Ergenekon dahil, bir çok operasyonda, kurunun yanında yaşın da yandığını yıllar sonra öğrenebildik.
Ergenekon operasyonları o kadar tuhaf bir girdaptı ki, toz duman arasında kimin haklı kimin haksız olduğunu anlamak çok zordu.
Açık konuşalım;
Bu ve benzeri operasyonlarda çoğumuz, gerçeği aramak yerine, kendi ideolojik penceremizden bakmayı tercih ettik.
Sulandırılan her operasyonda olduğu gibi, gerçek suçluları burada da ıskaladık.
Ya cemaat?
Kuddisi Okkır’dan İlker Başbuğ’a, Nedim Şener’den Ahmet Şık’a uzanan mağduriyet halkasının bir numaralı failinin cemaatin karar vericileri olduğu giderek daha da berraklaştı.
Cemaat, kendisine uzanan operasyonların sıcağında ilk kez, birkaç gün önce, o da çok düşük profil ve alt düzeyde dil ucuyla özür diledi.
Oysa manevi hassasiyetleri olanlar bilir ki, Allah’ın dışında her canlı hata yapma potansiyeli taşır.
Kötü olan hata yapmak değil, hatasında ısrar etmektir.
Cemaat, ısrarla kendisine ve önderliğine hatasızlık atfederek, geri dönülmez bir yola girmekte sakınca görmüyor.
Oysa Allah’ın, Hz. Muhammed’i bile, bir görme özürlüye gereken özeni göstermediği için azarladığı ayetle sabittir.
Binlerce insanın, on binlerce eylemin hatasızlığı mümkün olabilir mi?
Böyle bir iddia; insanın öyküsüne de, fıtratına da aykırı değil mi?
Hiçbir canlının eziyet çekmesinden mutlu olmam.
Bu toprağın her değerini kazanmak için tüm şartların zorlanması gerektiğini düşünürüm ama cemaat unsurları da artık, “Biz nerede hata yaptık?” diye kendilerine sormaları gerekir.
Şunu merak ediyorum;
Cemaatte, 40 yıllık emeği heba etmenin vebalini kim ödeyecek acaba?
Talat Atilla/Güneş