanlar bulunduğu için caydırıcı önlemler alınmasının bir sorun teşkil ettiğini, etkili önlemler konusunda birlikte düşünülmesi gerektiğini kaydeden Merkel, Rusya ve Çin Halk Cumhuriyetinin de İran'a karşı yaptırımlar kararlaştırılmasında yardımcı olduğunu sözlerine ekledi.
Konferansa katılan BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun da konuşmasında, Arap dünyasındaki gelişmeleri anlayışla karşıladığını belirterek, bölgede yaşanan olayların fakirlik, güvensizlik, rüşvet olayları ve demokrasi eksikliğinden kaynaklandığını söyledi.
Güvenliğin olduğu yerde barış ve istikrarın bulunduğunu, güvenliğin olmadığı ortamlarda ise kriz ve karmaşaların yaşandığına işaret eden Ban Ki-mun, insan onurunun korunması ve insan haklarına uyulması konusunda geçmişte de birçok uyarıda bulunmuş olduklarını ifade etti.
Afrika ülkelerinde bu yıl 20 seçim yapılacağını, kendilerinin de bu seçimlerin adil ve demokratik bir şekilde yapılmasına yardımcı olacağını kaydeden BM Genel Sekreteri, nükleer terörizme karşı da mücadele edilmesi gerektiğini, özellikle İran ve Kuzey Kore'nin nükleer programlarının hala büyük endişe kaynağı olduğunu, Kuzey Kore'de gizli bir uranyum zenginleştirme merkezinin ortaya çıkartılmış olmasının da bu endişeleri körüklediğini sözlerine ekledi.
"İstanbul'daki görüşmelerde başarısız olundu"
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, İstanbul'da İran'ın nükleer programı konusunda yapılan görüşmelerde tümüyle başarısız olunduğunu söyledi. Lavrov, 47. Münih Güvenlik Konferansında yaptığı konuşmada, İran'ın nükleer programı ile ilgili olarak bir yol haritası belirlenmesi gerektiğini savunarak, "İstanbul'daki görüşmelerde tümüyle başarısız olundu. Görüşmeler, bir yol haritası hazırlanmadan bu konuda başarılı olunamayacağını gösterdi" şeklinde konuştu.
İran'ın verdiği sözlerde durmaması nedeni ile bu ülkeye yönelik yeni yaptırımların kaçınılmaz olduğunu belirten Lavrov, ancak yaptırımların sınırına ulaşıldığına inandığını, bu nedenle yeni yaptırım önerilerini kabul etmediğini ifade etti. Lavrov, "Mısır'da yönetimi mi, yoksa halkı mı destekliyorsunuz?" şeklindeki bir soruya karşılık da bu ülkede yaşanan gelişmelerden sonra sonucun ne olacağına Mısır'ın kendisinin karar vermesi gerektiğini belirterek, ancak durumun böyle devam edemeyeceğinin belli olduğunu ve ülkede bir diyaloğa ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
Avrupa'daki ortak füze savunma sistemi konusunda da daha fazla saydamlık gösterilmesini isteyen Lavrov, bu konuda işbirliği yapma kararı aldıklarını, bu nedenle Rusya'nın eski klişelere göre düşman gibi görülmemesi gerektiğini kaydetti. NATO ile işbirliğini büyük ölçüde geliştirdiklerini belirten Lavrov, NATO üyelerine günümüzde hiçbir ülkenin saldıracağını düşünmediğini, bu nedenle üye ülkelere yönelik bir saldırı olması durumunda ittifakın tümüyle savunmaya geçmesini öngören 5. maddenin yenilenmesi gerektiğini düşündüğünü sözlerine ekledi.
Her ülkenin nükleer enerjiyi barışçı bir şekilde kullanmaya hakkı var
Bakan Davutoğlu, konferans çerçevesinde düzenlenen bir panelde yaptığı konuşmada, günümüzde soğuk savaş döneminden kalan konvansiyonların anlamını yitirdiğini ve risk kaynaklarının tespit edilip giderilmesi gerektiğini ifade ederek, ''Eski konvansiyonlarda yeni bir anlayışa ihtiyacımız var'' dedi.
Ortadoğu'da, Kafkaslar'da, Güney Kore ve Kuzey Kore arasında çatışma ve krizlerin yaşandığına işaret eden Davutoğlu, bu krizlerde nükleer silah kullanılması riskinin de bulunduğunu, bu yüzden tüm ülkelerin konvansiyonlara uyması gerektiğini, ancak bu konuda bazı ülkelerin şüpheleri olduğunu belirtti.
Dünyada 4 çeşit ülke olduğunu, bazı ülkelerin nükleer silahlara sahip ve nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasına taraf olduğunu, bazı ülkelerin nükleer silahlara sahip olduğunu, ancak anlaşmaya taraf olmadığını, bir grup ülkenin nükleer enerjiyi barışçı bir şekilde kullandığını, diğer ülkelerin de nükleer enerjiyi hiçbir şekilde kullanmadığını belirterek, ''Her ülkenin nükleer enerjiyi barışçı bir şekilde kullanmaya hakkı var. İran da buna dahil'' şeklinde konuştu.
Önemli olanın, nükleer enerji kullanımının iyi bir şekilde kontrol edilebilmesi olduğunu ifade eden Davutoğlu, devletler arasında kriz ve çatışmaların önlenebilmesi için ''soft power'' politikalarının izlenmesi gerektiğini vurguladı.
Mısır ve diğer bazı ülkelerde yaşanan gelişmelerin belirli bir barış politikası olmamasından kaynaklandığını ve bu ülkelerde bir barışma anlayışının geliştirilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, aksi takdirde birçok konferansın olacağını, ancak anlaşma olmayacağını söyledi.
''İran'a yönelik yaptırımları neden desteklemedikleri'' şeklindeki bir soru üzerine Bakan Davutoğlu, Türkiye'nin yaptırımlarla kötü tecrübeleri olduğunu, zamanında Irak'a yönelik yapılan yaptırımların da, Saddam rejimine değil, Irak halkına ve Irak'ın komşu ülkelerine zarar verdiğini, İran'a yönelik yaptırımların da sadece İran halkına zarar vereceğini hatırlattı.
CUMHURİYET
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |