9 Aralık 2013 tarihinde, bu sütunda, "Cemaat, Başbakan'a 3 gün beddua etti" başlıklı yazıyı kaleme aldığımda, yazılarımdaki özeni bilen dostlardan bile, en hafifi, "Yok böyle bir şey." sitemleri almıştım. (İlgili link için TIKLAYIN... )
Tarih, 21 Aralık 2013.
Yazdıklarım, 2 hafta bile geçmeden en üst düzeyde belgelendi.
Fethullah Gülen, tüm dünyanın gözleri önünde, Başbakan'a beddua etti.
Gülen'in beddua ettiği kaseti defalarca dinledim.
Doğrusu, içeriğine diyecek bir şey yok.
Mealen, "Suç sizde ise, Allah sizin; suç bizdeyse, Allah bizim belamızı versin." diyordu.
Ne oraya, ne buraya;
Direkt Allah'a bağlı sıradan bir insan olarak diyorum ki;
AMİN...
Buraya kadar tamam da;
Irak'ta, yüz binlerce kadını, kocasının gözleri önünde kirleten çakallar ordusuna, Mavi Marmara'da silahsız Müslümanları öldüren çetelere, ekranlardan, bir kez bile beddua etmiş olsaydınız, bugün ettiğiniz bedduaya peygamberimiz bile , "AMİN" diyebilirdi.
Diyelim ki, beddua ettiğiniz Müslümanlar tepeden tırnağa suçlu.
Olsa, olsa; en fazla günahkâr olurlar.
Ya Müslüman'ı, petrol için öldüren gayri Müslüman'ın zulmüne sessiz kalanlar?
Onlar; helak olmaya aday değil midir hocam?
Kasetler çıkmadan önce, "Son uyarı" diye yazan, hükümet yetkilileriyle özel görüşmelerde, "Şunları yapmazsanız, bu kasetler yayınlanacak" diyen cemaat unsurları için de bedduanız geçerli mi?
Bu tehdit ve şantajları yapanlar kimlere bağlı?
Bunlar hayalet ise, yaptıkları niye somut?
Hadi hayalet diyelim;
Bu hayaletleri, size yakın olduğu bilinen mecralar neden ete kemiğe büründürüyor?
Hükümet, şayet varsa hırsızını, cemaat, şantaj çetesini temizlemeden karanlıklar aydınlığa çıkar mı?
Bana göre ölçü şudur;
Bir kavga, tarafların dışında herkese güç veriyorsa, orada münafıkların parmak izleri vardır.
Yiğiner: Mal varlığım babamdan kalan kadar değil!
1 aydır, ANKESOB ve Ankaragücü Başkanı Mehmet Yiğiner’e, bu köşeden, “Bağış yapan minibüs hatlarını işlek yerlere taşıyarak, diğer minibüs sahiplerine haksızlık yapıyor. Ankaragücü’ne yapılan bağışlar ne kadar, nerelere harcandı ve mal varlığı nedir?” sorularını yönelttim.
Ortalık hükümet-cemaat kavgasından yanarken, ilginç bir zamanlama ile Yiğiner aradı. Doğrusu zeki bir adam!
Zaman zaman karşılıklı gergin geçen görüşmede Yiğiner, özetle, “En çok gol yiyen Ankaragücü’nü, en çok gol atan takımlardan birisi haline getirdik. Kulübün, 90 milyona yakın borcu vardı. 6 milyon borç, 2 milyon civarında bağış topladık. Şu anda 2 müfettiş var. İsterse, 2 müfettiş, 2 savcı daha gelsin. Minibüsçüler Odası Başkanı talepte bulundu ve hiç kimseye baskı yapmadan bağış topladık.” yanıtlarını verdi.
BİR: Yiğiner geldikten sonra Ankaragücü’nün eskiye oranla biraz daha toparlandığı doğrudur. Ankara’da yaşayan bir gazeteci olarak, Ankaralı iş adamlarının, beklentisiz olarak Ankaragücü’ne daha çok bağış yapmasını öneririm.
İKİ: Bana, “Savcı mısınız Talat Bey?” diyen Yiğiner’e, hakkındaki iddia sahiplerini sorduğumda, “Gelsinler karşımda konuşsunlar” dedi.
Bu sözlere yüklenen anlam, “Sıkıysa, karşımda konuşsunlar!” demektir.
Ankara esnafının başkanı, Savcı mı ki, iddia sahipleri tespih gibi karşısına dizilip hesap versinler?
ÜÇ: Gazeteci Savcı değildir ama kamuoyu adına tanıklık yapan bir soruşturmacıdır. Yiğiner’e, “Mal varlığınız nedir?” dedim.
Bana, “Babamdan kalan kadar değil!” yanıtını verdi.
İyi de Sayın Yiğiner; Kamuoyu babanızdan ne zaman, ne kadar mal kaldığını bilmiyor ki?
*Bu yazı Talat Atilla’nın Güneş Gazetesi’ndeki köşesinden alınmıştır…