"BİZİM mahallede" cevabı en kolay verilecek soru şudur: "CHP’ye oy verilebilir mi?"
"Elbette verilebilir."
Hatta "verilmelidir"...
Tabii ikinci bir soru daha var:
"Baykal’a oy verilebilir mi?"
Bu sorunun cevabını son cümlede vereceğim.
Önce Baykal’la ilgili ilginç bir benzetme yapacağım.
* * *
Bana göre Deniz Baykal, Türkiye’nin "yeni Süleyman Demirel’i"dir.
Bunu, tamamen siyasi yeteneklerini kastederek söylüyorum.
Yine bana göre, seçim atmosferine girdiğimiz günden itibaren, kendisi ve partisi açısından son derece başarılı bir strateji izledi.
Bu stratejiye katılırsınız veya katılmazsınız.
Ama Baykal son 6 ayda istediği her şeyi yapmış, istediği her sonucu almıştır.
Her şeyden önce AKP’ye "cumhurbaşkanı" seçtirmedi.
Kabul edelim ki bu stratejinin en etkili mimarı Deniz Baykal’dı.
Ortamı sertleştirerek, "AKP’yi dengelemenin tek yolu CHP’ye oy vermektir" stratejisini de başarıyla uyguladı.
Seçim meydanlarındaki üslubuna gelince...
Kürsülerdeki, ekranlardaki tarzı, üslubu, ısrarcılığı, rakibini kendi alanına çekme çabası bana hep genç Süleyman Demirel’i hatırlatıyor.
Demirel, seçim meydanlarında yırtıcı bir şahindir.
Baykal da öyle oldu.
Demirel, rakiplerini her gün sarsacak atışlar yapar.
Baykal da yaptı.
Demirel tek düşman yaratır ve onun üzerine gider.
Baykal da aynısını yaptı.
Şurası bir gerçek ki, bu politikayı da son derece başarılı biçimde uyguladı.
* * *
Baykal’ı yıllardan beri iyi tanırım.
Akademik geçmişimiz nedeniyle birbirimize karşı, zaman zaman kızgınlıklara, zaman zaman sempatiye dönüşen inişli çıkışlı bir ilişkimiz olmuştur.
Birbirimize kızmışızdır ama hiçbir zaman ilgisiz kalmamışızdır.
Diyeceğim, Baykal’la ilişkimizin gazeteciliğin ötesine giden, tarifi güç bir yanı vardır.
Baykal’ın Demirel’e en çok benzeyen yanı da işte bu ilişkilerde kendini gösterir.
Tıpkı Demirel gibi Baykal da "kızmayan", "küsmeyen", "sinirlerine hákim olan" bir siyasetçidir.
Gazetecilere en kızdığı zamanlarda bile küsmez, telefonlarına çıkar.
Çıktığı zaman da sesi her zamanki gibidir.
Baykal’ın bu özelliği, onun seçim sonrasında hükümet sorumluluğu yüklendiği takdirde, en önemli meziyeti haline dönüşecektir.
Şunu söylemek istiyorum:
Bugün miting meydanlarının hırçın adamı, yarın devlet koltuğunda fevkalade uzlaşmacı bir siyasetçi haline dönüşebilir.
Tanıdığım Baykal, bu karakterde bir insandır.
"Dün dündür, bugün bugün" zihniyeti, siyaset açısından olumlu ve yapıcı bir anlama da sahiptir.
Çünkü o cümle, "siyasette gerçekçiliğin" atasözü haline dönüşmüştür.
Emin olun, Baykal, bu zihniyetin Türkiye’deki en gerçekçi temsilcilerinden birisidir.
Bugün için ondan almayı istediğim tek teminat şudur:
İlhan Kesici gibi liberal ekonominin kurallarını iyi bilen bir insan, Baykal’ın hemen yanındaki koltuklarda kendine yer bulabilecek mi?
Yoksa Kemal Derviş gibi o da, "amaca ulaşıncaya kadar binilen tramvayın yalnız yolcusu mu?"
Bu defa böyle olmayacağına inanıyorum.
Çünkü Baykal da küresel dünyanın gerçeklerini çok iyi biliyor.
Çünkü, "Dün dündür, bugün bugün" zihniyetine, tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar ihtiyacımız var.
Öyleyse baştaki soruya tekrar dönelim.
Baykal’a oy verilebilir mi?
İç rahatlığıyla "Evet".
Hürriyet
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
Bunlar da ilginizi çekebilir...