12 Eylül darbesinin ardından yarım asırdan fazla bir zaman geçti. İlk başlarda korkarak anılan o günler son yıllarda tuhaf bir koz paylaşma aracı haline döndü.
Her yıl 12 Eylül tarihi gelince geleneksel olarak özellikle gazeteciler arasında bitmek bilmeyen bir birbirine laf çakma sezonu da açılır oldu.
Giydirmeler bildik… Yok sen o dönem darbeye çanak tutmuştun da bugün aslan demokrat kesiliyorsun falan.
Günün mevzuları üzerinden kozlarını paylaşamayanlar fırsat bu fırsat diye bir de o tarihteki sicili çıkarıp muhataplarına çakıyor ki bu tekrar artık kabak tadı verdi.
Oysa o tarihte kimin ne yaptığı, niye yaptığı artık sır değil. Klasik bir güce tapınma durumuydu olan ve aktörler ve figüranlar değişse de aslında değişen öyle pek fazla bir şey yok.
Nasıl ki 12 Eylül darbesi sırasında birileri askeri güce tapınıp kuyruk sallıyorlardıysa, bugün de detay farkı dışında değişen bir şey yok. Güce tapınma durumu aynı.
Bu uzun girişin Rauf Tamer’le ve onun kazanan olmasıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. İlgisi şu; o da 12 Eylül hesaplaşması adı altında yapılan horoz dövüşünden çok sıkılmış. O da aynı ezberden bıkmış. Ve ne birilerine “ama ben seni de bilirim” gibi laf sokmuş, ne de Mehmet Barlas ya da Nazlı Ilıcak’ın yaptığı gibi o günkü tavırlarından aklanmak için çırpınmış.
Ve bakın ne yazmış Rauf Tamer Posta'daki köşesinde:
Yine mi 12 Eylül
Her yıl bunu yazmaya mecbur muyuz?
Merhaba Asker diye karşıladığımız darbeyi... Oh, canımız kurtuldu diye sevindiğimiz o müdahaleyi... Ve de Komuta Konseyi’ni kutlamak için yarıştığımız o dönemi...
Her 12 Eylül günü hatırlayıp utanç duymaya mecbur muyuz yahu?
Nedir bu böyle?
Hele asker kışlaya döndükten sonra birdenbire kabadayı demokrat kesildiğimizi ve demokratlığımızı taa asker düşmanlığına kadar vardırdığımızı, her yıl böyle hatırlayıp utanacak mıyız?
Dahası... ?O gün alkışladığımız askerleri -şimdi- 31 yıl sonra sahiden ayıplıyor muyuz? Aman Allahım...
Ne kadar dönek insanlarız.
En başta ben...
O?gün bakın ne yazmışım Kenan Paşa için:
“Evren’di, Evrensel oldu.”
Şimdi şampiyon demokrat’ım ya, Paşa dönüp dese ki bana:
“Tam’erdi, Yarım’er oldu.”
Haksız mı?
En iyisi susmak.
Her 12 Eylül gününü bir yıldönümü gibi karşılamamak.
Yaramızı deşmemek.
O defteri sessizce kapayıp bâri birbirimizin yüzüne bakamayacak hale gelmemek.
Çünkü 12 Eylül, sırf askerlerin değil, bizim gibi davetkâr ve teslimiyetçi sivillerin eseridir.
Hepimiz hayattayız.
Kimi kandırabiliriz?
İnsan değişiyor.
Hayır, hayır.
-?İnsan, unutuyor.
1980’deki iklimi bir hatırlayabilsek, o günkü darbe şakşakcılığını belki de mazur görebiliriz. Eh... Aradan 31 yıl geçmiş, şimdi elbet atıp tutacağız...
O kolay.
Hele bundan sonra -?inşallah- darbe ihtimali kalmadığı için biraz da tepeden bakıp galiba günah çıkartacağız.
Ama dikkat.
Bu kibir, Ordu’yu rencide edecek bir noktaya varmasın. Askeri Yönetim başka, TSK?başka.
Özelersek: Her 12 Eylül günü benim canım yanıyor.
Mahcubiyetle karışık, tuhaf duygular kaplıyor yüreğimi.
Her yıl bunu çekmeye mecbur muyuz yahu?
Yine mi 12 Eylül bugün.
Çabuk geçsin.
13 Eylül gelsin.
Gelsin ki demokratım diye biraz göğsüm kabarabilsin.
***
İşte tam da bunu demek istiyorduk. İşte o yüzden, Rauf Tamer kazandı.
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|