Türkiye, gezi olaylarında, akıl almaz gelişmeler yaşadı.
İstanbul’un kalbi Taksim işgal edilirken, sokaklar 12 Eylül öncesini andıran kaosa şahit oldu. Masum başlayan gösteriler, tanımlanan ve henüz tanımlamayan yapılar tarafından provoke edildi. Hayatının baharında 7 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı.
İstanbul'daki Başbakanlık Ofisi ve Ankara'daki merkez Başbakanlık Binası göstericiler tarafından basılmak istendi.
Gezi olaylarında hükümetin uçurumun kenarından nasıl döndüğünü anlayabilmek için, ilk kez bu satırlarda okuyacağınız anekdotu lütfen dikkatli okuyun;
Gezi olaylarının en ateşli olduğu günler...
Ankara Kızılay'da toplanan 50 bini aşkın kalabalık, 1 kilometre uzaklıktaki başbakanlık binasına doğru yürüyüşe başlar.
İlk bariyeri aşan kalabalık, ikinci polis koridorunu da geçince, Başbakanlık bürokratları kırmızı alarm verir.
Emniyetin ilgili biriminden, Başbakanlık Merkez Binası’nın korunması için, 300 polis istenir.
Devlet işleyişi ve teamüllerinde hiç olmayan inanılmaz bir gelişme yaşanır.
50 bini aşkın kalabalık Başbakanlık binasına girmek üzeredir ama beklenen 300 polisten yalnızca 39 tanesi Başbakanlık’a gelir.
Gezi olayları esnasında Ankara'da Başbakanlık binasını koruyan sadece 39 polisti ve bin bir zorlukla mücadele ederek, Başbakanlık’ın basılmasını engeller.
Olaylar yatıştıktan tam 3 saat sonra, 261 polis başbakanlık binasına geldiler.
Peki, neden?
Sıkı durun;
Polislere, ilgili amirlerinden, kan donduran bir talimat gitmişti;
"Başbakanlık’ı korumaya gitmeyeceksiniz!"
Bu kesin talimata rağmen, Başbakanlık’a giden 39 polis sayesinde, Başbakanlık Binası basılmaktan kurtarıldı.
Peki, bu talimatı kim vermişti?
Devletle kendisini eş güç gören kuvvet!
Telefon yasak!
Cemaate mensup, Başbakan'ın bir zamanlar "abi" dediği isimlerden biri, haber kaynağıma anlatmış.
Cemaat, öğrencilerin de barındığı evleri tek tek tarayarak, hazırlık yapmış.
Yasak sayılabilecek kitaplar, bilgiler, yazışmalar, belgeler falan tek tek ayıklanıp imha edilmiş.
Ayrıca, "Cemaat işlerini telefonlarınızdan konuşarak yapmayın" uyarısı gelmiş.
Bunun yerine WhatSapp, Tic Toc, Line gibi ücretsiz yazışmanın yapıldığı ve takip edilemediği söylenen yurt dışı uygulamalar üzerinden haberleşmeye başlamışlar.
Üstelik bunu da, belli günlere ve belli bölgelere göre yapıyorlarmış.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…