Geçen haftaki yazımda ele aldığım Enver Paşa konusu tamamlanmamıştı.. Bu sebeple, bazı tarihçilerin Almancı Enver dedikleri Paşa ile ilgili konuya bugün de devam edeceğim..
O tarihçiler, vatan topraklarımızın dört bir yandan işgale uğraması ve sonuçta 6 Asırlık Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışısonucunu doğuran I. Dünya Savaşına katılışımızın baş sorumlusu olarak Enver Paşa’yı gösterirler..
Hemen fikrimi açıklayayım ki, ben bu hükme katılmıyor, hatta bu tür iddialarda bulunanların tarihçiliğinden şüphe ediyorum..
Evet, I. Dünya Savaşına girmemizde Talat, Enver ve Cemal Paşa’ların yani İttihatçı liderlerin suçu, sorumlulukları çok büyüktür. Doğru..
3000 yıllık bilinen Türk tarihinin en felâketli günlerini bu savaşta yaşadık. Bu da doğru..
Savaşa girmemizin sorumlularından olan Enver Paşa, 60 bin Türk askerinin şehit olduğu Sarıkamış felaketinin baş sorumlusudur.. Burası da doğru..
Bütün bunlar doğru ama, peki şu hüküm yanlış mı?(*):
"İtilaf Devletleri, biz savaşa girmesek bile Osmanlı İmparatorluğunu ortadan kaldırmakta ve topraklarımızı aralarında bölüşmekte zaten önceden karar vermişlerdi. Ve bunu aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla da belirlemişlerdi.."
İtilaf Devletlerinin, topraklarımızı bölüşme kararını imza altına aldıkları İstanbul (18 Mart 1915), Londra (26 Nisan 1915), Sykes-Picot(16 Mayıs 1916) gibi anlaşmalar, bizim savaşa girişimizden daha sonraki tarihleri taşır. Ancak unutulmamalıdır ki, kararlarının zaten vermişlerdi, bu antlaşmalar, onların sömürü kararlarını sadece kağıt üzerine geçirmelerinden ibaretti.
Talat Paşa, İngilizlerin yanında, Cemal Paşa Fransızların yanında savaşa girmemiz konularında az mı uğraşmışlardı? Peki niye bizi yanlarına almamışlardı onlar?
Çünkü topraklarımızı aralarında çoktan bölüşmüşlerdi. O şartlar altında Enver Paşa da Almanların yanında savaşa katılma son çaresini savunmayacak da ne yapacaktı?
Rus'ların Boğazlar'da ve İstanbul'da, İngiliz'in Irak ve Arap topraklarındaki petrol yataklarında, Fransız'ın Doğu Akdeniz'de gözü olduğu ve oraları ele geçirme kararları kesindi. Hal böyle olunca, bizim savaşa zorunlu katılışımızı "düşmanlarca çizilmiş olan bu kader çizgimizi belki değiştirebiliriz" ümidi şeklinde yorumlamak yanlış mıdır?
Savaşa fiilen dahil oluşumuz şöyle gerçekleşmişti:
10 Ağustos, yani Almanlarla İttifak Antlaşmasını imzalamamızdan 8 gün sonra, Fransa sahillerini bombalayan iki Alman kruvazörü Çanakkale’de bize sığındı.. İngiltere ve Fransa, 24 saat içinde bunların kara sularımızdan çıkarılmasını talep ettiler. Fakat Hükümet, bu iki gemiyi satın aldığımızı ilan etti. Gemilerin isimleri Yavuz ve Midilli yapılarak, mürettebatlarına Türk üniformaları ve fesler giydirildi.. Göben (Yavuz) zırhlısının komutanı, “Alman İmparatorundan emir aldık, hemen savaşa katılmamız isteniyor.. Vatandaşlarımız savaşırken biz burada hareketsiz duramayız!..” diyerek Karadeniz’e açıldı.. Bunun iznini de Enver ve Talat Paşalardan aldı.. Gidip Odesa ve Sivastopol’u bombalayınca (29 Ekim 1914) biz de I. Dünya savaşına fiilen katılmış olduk..
Ve bundan sonra tam 9 cephede Türk kanı döküldü.. Anadolu’da, Galiçya’da, Makedonya’da, Romanya’da Türk askeri kahramanca savaştılar..
Şark cephesindeki Sarıkamış felaketinin baş sorumlusu Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’ydı. Çetin kış şartlarını dikkate almamış ve yapılan bütün uyarıları dinlememişti.. O, Rus'lara taarruz edilmesini istiyor, Rus Ordusunun böylelikle imha edilebileceğine inanıyordu. Bütün uyarılara rağmen Enver Paşa dediğini yapmış, cepheye giderek Ordunun komutasını bizzat üzerine almış ve Sarıkamış Taarruzunu başlatmıştı (22 Aralık 1914). Isı sıfırın altında 30-40 derece, dondurucu soğuk.. Askerlerin ayaklarında yazlık ayakkabılar ve üzerlerinde kış şartlarına uygun olmayan üniformalar.. Üstelik açlık, hastalık gibi uygunsuz koşullar çoktu.. Fakat Enver Paşa bütün bu olumsuzluklara rağmen taarruzu başlattı. Sonuç 3. Ordumuzun 60 bin askeri şehit düştü.. Rusların kaybı ise 32 bin..
Çanakkale Cephesi: Trablusgarp'taki başarılarıyla, millete adını duyurmaya başlayan Mustafa Kemal, Çanakkale'de gösterdiği kahramanlıkla çok büyük bir üne kavuşmuş ve sonuçta İtilaf Devletleri Orduları "Çanakkale Geçilemez" diyerek topraklarımızdan çekilip gitmişlerdi. Tarihler sonra; "İtilaf Devletleri Donanmasının Çanakkale’deki en başarılı harekâtı bu çekilme işlemini düzenli bir biçimde tamamlaması olmuştur" diye yazdılar.
İki gün önce Yıldönümünü kutladığımız, Çanakkale Savaşında, Türk milleti cephede ve cephe gerisinde 251.309 evladını şehit vermiş, İtilaf Devletlerinin zayiatı da 252 bin kişi olmuştu.
Savaştan çekilmeler, 1917’de Rusya’da komünist ihtilalinin gerçekleşmesi ve Çarlığın çökertilmesi ile başlamış, ardından Bulgaristan teslim olmuş, Mondros Mütarekesini imzalayarak biz de yenilgiyi kabul etmiş, sonra da Avusturya ve Almanya da savaş mağlupları olarak, galiplerin işgaline uğramıştık..
Artık Türk milletinin tek hedefi, vatanı düşmandan temizlemek, istiklalimizi kazanıp bağımsız Türk Devletini kurmaktı.. İşte bu görevi Mustafa Kemal Atatürk üstlendi.. Türk Milletinin önderi oldu, Milli Mücadeleyi başlattı.. Çok güç şartlarda sürdürdüğü Kurtuluş Savaşını kazanarak Türkiye Cumhuriyetini kurdu..
Bütün bu tafsilat, tabii ki çocuklarımız dahil her Türkün bildiği gerçeklerdir.. Onun için bu konuda burada tafsilata gerek yok..Onun için geçelim İttihatçı üç Paşa’nın sonlarına.. Mütarekeden iki gün sonra, yâni 2-3 Kasım 1918'de memleketi terk ettiler. Türkiye'den Rusya'ya, oradan Almanya ve İtalya'ya kaçtılar. Fakat kaçtıkları yerlerde bile, kendi canlarını kurtarmak kadar, "vatanı ve milleti kurtarma girişimlerini” görevlerini sürdürdüklerini de kabul etmeliyiz. Enver Paşa, Ordular toplayıp Türkistan'dan Anadolu'nun imdadına koşabilme ideali yolunda şehit düşmüştü. (4 Ağustos 1922'de Türkistan'da).
Diğer ikisi Ermeni kurşunlan ile gurbet ellerde hakkın rahmetine kavuştular:
Talat Paşa 15 Mart 1921'de Berlin'de, Cemal Paşa 1922'de Tiflis'te Ermenilerce şehit edildiler. Berlin'de Sogomon Teyleryan isimli Ermeni komitacı tarafından tabanca ile vurularak öldürülen Talat Paşa'nın cesedi, 25 Şubat 1943 tarihinde İstanbul'a getirilerek Hürriyet-i Ebediye Tepesi'ndeki şehitliğe gömülmüştür.
Cemal Paşa ise, 21 Temmuz 1922 tarihinde Karekin Lalayan ve Sergo Vartanyan isimli Ermeniler tarafından tabanca ile vurularak Tiflis’te öldürülmüş, İstiklâl Savaşı'ndan sonra cesedi getirilerek Erzurum'daki şehitliğe defnedilmiştir.
Enver Paşa'nın mezarının da İstanbul'a getirilerek Talat Paşa'nın yanına defnedilmesi çalışmaları, şu satırları yazdığımız sırada Kültür Bakanı Agah Oktay Güner'in girişimleriyle sürdürülmekteydi. (Not: Bu satırlarımı naklettiğim Yeşil Ordu kitabım 1996 yılının başında basılmıştı. Agah Bey’in çabaları Bakanlıktan ayrıldığı sonraki günlerde sonuç verdi. Enver Paşa’nın naaşı, 4 Ağustos 1996’da yurda getirilerek İstanbul Şişli’deki Hürriyet-i Ebediyemezarlığına defnedildi.)
Bugünkü yazıma da burada noktayı koyuyorum.. Haftaya, aynı konuya devam etmek, bu arada II. Abdülhamit hakkındaki düşüncelerimi de yazmak istiyorum.
(*) Yeşil Ordu /Yalçın Toker- Toker Yayınları www.toker yayinları.com- Tel: 0535 3199349 ve [email protected]