E-Dergah galiba en fazla tarih yazıları üzerinden günümüze yönelik tartışmayı seviyor. Geçen hafta içersindeki Osmanlı’nın delileri ve farklılıkları ile ilgili yazım tam 97 yorum almış. Tabi rekor Hasan Tahsin’de… Herkese teşekkür ederim, fakat, Osmanlı’nın bir kişi gibi iyi yada kötü olarak değerlendirilmesini yadırgadım. Devletler güçlerine göre değerlendirilir. Günümüzde dahi ABD için iyi-kötü mü diyoruz, yoksa gücüne mi itibar ediyoruz? İyi-kötü desek de bir anlamı var mı? Bunu bildiğimiz halde bu yanlışlığı yapmışız…
Farklı tarih okumaları yapmak ve tarihi daha iyi bilmek hepimiz için bir zorunluluk olarak görünüyor. Şu sıralar okumakta olduğum kitaplardan biri tam e-dergahlık. Yazarı Reha Bilge, adı, “1514, Yavuz Selim ve Şah İsmail, Türkler, Türkmenler ve Farslar” Giza Yayınları, 2010. Kitabı henüz bitiremedim, az kaldı ama vaktim olsa inanın bir gecede bitiririm. Başlıktan kitabın konusunu anlamışsınızdır, bu piyasadaki Çaldıran Savaşını hikaye eden romanlardan biri değil. Çok iyi bir araştırma ürünü ama roman tadında. “1514”den bugünkü Türkmen, alevi sorunları için çok şey çıkarmak mümkün. Bunu daha sonraki bir yazıya bırakarak bana özellikle ilginç gelen birkaç noktayı paylaşmak istiyorum:
“Yapılan ölçümlere göre, İmparatorluğun merkezi yönetim altındaki toprakları, ll. Murat döneminin sonunda, 1451 yılında toplam 564.620 kilometre karedir. Fatih’in öldüğü yıl, 1481’de ise 867.650 kilometre karedir. İkinci Beyazid’in iktidardan düşürüldüğü 1512 yılındaysa toprakların genişliği 883.449 kilometre karedir. Yani ikinci Murat ile Fatih arasındaki fark 303.000 kilometre kare, Fatih’le ikinci Beyazıd arasındaki 15.799 km karedir.
İşte bu saptamadan yola çıkılarak, ikinci Beyazıd zaman zaman Fatih’in yayılma politikasını devam ettirmemek yada fetihleri durdurmakla eleştirilmiş, zayıf bir adam olmakla suçlanmıştır. Oysa tam tersine, ikinci Beyazıd’ın üstün olduğu husus tam da bu noktadadır.
Bu kadar büyük ve hızlı yayılmanın ardından ülkenin durup kendine dönmesi, devletin kurumsal yapılarının inşa edilmesi, çerçevenin yerine oturtulması gerekmektedir. Ülkenin ihtiyacı olan kurumların inşa edilmesini, kültürün derinleşmesini ikinci Beyazıd sağlamıştır.Kaldı ki İmparatorluğun doğal sınırların çevreleyen ve Karadeniz bütünleşmesini sağlayan, Doğu Akdeniz siyasetini yoluna koyan ikinci Beyazıd’ın kendisidir.
Hızlı fetihlerle genişleyen çok sayıdaki devlet, geriye kalıcı bir kültür mirası bırakmadan yok olup gitmiştir. Çünkü ihtiyaç duyulan kurumlaşma, kalıcı bir kültür ve yapının pekişmesi mümkün olmamıştır. İmparatorluk Türkiye’sinin uzun ömürlü bir devlet olmasını temin eden ikinci Beyazıd döneminin siyaseti olmuştur. İkinci Beyazıd’ın siyaseti, İmparatorluk Türkiye’sine bir soluklanma fırsatı vermiş, ülke pekişmiş ve derinlik kazanmıştır. Eğer İmparatorluk Türkiye’si uzun ömürlü bir devlet olduysa, o devlet bir yıkıntının ardından Cumhuriyet’le hemen yeniden kurulabildiyse, bunda ikinci Beyazıd gibi bir devlet adamının rolü pek büyüktür.”
Yazarın Yavuz ve Şah İsmail’le ilgili saptamaları da ilginç;
“Yavuz Selim, gücünü çevresine yaydığı devingen enerjiden, atılganlığından, disiplinden, düzenli ve eğitimli profesyonel ordusundan, istihbarat, psikolojik savaş ve yanlış haber yaymak yeteneğinden, ama onlarla birlikte babası Beyazıd’ın geliştirdiği topçu ve tüfekçi birliklerinden almaktadır.
…Şah İsmail ise, uyguladığı inanılmaz kitle psikolojisi ve propaganda tekniklerinden, kişiliğine vehmedilen yenilmezlikten, müritlerinin ona verdiği yarı tanrısal güçten, gençlik ve yakışıklılığından ama öncelikle inançla savaşıp dövüşen kızıl başlıklı Türkmen atlılarından almaktadır”
Yavuz Selim Han’ın örgütleme yeteneği ve dış politikadaki ustalığının anlatıldığı bölümlerde çok nefis… Ayrıca yazar, dönemin ekonomik, sosyal koşullarını ve bunların yarattığı etkiyi de çok başarılı bir şekilde aktarıyor. Osmanlı’yı her yönüyle anlamak isteyen herkesin okuması gereken bir eser, 1514.
1514’ü tüm siyasetçilerin ve devleti yönetme iddiasında olanların okuması lazım. Tabi “okuma” biliyorlarsa…