İnsan garip bir varlıktır. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür. Yani insanoğlu unutur, unutmak gibi bir arızası vardır. Daha dün çektiği derin acıları, yaşadığı anormallikleri, söylediği baştan aşağı yanlış sözleri unutur, bir de üstelik kendi işine geldiği gibi hatırlar. Hepimizin hayatında böyle bir deneyim vardır, eğer hatırlayabilir, kabul edebilirsek… Şahsımızla ilgili olan yine şahsiyet sorunumuz olarak kalır ama işi toplumun, ülkenin önemli konularında iddiaya bindirmiş, hayati yanlışlıklar yapmış ve çarçabuk unutmuşsak bu şahsi bir konu olmaktan çıkar…
Balyoz, Ergenekon, İzmir Casusluk, İnternet Andıçı, Arınç’a suikast davalarını ve bu davalar sırasında söylenenleri ve söylediklerinizi hatırlıyor musunuz?
Bu köşenin müdavimi iseniz girin eski yazılara yorumlara bir bakın neler söylemişiz. Ne ilginç yorumlar… En hafifi “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” sözüydü. Düşünebiliyor musunuz rektörler, gazeteciler, bürokratlar, generaller, subaylar, iş adamları suçlanıyor ve içeri atılıyor ve biz pisliğimizi attığımız yorumunu yapıyoruz. Bir kuşak feda ettik nerede ise… Şimdi herkes unutmuştur tabi… Balyoz için ilk olarak AKP’nin Adalet Bakanı kumpas yorumunu yapmadı mı? Hafıza-i beşer…
Şimdi geldik kamu düzeni tehlikede diye “İç Güvenlik Paketi” adıyla bir garabet kanun çıkarmaya… Kuvvetler ayrılığı ilkesini bozuyor ve savcının yetkilerini mülki amirlere, mülki amirin yetkilerini polise veriyoruz…
Kamu düzeninin tesisi ne demektir? Çok geniş bir kavram, "Ahlak ve dürüstlük kurallarını, toplumun temel ilke ve algılarını, adaleti, ahlak anlayışını, Anayasada yer alan temel hakları ciddi şekilde sarsan ve aykırılık oluşturan olaylar kamu düzenini ihlal eden olgulardır” şeklinde bir tanımı da rahatlıkla yapabiliriz. Peki bu durumda sokaktaki düzen dışında toplumu ve devleti ilgilendiren çürümelere sebep olanlara ne diyeceğiz? Sokakta, -o da Türkiye’nin her yerinde değil- gösteri yapana müdahale etmeye çok kararlıyız ama ahlak ve dürüstlük kurallarını, adaleti, toplumun temel ilke ve algılarını ne yapacağız?
Başörtülü bacımızı deri pantolonlu, üstü çıplak laikler taciz etti, camide içki içildi diyen kamu düzeni bozucularını ne yapacağız?
Faiz lobisi var diye kıyamet koparıp, Merkez Başkanı Başkanı ve Başbakan Yardımcısını vatana ihanetle suçlayıp, piyasayı alt-üst edenleri ne yapacağız?
Darbe yapılıyor diye evlerinde para bulunan istifa ettirilmiş bakanları milletin ar duygularını hiçe sayarak suçsuz saydıranları ne yapacağız?
Toplumun ve devletin geleneklerini alt-üst edip, inançlarını rencide eden, toplumun yüzde 99’unun dini olan İslamı siyasi bir ideoloji seviyesine getirenleri ne yapacağız?
Kamu düzeni sağlamak, sadece sokakta kendince hakkını aramaya çalışan, “gördüğü lüzum üzerine” bazı gereksizlikleri protesto edenleri derdest etmek, sokağa çıkamaz hale getirmek demek değildir. Asıl kamu düzeni sağlanması, o milyonların sokağa çıkmasına sebep olan saçmalıkların önlenmesidir. Son yaşadığımız örnek kamu düzeni bozulması; MİT’in başındaki “yoruldum istifa ettim siyasete giriyorum” diyen adamı bir ay sonra tekrar kurallara, etik değerlere, kendisine ve Başbakan’a rağmen tekrar MİT’in başına göndermek kamu düzeninin anasını ağlatmaktır.
Kamu düzeni sağlamak için Saray’ın talimatıyla gece yarılarına, sabahlara kadar Meclis’te haftalardır kavga, dövüş uğraşıyoruz. Gecelerimiz, gündüzlerimize karıştı… Bir de yapılan saçmalıklar, adaletsizlikler ve ahlaksızlıklar… Bazen içimden geliyor, Meclis’in en sessiz anında “Şu uzun gecenin gecesi olsam sılada bir evin bacası olsam” diye avazemi salmak ama sesim güzel değil ne çare…