Mustafa Sarıgül, Şişli ölçeğinde başarılı bir belediye başkanı ama kendisine yöneltilen temel eleştiri, siyasette level atlamak için inandığı&inanmadığı her enstrümana sarılması.
Yüzlerce ilçe belediye başkanı arasında, bir şekilde gündemde kalmayı başarmasını,
siyasi kabiliyetinin yanında, medya patronları ve yayın yönetmenlerinin bir çoğu ile kurduğu sıkı ilişkilere borçlu.
Yıllar önceydi.
Sahibi olduğum yayın organında, "Sarıgül'e binlerce araçlık konvoy." başlıklı minik bir haber yapmıştı arkadaşlarım.
Dönemin, CHP MYK üyesi Korkmaz Karaca arayarak, "Sarıgül, haberden mutlu oldu. Seni arayarak teşekkür edecek." dedi.
Beş dakika geçmeden Sarıgül aradı ve uzun uzun objektif gazetecilik yapmamdan dolayı teşekkür etti.
Sarıgül'ü eleştiren yazılarımda ise, adeta İstanbul medyası ayağa kalktı!
Bülent Arınç'ın deyimi ile ilişki çeşitliği ve güç parametrelerini tanımlamada, "Çok saf" olduğumu o zaman anladım.
Bu baskı üzerine, direncim daha da arttı ve piyasadan toplatılan,"Ölü evinin yasçısı, düğün evinin tefçisi." kitabının fotokopilerini buldum, ellerimle yazıya dökerek, sahibi olduğum yayın organında manşetten yayınladım.
Yer yerinden oynadı!
Ve İstanbul'dan Sarıgül'ün gönderdiği önemli bir misafir, Sarıgül adına ricacı olmak için yanıma geldi.
O kişinin bana neler söylediğine, benim yanıtıma, gazeteci arkadaşım Ersin Tokgöz ve sekreterim şahittir.
Kısmetse, 3-4 aya çıkarmayı düşündüğüm kitapta, son 10 yılda, bire bir yaşadığım medya gerçeklerini yazarken, bu konuya da değineceğim.
O günden bu yana; Sarıgül, sağ-sol cenahtan dostları ile fırsat buldukça alanımı daraltmak için her türlü enstrümanı kullanmaya çalışır.
Nokta...
Gelelim, TMSF'nin Sarıgül'ün mal varlığına el koymasına.
Doğrusu, bu işlemin seçime 73 gün kala yapılması, moda deyimiyle manidar görünüyor ama gözden kaçırılmak istenen, Sarıgül'ün malına TMSF değil, Korkmaz Yiğit'in el koydurduğu gerçeğidir.
16 yıl sonra neden gündeme geldi sorusundaki boşluğu dolduracak yer, TMSF değil, iş adamı Korkmaz Yiğit'tir.
Tersinden soralım;
Karşınızda, belgelere rağmen, mal varlığına el koymayan bir TMSF mi görmek isterdiniz?
Yanıtınız evet ise, 3 yıl önce başlatılan, aylar önce bitirilen, Uyap'a girilmeyen operasyonlara; Koç Grubu'na 4 yıl önce başlatılan soruşturmanın, yazıya dökülmesine rağmen işleme konulmamasına neden itiraz etmiyoruz?
Koç, kudretli ve çok zengin diye mi?
Hani demokrattık?
Yarın bir savcı çıkıp, "4 yıl önce bir CHP'li yetkiliye soruşturma başlatmıştım. Bugün hayata geçiriyorum." dese, Sabih Kanadoğlu'nun dahi kısmen itiraz ettiği operasyonları, kayıtsız şartsız destekleyen CHP, ne diyebilir?
Aynı durum gazeteciler ve medya patronları için de geçerli.
Yıllar önce başlatılan, derin dondurucuda bekletilen bir dava, her hangi bir gazetecinin önüne getirilse, o gazeteci ne diyebilir?
Misal olsun diye yazıyorum;
X savcı çıksa, dese ki;
"Aydın Doğan'la ilgili 5 sene önce akaryakıt konusunda problem tespit etmiştim. Ayrıca Aydın Doğan, 28 Şubat sürecinde de şu şu telefon konuşmaları ile seçilmiş hükümeti düşürmeye çalıştı. Uyap'a da girmedim. İki davayı birleştiriyorum. Doğan'ın ifadesini alacağım..."
Hukuk ve ilgililer bu işin içinden nasıl çıkacak?
Bugün itiraz etmediğiniz yanlışa, sıra size geldiğinde itiraz etmenizin bir anlamı olabilir mi?
Dün; İlker Başbuğ'a, Nedim Şener'e, Ahmet Şık'a yapılanlara itiraz ettiğim için, bugün de bu çarpıklığa itiraz edebiliyorum.
Yanlış, sizin dışınızdakilere yapıldığında, doğru kabul ediliyorsa, buna ideolojik saplantı denir.
İnsan beyni böyle bir muamma işte.
Yanlışları meşrulaştırmazsa, infilak eder!
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…