Vatanımızın her karış toprağı canımızdır, kanımızdır bizim..
Onlar, atalarımızın canları pahasına vatana katılmış değerlerimizdir. Yavru vatan Kıbrıs da canımızdan bir parçadır!
Bugünlerde Kıbrıs’ın kaderi hakkında İsviçre’nin Montrö şehrinde müzakereler sürüyormuş ama, neler olup bitiyor, vatandaşlar olarak hiçbir şeyden haberimiz yok..
Acaba bizim Dışişleri de bihaber midir, bilemiyoruz..
Yoksa Kıbrıs işinde de Ege’de Yunan’a bırakılan 16 adamız gibi, “bize ne!” mi diyorlar..
İftira etmiyorum.. Pek çoğu vatan topraklarımızın dibinde yer alan, vatandan bir parça olan Ege adalarımızda şimdi Yunan bayrakları dalgalanıyor çünkü..
Oysa AKP’nin iktidar oluşundan önceki dönemde, Kardak denilen kayalıklar için bile o zamanki Hükümet, Yunan’la savaş noktasına gelmişti.. Ama bugün Koyun adası, Keçi adası, Eşek adası, Sakarcık, Koçbaba, Ardacık gibi tam 16 adamız Yunanlılarca gasbedilmiş durumda.. İkide bir Yunanlılar; askeri, sivili, devlet adamı, papazı oralarda toplaşıp suya haç atma törenleri falan düzenliyorlar.. Bizimle dalga geçer gibi.. Ama bizimkilerden tık yok..
Bu ne aymazlık be! Koyununuzu, keçinizi, eşeğinizi elinizden zorla alıyorlar, sesiniz çıkmıyor..
Tabii.. Koruma ordularının arasında trilyonluk cadillaklarda gezenler, özel uşaklarda sefa sürenler için eşek, keçi, koyun da neymiş..
Neyse.. Ben bugünkü yazımda, bu milli meselenin, dış politika yönü üzerinde değil de iç politik tarafında kısaca duracağım..
Ana muhalefet partisi CHP de bugün Ege adaları konusunda iktidarı tenkit ederken mangalda kül bırakmayan laflar ediyor.. Lakin ben Egede adalarımızın, hem de bugün söz konusu olanlardan çok daha büyüklerinin elimizden çıkmasında daima CHP’yi suçlarım. Tarihçi düşüncenin, tarafsız bir yazar olmanın gereğidir bu davranışım..
Vakti zamanında gazetelerde okumuş ve Alparslan Türkeş’in kendi ağzından da bizzat dinlemiştim aşağıda anlatacaklarımı..
Kendisi de Kıbrıs doğumlu olan MHP’nin Başbuğu Türkeş, adalar konusunda çok hassastı.
Türkeş’in adalar konusundaki tarihi sözlerini, isterseniz bir kitabımızdan(*) yapacağım kısa alıntıyla hatırlatayım:
“Türkiye’nin batı kıyılarına çok yakın olan Ege adaları, Anadolu’dan kopmuş, Anadolu’nun parçası olan topraklardır. Bunlardan 12 Adalar, 1911 yılındaki savaş sonunda İtalyanlar tarafından işgal edildi. Diğer adaları da 1912 Balkan Savaşında Yunanlılar işgal ettiler.
2. Cihan Harbi sırasında(1944-48) İtalyanlar ve İngilizler, 12 adaları işgal etmemizi bizden istediler. Ayrıca bu adaların halkı da bir temsil heyeti göndererek Muğla Valiliği kanalı ile Türkiye’ye katılmak istediklerini bildirdiler. Fakat o dönemde, başımızda CHP’nin tek parti diktatörlüğü vardı. Onlar, bütün bu teklifleri reddetmiş ve olgunlaşmış bir meyve gibi elimize geçecek 12 adayı geri almayı kabul etmemişlerdi.
Sonra 1946 yılındaki Paris anlaşması ile adalar Yunanistan’a verildi. Bu anlaşma sırasında da o zaman Türkiye’nin başında bulunan Milli Şeflik İdaresi; “Bu adaların Yunanistan’a verilmesini kabul etmiyorum. İtalyanlar tarafından geçici olarak işgal edilmişti. Şimdi ise asıl sahibi olan Türkiye’ye geri verilmelidir..”dememiştir. Adaların Yunanistan’a verilmesini kabul etmiştir.
12 Adalar da dahil, Türkiye’ye yakın olan diğer 16 adanın da Türkiye’ye dahil olması gerekmektedir.”
İşte tarihi gerçekler böyle. İktidar olduğunda pasif davranan CHP, muhalefet olunca ise kendi hatalarını unutup daima iktidarları suçlar. DP iktidarı dönemindeki manzara bugün AKP karşısında da aynıdır.
Ben vatan, millet meselelerinde parti marti tanımam.. Gerçek ne ise onu seslendiren bir yazarım. Yapan kim olursa olsun değişmez. Yaptığı eğri ise eğri derim, doğru ise doğru derim. Beni tanıyan herkes de bilir bu huyumu.. Menderes döneminde Demokrat Parti üyesi olduğum günlerde Mecliste kurdukları Tahkikat Encümenine karşı çıkışlarımı, MHP’de İstanbul 2. Başkanı olduğum günlerde Partinin gazetesi Hergün’deki, “Her yoğurt yiyen yiğit değildir” başlıklı yazımı(**) hatırlayanlar hatırlar.. O zaman gazete yönetimini şu sözlerimle tenkit etmiştim:
“Bir zamanlar falanca yerde ben de zurna çalmıştım diyen kişi, bu kadarcık müziğe bulaşmışlığıyla kendinde bir orkestra şefi olma hakkı görebiliyorsa.. diye başlamış;
“Hamamda şarkı söyleyen kişi, duvarda yankılanan sesinde bir ses değeri bulabiliyorsa..” diyerek devam etmiştim tenkitlerime..
Dedim ya bu sözlerim, tarihçi düşüncenin ve tarafsız bir yazar olmanın ürünüdür. Yoksa AKP iktidarı ve bugünkü izlediği politikaları, CHP’ye, MHP’ye olan tenkitlerimin yüz misline müstahaktır. Başkanlık hayalleri, yeni Anayasa hevesleri, ülkeyi eyaletlere ayıracak, vatanı bölünme ve yıkılış noktasına sürükleyecek düzeyde tehlikeli gelişmelerdir.
SONSÖZ: Başbuğ Türkeş’i anmışken.. Şuna eminim ki; bugün MHP’nin başında bulunan Bahçeli Bey'in iktidara çanak tutan davranışları, bütün milliyetçi-ülkücüler gibi öte dünyadaki rahmetli Bağbuğ’un ruhuna da ızdırap çektirmektedir.
Alparslan Türkeş’in Başbakan yardımcısı olduğu tarihte, onun elinden gazetecilik başarı ödülü almıştım.
(*) Alparslan Türkeşle Tarihi Aydınlatan Sohbetler /Muhiddin Nalbantoğlu, Toker Yayınları- www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]
(**) İhtilaller ve Darbeler Arasında Gazetecilik ve Kitapçılık Anılarım /Yalçın Toker, Toker Yayınları-www.toker yayinlari.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]