Adnan Oktar, bir kaç kuşağın, farklı nedenlerle ismine aşina olduğu bir isim.
1999 yılında DGM tarafından, 'cürüm' işlemek suçundan tutuklandı, bir süre de akıl hastanesinde yattı.
Yargı kararıyla serbest kaldığına göre, hukuk açısından problemi olmayan bir kimlik olduğunu kabul edebiliriz.
Kendi iddiasına göre, hapis ve akıl hastanesi sürecinde kendisine komplo kuruldu.
Beyanı esas almamız gerekir.
Demek ki, doğru söylüyor.
Eyvallah.
Oktar, Darwin teorisine karşı çıkardığı kitap ve görsel yayınlarla büyük ses getirdi.
Okuduğum kitaplarının bir çoğunu; mantıklı, akıcı ve bilimsel buldum.
Kendisinin yazmadığı söylense de, en azından ana hatlarını kendisinin çizdiği, öğrenci ve yetkin kişilerin kitaplarını redakte ettiği anlaşılıyor.
Oktar'a, bazı zengin çocuklarını yanına çekmek için sıra dışı yöntemler izlediği, ailelerinden kopardığı suçlamalarının yanında, bazı önemli isimleri tehdit ettiği ithamları da yapıldı.
Adnan Hoca bu suçlamalardan da hüküm giymediğine göre, kendisini suçlu ilan etmeye vicdanım izin vermiyor.
Buna da eyvallah.
Ama bir dakika!
Adnan Oktar, bir kaç senedir öyle tuhaf bir savrulma yaşıyor ki, yazdığı kitaplar, belgeseller, internet sitelerine müptela olanlar bile, şaşkınlıktan yorum getiremez hale geldiler.
Rüyada görülse, hayra yorulmayacak ne varsa, hepsini bir bardak su içer gibi yaptı.
Düşünebiliyor musunuz;
Dini sohbetlerinin tam ortasında, üstelik canlı yayında, kendisine 33.dereceden masonluk beratı veriliyor.
Hem de, Üstad-ı azam rütbesiyle...
Masonluk nere, İslamiyet nere?
Kedicikler lakabını taktığı hoş sayılabilecek bayanların derin dekolteleri eşliğinde, kur'an sohbetleri yapıyor.
Kur'an sohbetleri devam ederken, canlı yayında, bu sohbetleri keserek, "Ankara'nın bağları büklüm büklüm yolları" türküsünü çaldırdığı gibi, kedicikleriyle birlikte türkülere eşlik ediyor.
Kur'an-ı Kerimi, türkü ve kediciklere meze yaptırması yetmiyormuş gibi, son olarak Başbakan Erdoğan'a, "Dekolteli bayanları da yanına al." gibi, dahiyane (!) bir teklifte bulundu.
Fren mi patladı Sayın Oktar?
İslamiyet, masonluk, şuh bayanlar, mehdilik ve sonunda siyaset!
Ne yani; mason, şuh hatunlarla kıkır kıkır gülen bir mehdimiz mi var?
Ayıp ve günah.
Sayın Oktar'a dışarıdan kendisine bakmasını öneriyorum.
Darwin teorisine karşı verdiği mücadeleyle sempati topladığı kesimlerin bile kendisine ağır bir tereddütle baktığını, görmüyor mu?
Her şey aslına rücu eder.
Ya aslına rücü et!
Ya da aslının bu olduğuna inanalım!
Bir düşün istersen Sayın Oktar!
Gözü arkada kalmazsa!
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık makamına nispetle, icracı yönü daha düşük ama devlet başkanı sıfatını taşıması açısından, herkesin isteyebileceği bir makam.
Başbakan Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanlığı makamını istediği sır değil.
Halkın kendisini seçeceğine de inanıyor.
Aday olursa, büyük ihtimalle seçilir ama Erdoğan, gözünün arkada kalacağını görürse, yine Başbakan olarak kalabilir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan arasında derin bir görüş ayrılığı yok ama Cumhurbaşkanı Gül'ün, Başbakan'a her konuda kayıtsız şartsız destek verdiğini söylemek de zor.
Gül'ün zaman zaman müstakil politikalar geliştirdiği açık.
Gezi olaylarından, 17 Aralık operasyonlarına, hatta, Erdoğan'a muhalif gazetecilere kucak açmasına kadar, hafızada kalacak farklı politikaların altında Gül'ün imzası var.
30 Mart seçimleri ile eli yeniden güçlenen Erdoğan'ın bu parametreleri nasıl değerlendireceği henüz bilinmiyor ama Köşkün en kuvvetli adayı Erdoğan gibi gözüküyor.
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…