Birçok dini-siyasi paradigmayı anlarım da bazılarının mantığını bir türlü kavrayamam. İlki bizim Anadolu çocuklarının neden Osmanlıyı yücelttikleridir. Çünkü, Osmanlı, özellikle yükselme döneminde Anadolu çocuklarına güvenmemiş, yönetimde pek yer vermemiş, kurduğu Enderun’da yetiştirdiği devşirmelerle İmparatorluğu idare etmiştir. Anadolu’da Balkanlar ve Ortadoğu ile kıyaslanınca nerede ise Osmanlı eseri yoktur. Osmanlı, Anadolu’ya da doğru-dürüst yatırım yapmamıştır, Anadolu insanına da… Anadolu, Cumhuriyet döneminde adam yerine konmuş, yönetmeyi öğrenmiş, kulluktan vatandaşlığa yükselmiştir… Ama bazı İslamcı ve milliyetçi Anadolu çocukları yine de Cumhuriyete söylemedik bırakmazlar, Osmanlıyı ise yere-göğe sığdıramazlar. Diyeceksiniz ki dini ve etnik sebepler var. Onlarda geçerli değil, Anadolu Cumhuriyetteki kadar asla Müslüman ve Türk olmadı ki hiç, o gerekçeleri de bu nedenle bir türlü anlayamam.
İkinci anlamakta zorlandığım konu ise siyasal İslamcılarca, Abdülhamid’in Atatürk’ün yerine konmaya çalışılması, sürekli yüceltilmesidir. Hatta son zamanlarda Abdülhamid’in, Recep Tayyip Erdoğan’a benzetilerek günlük siyasete alet edilmesidir. ‘Cennetmekan’, ‘Han’ gibi ünvanlarla diğer padişahlardan ayrı bir değer verildiği işaret edilen Abdülhamid, sanki çok fazla siyasal İslamcılara yakınmış gibi algılatılıyor. Bence hiç ilgisi yok. Doğrudur, Abdülhamid, İttihat ve Terakki Fırkası’na karşıydı ama bazılarının anladığı şekilde İslamcı değildi ki… Hatta çağdaşlık peşinde ve Batıcıydı dahi diyebiliriz…
Osmanlıya ilk otomobili, denizaltıyı, bisikleti, kuduz ve verem aşısını Abdülhamid getirmiştir. Düşünün o tarihte bisiklet ve otomobil getirtiyor. Abdülhamid’den önce padişah olan Abdülaziz zamanında İngiliz Kraliçe’si Victoria bir otomobil hediye göndermiş. Bu Osmanlıdaki ilk otomobilmiş. Ancak, halk arasında şeytan işi görülen otomobil için şeyhülislamdan fetva alınamayınca otomobil boğaz sularına terk edilmiş. İşte Abdülhamid böyle bir olay sonrası ülkesine otomobil ve bisikleti getirmiş hükümdardır, hiç siyasal İslamcılara uyar mı?
Batılı anlamdaki okulları açıyor ve batılı eğitim kurumlarını da ilk o getiriyor. Arap milliyetçiliğinden hiç haz etmez ve daha çok batılı bir yaşamı tercih edermiş. Sarayına tiyatro yaptırmış ve opera ve tiyatro izliyormuş… Müzik okulu kurdurup, çocuklarına piyano kursları aldırmasına siyasal İslamcılar ne diyorlar bilemiyorum… Ya da kız çocuklarına eğitimi zorunlu tutup, karma eğitim veren okullar açtırmasına…
Hatta Arap alfabesini değiştirip, Latin alfabesini getirmeyi düşünmüş ama cesaret edememiş iddiası da vardır. Buna ne buyururlar acaba?
Aslında çağdaşlaşma ve batılılaşma mücadelesi Cumhuriyet kurulmadan önce hem de padişahlar eliyle başlatılmıştır. Abdülhamid’de siyasal İslamcıların bildiğinin aksine çağdaşlaşmanın ve batılılaşmanın zeminini hazırlayan padişahtır. O nedenle, istibdat yönetimini bir yana bırakırsak siyasal İslamcıların çağdaşlaşma yolundaki Abdülhamid hayranlığını anlayamam… Hele Abdülhamid ile Recep Tayyip Erdoğan arasında benzerlik kurulmasını çok saçma bulurum. Günlük siyaset için tarih bu kadar zorlanmamalı. En azından şöyle bir fark var Abdülhamid ile Erdoğan arasında; Abdülhamid, ABD’nin Erzurum’da konsolosluk açmasını reddetmiş, İzmir limanına izinsiz girmeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturmuş iken, Erdoğan, ABD’nin Irak’a müdahalesinde Türkiye’nin kullanılması konulu 3 Mart Tezkeresi’nin çıkması için elinden geleni yapmış ve Amerikan askerleri için dua etmiştir… Abdülhamid için çağdaşlığa ve Batıya açık ama siyaseten tavizkar değil diyebilecekken, Erdoğan için çağdaşlığa ve Batıya kapalı ama kolaylıkla siyasi taviz veren biri diyebiliriz. Hele aldığı Yahudi ödülleri, Suriye sınırını İsraillilere vermek için yoğun mücadelesi ve önümüzdeki günlerde yapacağı alt yapısı hazırlanan İsrail anlaşmasını dikkate alırsak daha da rahat bu ifadeyi kullanabiliriz. Aslında Erdoğan için Yahudi yanlısı demek çok yanlış, tam tersine Arap milliyetçiliğine çok yakın biri ama siyasi ikbali için yapmadığı ve yapmayacağı yok…
Ancak, mutlaka Abdülhamid ile Erdoğan arasında benzerlik aranıyor ise her ikisi de özgürlük ve demokrasi karşıtıydı ve despot karakterliydiler diyebiliriz. Fakat, 150 yıl öncekini anlamak mümkünde günümüzde ki despotizmi anlayabilmek maalesef hiç mümkün değil…