Garip işler oluyor. 24 Haziran Seçimlerinden sonra “Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi” denilen yapı devlet aygıtında somutlaşırken kurulan bakanlıklar, kurullar ve kurumların bana gelen bilgiye göre arka planındaki teorisyeni Mc Kinsey’di. Şimdi Hazine ve Maliye Bakanı’nın açıkladığına göre Bakanlık bünyesinde Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi kurulacak ve bu Ofis bünyesinde kamu maliyesini Amerikalı Mc Kinsey Danışmanlık şirketi kontrol edecek. Şirket her çeyrekte raporlama yapacakmış…
Bu konudaki gariplik şurada;
1-Başbakanlık lağvedildi, müsteşarların idari olarak başında sorumlu olarak bulunduğu geleneksel sistem kaldırıldı ve Türkiye’nin tecrübesi dikkate alınmadan, sanki muz cumhuriyeti imişiz, bilen kadrolarımız yokmuş gibi kimseye sorulmadan ancak Mc Kinsey Danışmanlık şirketinin tavsiyeleri doğrultusunda yeni bir kamu yapılanmasına gittik. Yeni yapı, mevzuatımızla ve kamu yönetimindeki birikimimizle uyumlu değil. En basiti kamuda siyasi ve idari sınırlar nerede başlayıp-bitiyor ve sorumlular kimler belli değil. Bu aşamada başarısızlığın sorumlularından veya ortaklarından Mc Kinsey ile denetim sözleşmesi yapıp devam etmek doğru mu?
2-Mc Kinsey ile Denetim sözleşmesi açıklamaya göre Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi amaçları doğrultusunda gerçekleştirilecek. Yani kamu maliyesi denetlenecek. Harcamalar ve gelirlerle ilgili hedefler tutturuluyor mu, istismarlar var mı, yanlışlıklar neler, kontrol edilecek. TBMM yani halk adına denetim yapan Sayıştay’ın denetimini bile en alt seviyede tutan ve kamu kurumlarının kendi denetim birimlerini etkisiz hale getiren bu iktidarın kontrol/denetimden muradı nedir? Yoksa iddia edildiği gibi IMF yerine ikame edilen bir kurum mu olacak bu firma?
Bakın “Krizin müsebbibi Amerika dediler Amerikalı bir şirkete denetimi verdiler, her şeyimizi Amerika’nın kontrolüne verdiler” gibi siyasi söylemlere haklı da olsa girmiyorum. Ancak bizim neden Mc Kinsey ile böyle bir sözleşme yaptığımızın izahının yapılması şarttır.
Gerçekten eski bir maliyeci ve halen deneyimli bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak bu pahalı denetim satın alma işini anlamakta zorlanıyorum. Türk denetim sistemi eksiklerine rağmen kamuda en etkili birimlerden biriydi. Teftiş kurullarını kaldırdık, kadrolarını bile dolduramadığımız iç denetim birimlerini kurduk ve hiç çalıştırmadık. Çalışmasınlar istedik. Şimdi bu neyin denetimi?
Kamu mali denetimi istemeyen bir iktidar kendi başarılı kurumlarını neden törpüler, neden pahalı yabancı bir firmayla aynı konuda sözleşme yapar?
Bu yazıyı yazmadan önce Pazar gecesi bir süre Rizespor-Fenerbahçe maçını izledim. Maç öncesi hiç galibiyeti olmayan Rize karşısında Fenerbahçe’nin patlama yapması beklentisi vardı. Fenerbahçe daha ilk yarıda sürpriz bir şekilde 3 gol yiyince futbolcular sahada panik halde koşuşturmaya başladılar. Tabi sonuç değişmedi, Fenerbahçe net bir mağlubiyet aldı. “Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi” sonrası iktidarın halini Fenerbahçeli futbolcuların panik halinde mücadelesine benzetiyorum.
Ne yaptığını bilmeden koşuşturan bir bürokrasi ve bakanlar var artık. Toplama bakanlar. Hiçbir benzerlikleri olmayan, TBMM’den güven oyu almamış, bir “Hükumet programı” bile olmayan amaçsız, siyasi iradesi oluşmamış, ortak hedefleri bulunmayan bakanlar. İdare nerede başlıyor, idarenin başı kim, bakanlıkta siyasi iradenin temsilcisi kim belli değil.
Bu panik durumu ekonomik krizle ortaya çıktı ama sorun Saray’ın her şeyi belirlemeye başlaması ve devlet aygıtını devre dışına itmesinden beri var. Başka bir örnek vereyim; Rahip Brunson’un 12 Ekim’de serbest bırakılacağını herkes biliyor ve dolar buna göre fiyatlanıyor. Peki madem istediğimiz zaman Rahibi serbest bırakabiliyoruz neden bu kadar iflas, işsizlik, acı, intihar yaşadıktan sonra bu işi yapıyoruz? Bu durum açıkça yönetiminbeceriksizlik ve panik içerisinde olduğunun göstergesi değil mi?
Fenerbahçe benzetmesini devam ettirirsem Erdoğan, Ali Koç gibi kredisini hala devam ettiriyor ama takımının kredisi tükenmiş vaziyette…
İktidar da kredisini bitirmiş vaziyette. Erdoğan hala seçmeni nezdinde itibarlı görünüyor ama kurduğu takım küme düşme hattında. Ekonomik kriz, dış politika yanlışlıkları, devlet aygıtının arızaları, siyasetin çözüm üretememesi ve toplumun umutsuzluğu kurduğu takımın sebebiyet verdiği sorunlar…
Top yuvarlaktır, Fenerbahçe her an ayağa kalkar, olmasa devre arasında yeni yabancı futbolcular transfer eder, galibiyetler alabilir ama devlet yönetiminde yuvarlak top yok. Her şey mantık, yasalar, devlet aklı ve hafızası çerçevesinde liyakatli, yerli ve milli kadrolarca yürütülmek zorunda. Mc Kinsey, devlete kural dışı yabancı transferidir…