Muhafazakar kesimin bir bölümünün Atatürk’e mesafeli olduğu sır değil.
Muhafazakar kesimin siyaset alanında da bu böyle oldu.
Hatta, Atatürk’e olan sevgim yüzünden muhafazakar siyaset ve basın bana mesafe koydu.
Kendini laik olarak adlandıran ama bir bölümü laik yobaz olan medya da aynı tavrı gösterdi bana.
Sandılar ki benim umurumda olur.
Tebessüm bile etmedim.
Umursamadım.
Bugün iktidarın Atatürk’le arasındaki mesafeyi daraltma çabalarına birileri takiye diyor.
Olabilir, olmayabilir.
Takiye bile olsa bir niyet var.
Daha dün yadırgadığınız bir duruşu değiştireceğini söyleyen bir akıma, şimdi de, “Otur, oturduğun yerde. Sen ATATÜRK’ü sevemezsin!” diyoruz.
Görücü usulü bir evlilik bu.
Bazen de iyi olur.
Vıcık vıcık istismar edilmiş, aldatmalarla geçen uzun nişanlılıktan bazen daha iyi olabilir görücü usulü evlilikler.
Daha nikah kıyılmadan bu telaş niye?
Sakin olun…
ŞİMDİ DÜŞÜNÜYORLAR!
Cumhurbaşkanlığı sistemi tartışmalarının en yoğun olduğu dönemdi…
Habertürk TV’nin canlı yayın konuğuydum.
Sunucu, “Referandumla ilgili ne düşünüyorsunuz?” diye sordu.
“Referanduma gitmenin sakıncası yok. Demokrasi rejimin faaliyetlerinin halka sorulduğu rejimin adıdır. Referanduma gidilmesine evet ama ben kişisel olarak evet demem” yanıtını verdim.
Sunucu bayan bu sorumu Demirel vari bir yanıt olarak algılamış olmalı ki, hafiften müstehzi ve beni sıkıştırdığından emin bir tavırla, “Evet mi, hayır mı diyorsunuz Talat Bey?” diye yeniledi.
Tavrının yanıt almaktan ziyade beni sıkıştırmak olduğunu anlayınca, hafiften bir ironi ile yanıt verdim;
“Bir çocuğun bile anlayacağı kadar açık konuşuyorum. Referandum yapılması doğru ama referanduma evet demem”
“Bir çocuğun bile anlayacağı kadar…” kelimesine yüklediğim anlamı anlayacak kadar zeki olan sunucu, daha yumuşak bir tonlama ile, “Neden?” dedi.
“Erdoğan artık siyasette tecrübeli bir isim. Başkan olmaya layık ama ya sonrası? “
Sanırım CHP Genel Başkan yardımcısı olan bir hanımefendi konuya girerek mevzuyu kendi çerçevesinden değerlendirdi ve konu kapandı.
Ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Benden sonra ne olacakmış? Ne olacaksa, olacak!” yanıtını verdi.
Bir siyasetçi beni arayarak, “Sana yanıt verdi!” dedi.
Bana mı yanıt verdi, yoksa bu konuda biriken sorulara mı doğrusu bunu bilmiyorum ama Erdoğan’ın bu konuyla ilgili durduğu nokta bu sözleri ile net olarak ortaya çıktı.
Bence iktidar partisinin 16 yıllık serüveninin en yanlış kararı Başkanlık sistemi oldu.
Hep başka bir partiye mecbur kalacağı, kuvvetler ilkesine aykırı, daha da ötesi gereksiz bir referandumdu bu…
Ve şimdi iktidar partisini en çok düşündüren;
50+ 1 nasıl alınır?
AH, İSTİKRAR NEREDESİN?
Ben matbaadan yeni çıkan gazeteyi koklayacak kadar mesleğine aşık bir gazeteciyim.
30 yıllık gazeteciyim, 20 yıla yakındır köşe yazıyorum.
Hatalarımdan biraz daha fazla başarılarım da olduğu söylenir.
Fikri takip ve istikrara önem vermeye çalıştım.
Dün düşüncelerimin ana ekseni ne ise, bugün de o oldu.
Dün, Atatürk’ü sevdim.
Bugün de…
Dün, FETO’ya karşı çıktım. Bir tane bile FETO’yu destekleyen yazım olmadı.
Bugün de…
Dün, milli iradeye, inanç özgürlüğüne saygılı oldum.
Bugün de…
Dün, tüm terör örgütlerine karşı çıktım.
Bugün de…
Dün, bu topraklarda ezan susmasın, bayrak inmesin dedim.
Bugün de…
Dün, seçilmiş iradeyi halk indirir, darbelere karşıyım dedim.
Bugün de…
Dün başka söyleyip, bugün başka yazanlara karşı saygılı değilim.
Düşüncelerin revize edilmesinden söz etmiyorum. O başka.
Düşüncelerini güce göre koordinat çizenlerden söz ediyorum.
Mesele aslında bu kadar basit.
Bu arada mesleğimi eskisi kadar seviyormuyum?
Emin değilim.
Hiç emin değilim…