Seyrek yazıyorum diye kızmakta haklısınız ama yazmayı canım istemiyor.
Küskünlük, kızma hali değil aslında. Belki bir salıverme duygusu, tarif edemediğim bir can sıkıntısı…
Beni boşverin… Yazacağım konu önemli.
Türkiye bir süredir panik halinde ordu ve siyasetin karşılıklı restleşmesini korku filmi gibi izliyor.
Kurmay Albay Dursun Çiçek imzalı “andıç”ın fotokopisi üzerinden yapılan tartışma çok boyutlu olduğu için, kimin haklı, kimin haksız olduğunu tespit etmek çok da kolay değil… En azından öyle görünüyor…
Peki, görünüşe aldanmamaya ne dersiniz?..
Şunu görmüyoruz demeyin lütfen;
Ordu, AK Parti iktidarının demokrasi satrancına uzun süredir özgüvenli bir yanıt verememenin ezikliğini yaşıyor.
Başbuğ dahil son genelkurmay başkanları kendilerini Ak Parti’ye karşı savunmasız hissettiler?
Daha da ötesi oldu…
Görevlerini yapmayan (!) insanların suçluluk duygusunu bile hissettiler.
Belki de hala hissediyorlar…
Esneklikten yoksun bir yapının geçici bir bilinç kaybı sanki…
Sık sık, “Türkiye’de artık darbe olmaz” deme ihtiyacı içinde olmak bile, darbe ihtimalini apaçık ele veriyor.
Olmayacak şeyi niye bu kadar konuştuğumuzu sormak, nedense kimsenin aklına (ya da işine) gelmiyor?
Diri bir ihtimali öldürmek, onu her gün beslemekle olmaz ki?
Aklınızda kalsın lütfen;
Bir süre sonra, “Hiç bu kadar iyi satranç izlememiştik” diyeceksiniz…
Bir fotokopi üzerinden yükselen dalganın sizi artık boğduğunu düşünüyorsanız, lütfen koltuklarınıza iyice yaslanın!
Gonk sesini yeni duydunuz!
Şimdiye kadar gördükleriniz jenerikti…
Film yeni başlıyor!
Bu filimde sürpriz var.
Erol Taş’ı iyilik meleği bir başkomser, Hulusi Kentmen’i seri bir katil olarak görebilirsiniz…
Gözünüzün önüne şu kareleri bir getirin Allah aşkına;
Kadir İnanır Ahu Tuğba’ya tecavüz ediyor, tecavüzcü Coşkun da Ahu Tuğba’yı Kadir İnanır’ın elinden kurtarıyor…
Ben yönetmen olsaydım, andıç filimini şöyle yazardım;
Önce andıç belgesinin fotokopisini ortaya atar, dalgalanmaya şöyle bir bakardım.
Kimlerin nasıl ve nerede mevzi aldığını gördükten sonra, “AL SANA GERÇEĞİ” derdim…
Bununla da yetinmezdim;
Bu andıçın devamını da açıklardım!
“BU ANDIÇ BAŞARIYA ULAŞMAZSA O’NU ÖLDÜRÜN!..”