Her şeyi günlük siyasete bulaştırarak çözmeye çalışan toplum olma hastalığından kurtulamıyoruz. Bu mütevazi internet yorumlarında da öyleyiz, Meclis’te de öyleyiz, kahvede de öyleyiz, belki de en önemlisi üniversitede de öyleyiz. Yeni değil bu hastalığımız; yaklaşık 200 yıldır bu bela ile yaşıyoruz… Her konuyu siyasete bulayıp çözmeye çalışır gibi yapıyor ve daha da karmaşıklaştırıyoruz.
Sanıyoruz ki toplum olarak kendi ifadelerimiz ile yarımız “dindar” yarımız “çağdaş” ve birbirimizden çok farklıyız. Sanıyoruz ki “Dindar”ların önünü kesen kanunlar çıkarınca irticayı önlüyoruz. Sanıyoruz ki ”çağdaş”ların önünü kesen yasalar yapınca dinimize yeni zaferler armağan ediyoruz.
Şu en son tartışmaya başladığımız 4+4+4’den bahsetmek için bu girişi yaptım. Eğitim gerçekten en önemli, hayati konumuz ama bunu dahi bilimsel ölçütlerle ele alacağımıza günlük siyasi mülahazalarla tartışıyoruz.
Buna benzer tartışmalar bizde son 200 yıldır sürer ve değişen bir şey yoktur. Ne din elden gidiyor ne de çağdaşlık hedefinden sapıyoruz. Belki bir kuşak iki kuşak için durum değişiyor görünebiliyor ama uzun vadede sonuç değişmiyor; toplumlar ne inançlarından ne de çağdaş uygarlık hedefinden vazgeçerler, bizde yola devam ediyoruz… Ancak, kendi kendimizi engelleyerek, geciktirerek...
Sovyet Rusya dini yok etmeyi başarabildi mi? Din devletleri İsrail, Suudi Arabistan çağdaşlıktan ne kadar kaçabiliyorlar? Sonuçta, topluma hem din hem de çağdaşlık yolunda vakit kaybettirmek ve geri bıraktırmak mümkün oluyor. Bir de birkaç nesil feda ediliyor hepsi bu… Bu da az şey değil tabii…
Bizdeki “dindar-çağdaş” savaşı sadece son 200 yıla has değil. Osmanlı’da da sık sık “Din elden gidiyor” isyanları, ve kendine göre çağdaşlığa yönelik reformlar, hamleler olmuştur. Tarihimizi askeri-savaş tarihi olmaktan çıkarıp, sosyolojik, kültürel yönlerden incelersek bunları rahatlıkla tespit edebiliriz. Fatih Sultan Mehmet örneğin sanıldığının aksine kendi döneminde “dindar” olmaktan çok çağdaş görülmüştü, yani din karşıtı. Resmini yaptırdığı için dindarlarca çok eleştirilmişti. Yavuz’un babası Bayezit ise dindar bir adamdı ama Osmanlı’ya çağdaş kurumlar kazandıran bir adamdı. Dindarlıkla ilgili çatışmalar sadece Osmanlı dönemine de ait değildir. Örneğin, Mevlana’da çağının dindarlarından çok çekmiştir. Hallac-ı Mansur’un derisini yüzenler “dindar”, Muaviye ise “çağdaş”tı.
Aslında kimin çağdaş, kimin dindar olduğu daima tartışılabilir bir durumdur. Bu durum bugün için de geçerlidir. İktidar partisi için de daha “Çağdaş”, Muhalefet partileri içinde de daha “Dindar” kişiler bulunabilir. Ancak bu gün için algı yada imaj iktidarın “dindar”, ana muhalefetin ise “çağdaş” olduğu şeklindedir… (Bir de duruma 200 yıl sonranın gözüyle bakabilsek)
Neyse söylemek istediğim şu; İktidar partisi bir yasa teklifi ile 8 yıl kesintisiz eğitimi güya uzattı ve 12 yıl yaptı. Gerçekte uygulamada 4 yıla iniyor. Gerekçe aslında söylenmese de “dindar”lık. Ana muhalefet partisi de buna “çağdaş”lık adına karşı çıktı ve klasik roller oynandı. Oysa bunun ne dindarlara faydası var, ne de çağdaşlara zararı. Zarar tüm toplum için geçerli… “Bana, ‘Bu dünyanın zevkleri ile öbür dünyanın huzuru arasında bir seçim yapmak zorunluluğun var’ diyorlar. Ben de onlara, ‘Ben hem dünyanın zevklerini, hem de öbür dünyanın huzurunu seçmiş bulunuyorum. Çünkü yüreğimle biliyorum ki, Ulu Ozan yalnızca bir şiir yazmıştır ve mükemmel bir şekilde dizelenmiş ve kafiyelenmiştir.” Halil Cibran’ın bu dizelerini unutmayın ve cevaplayın cevaplayabilirseniz şu sorularımı:
1-2010 Şurasında alınan karar 1+4+4+4 olduğu halde neden buna uyulup okul öncesi eğitim ihmal edilmiştir? (Şura gerçekten katılması gereken kişi ve koşullarla toplanmadığı halde)
2-Neden mesleğe yönelme yaşı Bakan’ında kabul ettiği üzere 15 olduğu halde 11 yaş eğitimde ilk kırılmadır?
3-Eğer, 11 yaş, kırılma değil de sadece engelli ve özel yetenekli çocukları ayırma dönemi ise neden teklif buna göre düzenlenmemiştir?
4-Teklifin amacı tekrar İHL’lerin orta bölümlerini açmak değilse bu neden belirtilmemiştir?
İlave başka sorularda sorabilirim. Eğitim, her türlü günlük siyasi mülahazadan arındırılmış bir halde düşünmemiz ve uygulamamız gereken bir konu…