Geçen hafta hakikaten çok yoğundum. Bu nedenle maalesef perşembe yazımı yazamadım. Tüm okuyucularımdan özür dilerim. Milletvekili seçildikten sonra yazıp-yazmama konusunda tereddüt etmiş, sizin ve Talat Atilla’nın teşviki ile yazmaya cesaret etmiştim. Şimdi aynı zamanda Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, yazmak daha da zorlaşacak. Yılbaşına kadar komisyon olarak bir çok geceler devlet bütçesini çıkarmak için sabahlayacağız. Yine de sizden ayrılmak istemiyorum, yazmaya gayret edeceğim. Desteklerinize ve anlayışınıza teşekkür ederim.
Kitaplaşma konusunda yorumculardan önemli bir destek gördüm, çok teşekkür ederim. İlk fırsatta kitap çalışmalarını başlatmak istiyorum.
Anayasa çalışmaları Meclis’te başladı sayılır. Ben Kürt meselesi, laiklik, din, halk, ulus, dil vb gibi temel konularda yüzyılları aşan bir sürede tartıştığımız ve sorun sandığımız meselelerin yapacağımız anayasa ile de çözüleceğini düşünmüyorum. Düşünmüyorum ama yine de mümkün olduğunca kapsamlı bir özgürlükçü anayasa yapmamızın şart olduğuna inanıyorum.
Yapacağımız anayasanın çerçevesi doğru çizilirse en azından ondan sonraki işimiz, uygulamalarımız kolaylaşmış olur. Anayasa dolayısı ile Cumhuriyet döneminin tümünü ve Osmanlı’nın son 200 yılını yani tarihimizin son 300 yılını yeniden ele alacağız. Özerklikten, ulus devlete, vesayet rejiminden, eğitim hakkına kadar bir yığın kavramı yeniden tartışacağız. Kavgalar edeceğiz. Seslerimiz yüksek çıkacak. Her şeyi, tüm duygularımızı, sevgilerimizi, nefretlerimizi ortaya koyup vatan-devlet-halk-millet-ülke-ümmet-din-diyanet her ne ise bizim için önemli olan, meşrebimize göre kurtarma iddiası taşıyacağız. İnşallah bir birimize karşı tahammüllü olabilir, sabır gösterebilir, asıl olanın uygulama olduğunu unutmayız…
Anayasa diyince önemli konulardan biride değiştirilemez maddeler. Bunlardan başkentin Ankara olması üstü kapalı olarak en fazla tartıştığımız maddelerden. Geçen hafta 13 Ekim’i de içeren bir haftaydı. 13 Ekim Ankara’nın başkent olma tarihi. Ankara’da belirli çevrelerde konu yine tartışılıyor. Kimse şimdiye kadar “Ankara yerine İstanbul’u başkent yapacağız, yapmak istiyoruz” demedi ama beyan dışında güçlü belirtiler var. Dolayısı ile de konu gündeme getiriliyor. Konunun tartışılması gerektiğine bende inanıyorum. Hatta başkentin değişme ihtimali yoksa da konu gündeme gelmeli çünkü, Ankara ve Anadolu gittikçe zayıflıyor, İstanbul ise göreceli olarak güçleniyor. Hatta İstanbul, Anadolu’dan oldukça farklılaşan bir mega kent oldu. Çağdaş bir mega kent olmasının mahsuru yok ama Türkiye’nin diğer bölümleri ile aşırı dengesizlikler olmamalı. Atatürk Ankara’yı başkent olarak seçerken düşündü mü bilmiyoruz ama bugün bakınca Ankara’nın başkent olmasının siyasi ve ekonomik nedenleri-sonuçları olduğunu görüyoruz ve bu nedenler hala geçerli. Ankara başkent kalmalı ve tüm Anadolu’nun gelişimi bir süre daha da desteklenmeli.
İstanbul çok kültürlü, çok uluslu, çok dinli Osmanlı’nın başkentiydi. Ankara ise etnik anlamda olmayan Türk ulusunun başkenti. Henüz İstanbul’u tekrar başkent yapacak güce ve gerekçelere ulaşmadık ve Anadolu’nun kentleşmesini hala belli bir seviyeye getiremedik.
Başbakan zaman zaman çok garip şeyler söylüyor. Kendisinden çekinildiği için ti’ye alınmıyor ama hakikaten dikkatli olmalı. En son “Sigara içmezsin, alkolü daha az tüketirsin olur biter. Kalkıp da Porsche kullanacağına Fiat’a bin” diye bir şeyler söyledi. İnanın Kılıçdaroğlu söylese yandaş medya ve bazı kesimler söylemedik bırakmazlardı. En basit anlatımı ile konu şöyle; Türkiye’de 16 milyona yakın taşıt aracı, 8 milyona yakın otomobil var. Otomobillerin yüzde 80’i şirket aktifine kayıtlı. Lüks sınıf otomobillerde ise bu oran daha da yüksek. Lüks sınıf otomobillerin nerede ise tamamı şirket aktifinde veya doktor, avukat gibi serbest meslek sahiplerinin bünyesinde. Yani masrafları gider yazılabilecek türden. Sonuçta bu Başbakan’ın bahsettiği Porsche sahibi kişiler bu durumda Fiat’a binmezler çünkü, masraflarını yansıtabilirler. Bizde “Eşeğimizi sağlam kazığa” yine bağlamamış durumdayız… Ah Tayyip Bey ahh! Bu şekilde mi cari açığa önlem alıyorsun?
Ayrıca, zam daima halka yüklenir…
Tayyip Beyin Meclis’e başörtülü girilebilmesi için önerge veren BDP’lileri eski Kürt dini Zerdüştlükle vurmaya çalışması ise, ne diyeyim, ilginçti…
Davutoğlu, AKP Kampında milletvekillerine Başbakan Erdoğan’ın Obama’ya “İsrail’in avukatlığını yapıyorsunuz” dediğini söylemiş. Bu sözler üzerine kitap yazılır ama yerim kalmadı. Yorumlanmasını size bırakıyorum.