İpin ucu kaçtı.
Mantığı kalmadı işin.
Dalga geçme de değil bu.
Kendini her şeyin ve herkesin üstünde görme.
Sadece son 2 olayı anlatayım ne demek istediğimi anlarsınız.
Pazar günü demiş ki, “Yıllarca milli projeleri sabote edenler şimdi aynı tavrı bize gösteriyor.
Tank palet fabrikasında çalışan kardeşlerim başta olmak üzere kimsenin CHP'nin yalanlarına itibar etmediğini biliyorum. Tank palet fabrikasının satılması diye bir şey yok. Tank, palet fabrikasına 40-50 milyon dolar yatırım yapılacak. Burada yapılan iş özelleştirme de değildir.”
En önemli askeri fabrikamızda Katar’lılara ve BMC’ye 40-50 milyon dolarlık yatırım izni veriyoruz. Artık işi onlar domine edecek. Yapılan iş özelleştirme değilse nedir?
Özelleştirmenin yöntemleri vardır. İşletme hakkı devri, kiralama, gelir ortaklığı modeli, gayrı ayni hak tesisi ve satış. Satış ise blok, halka arz veya uluslararası piyasalara olabilir. Sonuçta bunlardan biri yapılmış. Sözleşmenin detayını bilmiyorum ama kiralama veya işletme hakkı devri gibi bir işlemle özelleştirme yapılmış. Bunu ekonomi ile ilgili herkes bilir.
Bunu bile bile özelleştirme yok demek, cehaletin, cesaretin ötesinde enaniyettir. ‘Ben derim kim itiraz edecek hatta bizim medyada yazar-çizerler ile yalaka öğretim üyeleri destek bile olurlar.’ düşüncesidir. Halkı, kamuoyunu zerre kadar dikkate almamaktır.
Dikkat edin, nedense ‘Evet, gerekli gördük özelleştirme yaptık’ demiyor. Özelleştirmeyi inkar ediyor. ‘Özelleştirme yapıyoruz, gerekli gördük’ denirse inkar ortadan kalkacak. Gerçekten gerekçesini anlayamıyorum.
Bugün için böyle de, gelecek nesiller ne diyecek bu saçmalığa?
Geçen Perşembe günü aniden TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na getirilen bir torba kanun teklifini görüştük. Teklifin içindeki bir madde diğerlerinden daha ilginçti. Kıyı kanununun Rize, Çandarlı ve Bitlis Ahlat’ta yapılacak projelere uygulanmamasını istiyordu. Rize ve Çandarlı’da liman ve limanlara bağlı yapılar, Ahlat’ta ise Cumhurbaşkanlığı Sarayı yapılacakmış.
Rize’de doldurulacak alan 2300 dönüm, Çandarlı’da ise 7240 dönüm. Tüm Rize 3.922 km2 iken 2300 dönüm denizin doldurulacak olması, dağın, taşın yer değiştirecek olması tam bir garabet. Tam bir doğa tahribatı. Çandarlı ve Ahlat ise ayrı sıkıntılar. Özellikle Çandarlı. Dünyanın parası harcanmış, liman ihalesine giren dahi yokmuş.
Kamunun keyfi için kamu kendi koyduğu kuralı, kanunu ortadan kaldırıyor. Üstelik Kıyı Kanunu’nda zaten kamu yararına yatırımlara muafiyet ve istisnalar tanınmış iken özel kanun çıkarılıyor...
Biz TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bu doğaya aykırılık ve yağmaları görüşürken tam 1 gün önce ne denmişti biliyor musunuz?
İnanmayacaksınız.
“Denizlerimizin kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayretinde olanlar var. Şu para var ya nelere muktedir, şu kapitalizm… Doğa şöyle olmuş böyle olmuş, umrunda değil.”
Tüm yağmalar ve tahribatlar kendisinin sorumluluğunda oluyor, kanun teklifi onun onayı ile gündeme alınıyor ve o bu yasa Meclis’te görüşülürken bunları söyleyebiliyor.
Gerçekten ipin ucu kaçtı.
Makulü kaybettik.
Geçen Cumartesi ise şöyle demişti;
“Eğer Türkiye, eski Türkiye olsaydı bugün Suriye’de o terör koridoru da kurulmuştu, Irak paramparça edilmişti, Filistin gibi, Bosna gibi kadim davalarımızdan eser kalmamıştı.”
Halbuki artık Irak ve Suriye fiilen yok. Irak ve Suriye paramparça edildi. Filistin ve Bosna için ne yapıldı bu dönemde? Kendisinden önceki Türkiye ise, Hatay’ı Türkiye topraklarına katmış, Kıbrıs’ı ABD ve Avrupa’ya rağmen savaşarak almıştı. Kendisinden önceki Türkiye’nin Süleyman Şah ve Çuval geçirme rezaletleri ise yoktu.
Nasıl bunu söyleyebildi diyeceğim ama sorgulamadan inananlar var, dolayısıyla söyler.
Tabi ki, kanaat önderlerinin, kendi milletvekili grubunun, sivil toplumun eleştirmesini bekliyorum ama asıl ülkemin geleceği için endişe duyuyorum…
Nereye kadar gidebiliriz böyle?