![]() |
Talat Atilla Böyle giderse CHP Özgür Beyi CB adayı, Mansur Beyi de hain ilan eder! Kör tuttuğunu! |
![]() |
Ersan Yıldız Harf tutulması |
![]() |
Mihriban Başlı Yorulunca hayat biter! |
![]() |
Adnan Küçük EKREM İMAMOĞLU’NUN TUTUKLANMASI BİR “YARGI DARBESİ” MİDİR? |
![]() |
Tuğba AYAN MASAL BU YA |
![]() |
Melike Topuk Haklı, yorgun! |
![]() |
Zahide Guliyeva DUR YOLCU |
![]() |
Cengiz Altınsoy Yenilmeyen tek şey yeniliktir. |
![]() |
Kıvılcım Kalay SAĞIR KAPLUMBAĞA |
![]() |
Canan Sezgin GÖRMEDİĞİNE İNANIRSAN, İNANDIĞINI GÖRÜRSÜN! |
![]() |
Tuğrul Sarıtaş Parlamento mu Boks Ringi mi? |
![]() |
Tekin Öget ABD VE İSRAİL TERÖR ÖRGÜTLERİ ATEŞKESE UYMADI |
![]() |
Esra Süntar ŞEKİLDEN ŞEMALE PERSPEKTİF 'AŞK' |
![]() |
M. Kürşat Türker GÖLGESİNİ YİTİRENLER |
![]() |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
![]() |
Haktan Kerem Ural ASGARİ ÜCRET, ASGARİ KÜLFETİ KARŞILAYACAK MI? |
Türkiye’de bazı hadiseler aşılışdık dışı yaşanıyor.
Bugüne gelinceye değin onlarca belediye başkanı hakkında adli ve idari soruşturma açıldı. Bazıları ceza da aldı. Bunların başında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan gelmektedir.
Şimdi bunların envanterini çıkaracak değiliz. Ama hiçbirisinde, ülkeyi bu düzeylerde karıştıracak hadiseler yaşanmadı. Ta ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında soruşturma açılıncaya, diploması iptal edilip, tutuklanıncaya kadar.
İstanbul BB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun önce diploması iptal edildi.
İptal işlemi doğru mudur?
Bu sorunun cevabını dava açıldığı takdirde mahkemeler verecektir. Dava açılmadığı takdirde de doğruluğu kabule dilmek durumundadır.
Diplomanın iptal edilmesinin üzerinden çok geçemden, İmamoğlu ve diğer 99 şüpheli hakkında yedi tür suç iddiası ile Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı.
İmamoğlu ve çok sayıda kişi hakkında önce yakalama sonra da tutuklama kararı verildi, İmamoğlu görevinden uzaklaştırıldı.
Bütün bu yaşananlardan sonra, CHP tüm unsurlarıyla sahaya indi; bu soruşturmaların salt siyasi iktidarın emriyle, CHP’ye yönelik yargısal darbe mahiyetinde olduğu belirtildi.
Peki, suçlamalarda neler var bir de ona bakalım:
“Suç örgütü yöneticisi olmak”; “suç örgütüne üye olmak”; “irtikâp”; “rüşvet”; “nitelikli dolandırıcılık”; “kişisel verileri hukuka aykırı şekilde ele geçirmek”; “ihaleye fesat karıştırmak”.
Tabii ki suçlamalar çok ağır.
Söz konusu yolsuzluk iddiaları kapsamında Belediye Bütçesinden haksız olarak çalındığı belirtilen para miktarının 560 milyar TL olduğu belirtiliyor.
Bu rakam dudak uçuklatacak düzeylerdedir.
Bir gariban memur hakkında 5.000 TL rüşvet aldığı tespit edilse, yüz kızartıcı suçtan dolayı mahkûm oluyor, siyasi yasaklara maruz kalıyor.
Buradaki rakam, öyle böyle değil, 560 milyar TL.
Bazı Ön Belirlemeler
Ben bir hukukçuyum. Bu hadise hakkında uluorta konuşmam ve yazmam. Bazı ilkeler benim için son derece önemlidir. Bunlara kısaca yer verelim.
İmamoğlu ve diğer kişiler bu suçları kesin olarak işlediler mi?
Bu sorunun cevabı şu anda yoktur. Bir yönüyle masumiyet karinesi var diğer yönüyle de daha sonuçlanmamış bir yargılama süreci söz konusudur.
Anayasamızda teminat altına alınan “masumiyet karinesi”nin bir gereği olarak şu anda İmamoğlu ve diğer şüphelilerin üzerlerine atılı suçları kesin olarak işledikleri söylenemez.
Ama bu suçları kesin olarak işlemedikleri de söylenemez. “Hayır, bunlar kesinlikle bu suçları işlememişlerdir, çünkü masumiyet karinesi vardır” sözünün kabul edilirliği yoktur.
Masumiyet karinesine göre, kesinleşmiş mahkeme kararına kadar, bu kişilerin kesin olarak bu suçları işledikleri söylenemeyeceği gibi, kesin olarak işlenmedikleri de söylenemez.
Burada benim İmamoğlu ve diğer şüpheliler hakkındaki kanaatim, masumiyet karinesine göre şekillenmektedir. Yani bu kişilerin soruşturma aşamasında kesin olarak suçlu olduklarını söylemem, ama kesin olarak suçsuz olduklarını da söylemem; bu konudaki kesin kanaat kesinleşen mahkeme kararı ile ortaya çıkacaktır.
Bazı çevreler, İmamoğlu ve diğer kişilerin kesin olarak suçsuz olduğunu söylüyorlar.
Peki, neye göre söylüyorlar; delilleri görmüşler mi; hangi bulgular, bu kanaatlerini haklı çıkarıyor?
Burada ciddi sorunlar var. Bu kişiler kesin suçsuz demek, bilinmezler üzerinden hakikatlerin mutlak olarak çarpıtılmasıdır. Şöyle ki:
Ceza Muhakemesi Hukukumuzda soruşturmanın gizliliği kural var. Yani soruşturma dosyasında hangi bilgi, bulgu, belge ve deliller var bilinmiyor. Sadece Başsavcılığın kısa açıklamaları var. Onlar da suçlamalarla ilgili, deliller, bulgu ve belgelerle alakalı değil.
Bu durumda, bazı çevreler, bilmedikleri, bilemeyecekleri dosya hakkında, peşinen ithamlarda bulunuyorlar. Bunun muhakeme hukukumuz açısından kabulü mümkün değildir.
Bu şartlarda, çoğu kişilerin, dosyadaki bilmedikleri bilgi, bulgu, belge ve delillere rağmen, bilmedikleri konularda kesin suçsuzluk iddiasında bulunmaları bilerek konuyu çarptırmak, mecrası dışına çıkmaktır. Burada artık doğrudan yargıya yönelik, yargının çalışmasına yönelik, bilinçli bir saldırı, yargıyı felç etme çabası söz konusudur.
Bir belirleme daha yapmak istiyorum.
Ülkemizde, bu tür soruşturmalarda, esasen en konuşulmayacak zamanlarda en yoğun tartışmalar, konuşmalar olur, tam da konuşulması gerekli zamanlarda sus-pus olunur.
Ne demek mi istedim? izah edelim.
Şu anda, Cumhuriyet Savcılığı soruşturması yürütülüyor. Bu aşamada soruşturma dosyasının gizliliği söz konusu. Yani Dosya münderecatında neler var bilinmiyor. Ben de bilmiyorum, en ağır tepkileri verenler, yargıyı en ağır ithamlarla suçlayanlar da bilmiyorlar.
Ben ve benim gibi dosyadakileri bilmeyenler dosya hakkında konuşmuyoruz
Fakat dosyadakiler hakkında bilgisi olmayan başkaları, hem de hiçbir suç işlenmemiş şeklinde bir kesin kanaat belirterek neden konuşuyorlar?
İşte asıl maraza, asıl sorun, asıl çarpıklık burada ortaya çıkıyor.
Tartışma ve konuşma zemini burada olağanüstü düzeylerde mecrasında kayıyor. Konuşulmaması gerekenler konuşuluyor.
Burada peki, asıl amaç nedir? Sorusu akıllara takılıyor.
Benim kanaatimce, bilmedikleri bir konuda bu kadar net şekilde, suç yoktur, bu bir yargı darbesidir demek, kasıtlı bir operasyondur.
Bu operasyonun asıl amacı, bu suçlamaları maniple etmek, üzerini örtmek, yargısal gerçekliğin ortaya çıkmasına mani olmaktır.
Bu yöndeki bir amaç, gayr-ı meşru ve gayr-ı hukukidir, Anayasal ilkelerin kökten yok sayılmasıdır. Asıl burada bizzat yargının kendisine, yargı bağımsızlı ve tarafsızlığına yönelik bir operasyon söz konusudur.
Unutmayalım, bu ülkenin yargı kurumuna çok ihtiyacı var. Sırf, bazı kişilerin daha suçlu olup olmadıkları belli olmadığı bir dönemde, yargıyı bu kadar töhmet altında bırakmak, yargıyı çökertmektir.
Elbette ki yargıda bazı sorunlar yaşanmış olabilir. Bu sadece bize özgü bir yaşanmışlık da değildir. Batılı ülkelerde de, yargıda benzer sorunlar yaşanmıştır.
Sadece bu sorunları öne çıkararak yargının kökten zan altına alınması, çökertilmesi, anayasal düzenin çökertilmesidir. Ayrıca, bu çökertme, çoğu saygın, itibarlı, hukuk ve adalete göre kararlar veren, adaletten ayrılmayan hâkimlerin haklarına da tecavüzdür.
Hata varsa ortalığın katıp karıştırılacağı, ağır eleştirilerin yapılacağı, en sert üsluplarla konuşmaların yapılacağı zaman, kesinleşen mahkeme kararlarının verildiği aşamasıdır.
Ama maalesef, Türkiye’de en yoğun konuşmalar, en ağır eleştiriler, bilinmeyen konularda yapılmakta, en bilinen, kamuoyunun bilgisinde olan kararlar hakkında ise iki cümle bile sarf edilmemektedir. Bu ülkemiz açısından çok hazin bir durumdur.
İmamoğlu Hakkında Verilen Tutuklama Hakkındaki Tepkiler
Temel ilkeleri ve olması gerekenleri yukarıda belirledik.
Buna göre, şu aşamada, İmamoğlu ve diğer şüphelilerin mutlak suçlu oldukları söylenemeyeceği gibi mutlak suçsuz oldukları da söylenemez.
Ama sokak gösterilerinin hedefi, hem siyasi iktidar hem de bizzat yargının kendisidir.
Burada yürütülen soruşturmaların mutlak olarak haksız olduğu iddia edilior.
Peki, bu soruşturma neden mutlak olarak haksız?
Bu sorunun cevabına hiç girilmiyor; hiçbir bulgu ve delil hakkında konuşulmuyor.
Burada, bu yolun tercihe dilmesindeki temel maksad, aslında önce yargıyı felç etmek, yargının siyasi iktidarın mutlak emrinde bir birim olduğu yönünde mutlak algılar oluşturmak, daha sonra da bu yolla, gerçekliklerin ortaya çıkmasına mani olmaktır.
Bu ülkede on binlerce insan bu suçlamalarla muhatap oldukları halde, bu çevreler neden en kısık sesle de olsa tepki vermediler?
İmamoğlu ve diğer şüpheliler hakkında suçlama ve soruşturma olunca neden hop oturup hop kalkıyorlar, ülke genelini velveleye veriyorlar?
Bu eylemleri haklı çıkaracak hiçbir bilinen bulgu yoktur. Soruşturma dosyasında neler olduğu bilinmediği halde, “hayır kesinlikle suç yoktur, bu bir operasyondur, yargı darbesidir” demek, kasıtlı bir çarpıtmadır, asıl yargıya yönelik yıkıcı bir operasyon çekmedir.
Bunun, -açıkça söylemeseler de-, bir diğer manası şudur: “Adnan Küçük rüşvet suçu işlerse, derhal cezalandırılmalı; bir başka kişi terör eylemlerinden dolayı hakkında soruşturma açılmışsa, yargılanıp cezaevine konulmalı, 1940’lı yıllarda olduğu gibi, evinde misvak, cüppe, sarık, dini kitap, tesbih vb. bulunduğunda derhal hapsedilmeli” ama “İmamoğlu ve diğer şüpheliler bu suçları işlediği iddia edildiğinde, zinhar yargı harekete geçmemeli, bunlar dilediği şekilde hareket edebilmelidirler” mantıksızlığı söz konusu.
Burada bazı kesimlerin kendileri için “suç işleme hakkı” talebi söz konusudur. Yani başkaları suç işlediklerinde yargı ensesine yapışmalı; bu durumda yargı âdildir, tarafsızdır, ama kendileri suç işlediğinde, yargı kesin kes karışmamalıdır, şayet karışırsa yargı siyasi iktidarın darbe aracı olarak işlev görmektedir” şeklinde maniplatif çaba ortaya çıkmaktadır.
Burada sokak eylemlerinde söylenen en bilindik sloganlar: “Hak, hukuk, adalet”.
Peki, sormak lazım: Hak, hukuk, adalet ne zaman ortaya çıkar? Cevap veriyorum, yargılama bittikten sonra ortaya çıkar. Peki, yargılamanın yapılmasına tahammül edilmemesinde, ortaya konulan tüm bilgi, belge, delil ve diğer suçlulukla alakalı ortaya konulanların peşinen silinip atılmasında hangi hak, hukuk, adalet vardır?
Bu sorunun cevabı da yoktur.
Muhtemelen bu günler de geride kalacaktır. Bu tepkileri verenler ne yaparlarsa yapsınlar, bu yargılamalar devam edecektir.
Ama maalesef, bu kasıtlı yıpratıcı saldırılardan en başta yargı yara alacaktır.
Diğer yandan, bugün burada yazıyorum; birileri bu yazdıklarımı bir yerlere not etsinler. Bu yargılamalar bitip de kararlar verildiğinde, bu konuşanların on binde birisi, bir kelime bile konuşmayacaklardır.
Maalesef, Türkiye’de bu işler hep böyle olmaktadır.
Oysa asıl konuşulması gerekli dönem, verilen kararın bizzat kendisidir.
Çünkü verilen karar her yönüyle biliniyor. Dayandığı bulgular, bilgiler, belgeler, tüm deliller herkesin bilgisine açık. Herkesin, en azında şu anda konuşanların, bütün bunları görerek, bilerek konuşmaları, yazmaları gerekir.
Ama muhtemelen konuşmayacaklar. Çünkü konuşacak bir şey bulamayacaklar.
Maalesef yüzleri de kızarmıyor; hiç konuşmayarak gerçeklikleri görmezden geliyorlar.
Diğer yandan, yapılan acımasız, haksız, insafsız, vicdansız saldırılardan yara alan yargı aldığı o yaralarla yoluna devam ediyor, bundan sonra da devam edecektir.
Şu anda, yargıyı hedef alan gösteriler ne kadar devam eder? Bilmiyoruz.
Ama yargıyı hedef alan, yargıya darbe vuran bu ağır baskılı eylemlerin ülke ekonomisine de zararları var.
Ayrıca bu eylemlerden, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde itibarı da zedelenmektedir.
Hatta bu soruşturma ve tutuklamalara tepki verenlerin asıl amaçlarından birisi de bu olsa gerek. Çünkü bu kişiler, tepki vermeyen diğer ülkelerin yetkililerine de tepki veriyorlar.
Nitekim CHP Genel Başkanı Özgür Özel, BBC'ye yaptığı açıklamada İngiltere Başbakanı Leir Starmer’e “Kardeş partimiz olan İşçi Partisi’nin İmamoğlu’nun tutuklanmasına hiçbir şey söylememesi bizi kırdı” diyerek ağır sitemler ediyor.
Özel, o kadar ileri gidiyor ki, onların ne yapacaklarına da karar vermek istiyor.
Bütün bu yaşananlar, bir gün geçecek. Yargılamalar yapılacak. Kararlar verilecek. Belki de bu kişilerin bir kısmı berat edecek ya da mahkûm olacak. Ama olan Türk yargısına olacak; yargı aldığı yaralarla baş başa kalacak; bundan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti, Türk anayasal sistemi kalıcı şekilde zarar görecektir.
Bu soruşturmalara aşırı ve kasıtlı tepki verenleri itidale, sabra, kararların verilmesini beklemeye davet ediyorum.
Bu iktidar bugün var olsa da, bir başka tarihte bir başka siyasi iktidar kurulabilir. O zamanda yargıya ihtiyaç duyulacaktır. O zamanlar da başka taraftan gelebilecek itham ve inkâr dolu tepkiler, o dönemin iktidarının ve yargısının başını ağrıtabilecektir.
Bu vesileyle yargıyı bu kadar örselemek, Türkiye’yi yıpratmaktır.
Hakikatlerin mutlaka ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu vardır. Hep beraber bunu beklemeliyiz. Hakikatler acı da olsa, kabullenmek erdemliliktir.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
Bu yazı 14535 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |