Talat Atilla Ankara madem bilmece çözdürmeyi seviyor, deneyelim! Dikkat sahte Mesih! |
Ersan Yıldız GİRİLMEZ |
Mihriban Başlı Nereye Gidiyoruz? |
Tuğba AYAN SONBAHAR, SARI YAPRAKLAR, SAĞLIKLI HÜZÜN VE METAL ELEMENTİ |
Adnan Küçük MEB YUSUF TEKİN’İN LAİKLİK SÖYLEMİ BAZI ÇEVRELERİ RAHATSIZ ETTİ |
Zahide Guliyeva DÜNYALARINI VERİN ÇOCUKLARA |
Cengiz Altınsoy Taş deyip geçmeyin |
Kıvılcım Kalay NEDEN DİYE SORMA |
Canan Sezgin BU DOLUNAYLA BİR DEVİR KAPANIYOR! |
Tuğrul Sarıtaş Duayen gazeteci Tuğrul Sarıtaş'tan yeni kitap! |
Tekin Öget GERÇEKTEN DE TAM YOL İLERİ Mİ? |
Esra Süntar İZDÜŞÜM TEOREMDEN BAĞIMSIZSA KAPSANAMAZ |
M. Kürşat Türker ZİNCİR |
Yalçın Toker SPOR YAZARLARI GENEL KURULUNDAYDIM.. |
Haktan Kerem Ural ‘ADALET SİSTEMİ’NİN ALTINDA SERİNLEYEN AHLAKSIZLAR |
Mahatma Gandhi, "Dikkat etmezsen, hayatı kaçırırsın.” derken, Benjamin Franklin, Gandhi'den aşağı kalmaz;
"Dikkatli ol, çünkü dikkatsizlik felaketlere neden olabilir.” yorumunu yapar.
Bilmiyorum, bir dikkat etme sanatı var mı acaba? Ya da dikkatli olmak bir sanat mı? Lakin aksi durumların negatif maliyetleri olduğu açık.
Problem belki de "zihnimizde oluşturduğumuz dünya ile dış dünyaya baktığımızda gördüklerimizle ne kadar uyum sağladığımızla" ilgili...
Ya da biz beynimizin ürettiği simülasyondan sıyrılıp gerçek hayatın kontrolünü sağlayabiliyor muyuz?
Amacım akademik bir tartışma açmak değil elbette ama dikkatsiz olmanın binlerce yıldır insanlık tarihinde devlet ve şahıslara büyük kayıplar verdirdiğini hatırlatmak aslında.
Bu coğrafya dikkatli insanlara ev sahipliği yaptı çoğu zaman.
Tarihsel reflekslerimiz ve dikkat performansımız genelde iyidir ama bizim sıkıntımızın "seçici dikkatsizlik" olduğunu söyleyebilirim.
Yani, kaygıyı azaltmak için kaygı verici unsurları görmemezlikten gelme, dışlama huyumuz var.
Mesela darbelerin üzerinden biraz zaman geçince, inanmadığımız halde her seferinde "darbeler dönemi kapanmıştır" narasını atmayı severiz.
Ta ki başka bir darbeye kadar.
Bugüne gelirsek...
Dikkat radarımızın kapsama alanını açtığımız zaman önümüzdeki aylarda terör örgütlerinin sokakları karıştırma potansiyelinin yüksek olduğunu, bu kaostan iç ve dış bazı unsurların demokrasiyi kesintiye uğratma hevesini görebiliriz. Ya da subjektif olarak ben öyle değerlendiriyorum.
İktidar karşıtı cephenin bir bölümünden cesaret tazeleyen terör unsurlarının şimdilik kısık ateşte harekete geçtiğini söyleyebilirim.
Sanki toplumsal infial meydana getirmek için tüm şartları zorlayacak imkânların oluştuğunu düşünüyorlar.
Bunu terör örgütlerinin yaptıkları açıklamaların satır aralarından da okuyorum. Tabii terör her zaman simetrik yol almaz. Bazen de asimetrik hamleler yapar! Dikkat!
CUMHURBAŞKANLIĞININ 4. ADAYI ÖZGÜR ÖZEL...
Mevcut durumda sokaktaki vatandaşa, "kimler cumhurbaşkanı adayı olur" diye sorsanız.
Size eminim, "Erdoğan, İmamoğlu ve Yavaş" isimlerinin dışında başka bir isim sayan olmaz.
Ki bu da en azından bugün için doğru bir siyasi okuma olur.
Fakat…
İlginizi çekiyor mu, ya da ne kadar çekiyor bilmiyorum ama CHP lideri Özgür Özel dikkat çekici işler yapıyor.
Bir miktar İmamoğlu gölgesinden sıyrılmış gibi.
Üslubunu yumuşattı.
Beden dilini değiştirdi.
Dereceli gözlüklerini kaldırıp attı.
Sözün özü Özgür Beye bir haller oldu.
Sanki "Benim Yavaş ve İmamoğlu'ndan ne eksiğim var. " diyen bir enerji yayıyor etrafına.
Hatta ve hatta…
"Ne eksiği? Fazlam var. Çünkü ben onların genel başkanıyım! " diye içinden de geçiriyor olabilir.
Özgür Özel'in işi kolay değil tabii.
CHP'nin aldığı oyların emanet ve tepki parantezinde olduğu biliniyor ama Özgür Bey doğrusu tahminimden daha dişli ve hırslı çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile iletişim kurması parti içinde kontrollü homurdanmalara neden olsa da bu noktada bir liderlik iradesi de ortaya koyduğu görülüyor.
Şu aşamada Özgür Özel'in izleyeceği en iyi yolun, Yavas ve İmamoğlu'nun kapsamadığı alanlardan kendisine özel sosyolojik bir taban oluşturmak.
Tabii alan kaldıysa!
MANSUR YAVAŞ'IN SIRRI VE İKTİDAR REFLEKSİ!
Şimdi yazacağım konuyu ileride kitapta yazmayı düşünüyordum ama bugün bir kısmını yazmaya karar verdim...
Mansur Yavaş ilk kez CHP'den aday olduğunda, karşısındaki en ciddi adaylardan birisi, bana biraz da iltifatlar ederek "Sizin tahminleriniz iyidir. Kim kazanır? " diye sormuştu.
Diplomatik konuşmayı meşru kalleşlik kabul ettiğim için düşünmeden net yanıt vermiştim;
"Mansur Yavaş kazanır..."
Bozulmuş. Yüzünün rengi hafiften kaçmıştı. Zoraki bir gülümseme ile "CHP'nin adayı kazanır diyosun yani!" diyerek beni savunma yapmaya zorladığını görünce, bu sefer ben onu savunma yapmaya mecbur bırakmıştım;
"Mansur Yavaş sosyolojisi ayrı, CHP ayrı. İkisi birleşir ve Yavaş kazanır. Sizin de tahmin edeceğiniz bir yanıt bu!" deyince, gerçekten sinirlenmişti;
"Talat Bey sizi objektif görmekle hata etmişim. Peki, neden kazanır?"
"Mansur Yavaş'ın sadece yüzü, kendisine 10 puan getiriyor!"
Şaşkınlıkla yüzüme baktı. Zoraki kahkalar eşliğinde, aklınca benimle dalga geçmeye çalışarak "Sizin siyaset bilimi, sosyoloji dersleri boş mu geçmişti?" diye sordu.
Canımın sıkıldığını belli etmeden yanıt verdim;
"Bütün derslerimiz fazlasıyla doluydu. Hayat dersi dahil!.."
Yanıtımdaki ironiyi anlayacak kadar zekiydi.
Bana "Mansur'un yüzünün kendisine neden 10 puan getirdiğini açıkla. Adaylıktan çekileceğim. Kusura bakma da bu kadar anlamsız bir söz daha ömrümde duymadım... "
Ona "Mansur Yavaş'ın yüzünde, size yalan söylemem. Kalleşlik yapmam. Çalmam. Parmak sallamam enerjisi olduğu için artı 10 puanla yarışıyor. " dedim.
Kısa bir duraksamadan sonra "Yani e...... bir surata 10 puan otomatik gider diyosun!"
Klasik bir siyasetçi refleksiydi bu, hoşuna gitmeyen yoruma saldırı yapmak.
Dayanamadım...
"İşte tam da bu yüzden kaybedeceksiniz.
Çekilen bir siyasi fotoğrafa dahi tahammül edemiyorsunuz. Halbuki bir yorum-fikir muhatabına yapılan ikramdır.
İkramdan dahi anlamayanın hatırı bir daha sorulmaz" diyerek odayı terk ettim.
O günden bu yana telefonlarına dahi çıkmadım.
Tanıyanlar, ya da yazılarımı takip edenler bilirler, her zaman başaramasam da objektif olmaya çalışırım.
Mansur Yavaş Ankara'ya devasa imzalar atmadı, ya da atamadı ama insana dair yaşamsal eylem ve sözlerle Ankara'yı da aşan bir geniş kitleyi kendine bağlamayı başardı.
( Mesele insana dairse... Rahmetli babamı kendisiyle birlikte tekbirlerle mezara indirmiştik.)
Tüm bunlara rağmen Yavaş'ın hatalarını hem yüzüne ve hem de yazılarımda yazmış bir gazeteciyim.
Fakat bu önemli siyasetçi sadece yaptığım yorum yüzünden Yavaş'a hakaret, bana da inceden inceye saldırırken, unuttuğu değerleri son seçimde halk oyları ile hatırlattı!
SANAL GERÇEKLİK!
İktidarın artık reel gerçeklik yerine sanal gerçekliği tercih ettiğine daha çok inanmaya başladım.
Bu sanal gerçeklik gözlüğünü ilgililere kimler giydirdiyse, oradan başlamak belki işe yarayabilir.
Düşünebiliyor musunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Ankara ve İstanbul'un iktidar tarafından kesin kazanılacağı anketleri sunularak aday çıkartılmış ve sonuçta kaybedilmiş.
Kimler acaba bu kişiler?
Neden sokaktaki sıradan vatandaşın dahi bileceği sonuçları anketleri kullanarak Erdoğan'ı manipüle ettiler?
Ve bunları yapanların bir bölümü bugün bu manipülasyonun faillerini bulmakla görevlendirildiler!
VELHASIL; Dengeli insan delidir. -Charles Bukowski
TALAT ATİLLA'YI TWITTER'DA TAKİP ET!
E-posta Facebook Twitter Yazdır Önceki sayfa Sayfa başına git |
Bu yazı 30247 defa okunmuştur. |
Yorumcuların dikkatine… • İmlası çok bozuk, • Büyük harfle yazılan, • Habere değil yorumculara yönelik, • Diğer kişilere hakaret niteliği taşıyan, • Argo, küfür ve ırkçı ifadeler içeren, • Bir iki kelimelik, konuyu zenginleştirmeyen, yorumlar KESİNLİKLE YAYIMLANMAYACAKTIR. |
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|
|
|||||
|