KCK soruşturmasında devlet ve hükümet organlarının yaklaşımında gözle görülür bir farklılık gözleniyor.
Büşra Ersanlı ve Rakıp Zarakoğlu’nun KCK soruşturması çerçevesinde tutuklanmaları sonrası başlayan bu kırılma medya savaşı üzerinden kendini gösteriyor.
Hükümete yakın olarak tanımlanan medyada ilginç ve öngörülmeyen biçimde Ersanlı ve Zarakoğlu’nu savunan asimetrik yazılar çıkmaya başladı.
Ondan fazla köşe yazarı aynı anda, aynı noktadan savunma hattına geçerek tutuklamaları eleştirmeye başladılar.
Bu ilginç durum, Başbakan Erdoğan’ın yurt dışı gezisi sırasında Genel Yayın Yönetmenleri’ne söylediği sözlerle çok daha sisli bir hal aldı. Çünkü Erdoğan’ın sözlerindeki hedef direkt olarak Ersanlı’yı savunan hükümete yakın gazeteler ve gazetecilerdi.
Okuyalım: “Şunu çok açık söyleyeyim: KCK'ya sahip çıkan arkadaşların kendilerini gözden geçirmeleri lazım…Yazar arkadaşlarımızın, bu konuyu yazarken, ‘Biz filancayı tanıyoruz; bu dava bizi kuşkulandırıyor’ gibi yaklaşımlar sergilemeleri uygun değildir.”
Erdoğan’ın, “arkadaşlarımız” kelimesinin altını çizmek gerekiyor. Erdoğan hiçbir zaman muhalefet medyası olarak adlandırılan medya için, “Arkadaşlar” ifadesini kullanmadı, kullanmaz.
Daha da ötesi; Hükümete yakın medyada yazan onlarca yazarın KCK’yı savunan yazıları zaten ortada.
Erdoğan ve hükümete yakın medya ilk defa ters düşünce, olayın perde arkası daha ilginç hale geldi. Aldığım bilgilere göre Ankara’daki Fay Kırılması sanıldığından daha büyük.
Ersanlı&Zarakoğlu’nun KCK üyeliğinden tutuklanmalarında hükümete yakın medyada görülen beklenmedik tutumun arkasında, önemli bir müsteşar ve Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın olduğu yönünde güçlü bilgiler var.
Açılım Süreci’nin iki mimarından Beşir Atalay’ın geçmişten bu yana KCK operasyonlarının yanlış olduğunu savunduğu biliniyor. Profesör seviyesinde tutuklama sonrası Atalay ve önemli müsteşarın, KCK Soruşturmasının artık durdurulması için yoğun kulis yaptıkları bilgisine sahibim. Erdoğan’ın sözleri sonrası açığa düşen gazetecilerin bu nedenle hayli öfkeli olduklarını öğrendim. Başbakan Yardımcısı’nın yaptığı telkinin, Başbakan’ın görüşü olarak algılanması nedeniyle oluşan durumun ilerdeki günlerde ne hal alacağı daha da ilginç bir nokta.
Atalay’ın özellikle Ankara’da geçmişten bu yana kendisiyle organize hareket eden birkaç gazeteciden oluşan ekibi olduğu biliniyor. Daha çok bu ekibi üzerinden medyayı yönlendiren Atalay’ın, bu yapıyı daha da güçlendirdiği ve etkili hale getirdiği son olayda görüldü. Ancak bu yapılanmanın Erdoğan’ın gündemi ve kritik konulara bakışıyla uyum aramadığı ve kendilerine ait gündem için operatif davrandıkları da açığa erken çıkan başka bir nokta oldu.
Yani, hükümete yakın bu gazetecilerin Başbakan Erdoğan’ın görüşleriyle taban tabana zıt çalışmalar yapmaları gerçekten sıra dışı bir durum.
BOCALAMA DÖNEMİ
Beşir Atalay’ın ekibi üzerinden gelen mesajlar ile Başbakan'ın direkt açıklamaları arasında yaşadığı bocalamada kimin kazanacağı az çok belli.
Yazdıklarımın karbon testi için ; hükümete yakın gazetelerin yayınlarını önümüzdeki birkaç gün aynı konuda karşılaştırmak yeterli olacak.
MİT RAPORUNU BİLE BİLE Mİ?
Tutuklamalar sonrası, Ersanlı 1972'de yapılan operasyonda Ferit İlsever ile birlikte bir İngiliz akademisyenin evinde basıldığı ortaya çıkmıştı. Olayı anlatan MİT’in tarihi kişiliklerinden Mehmet Eymür….
MİT’in Kontraterör Daire Başkanlığı’ndan emekli olan Eymür’e göre Ersanlı, İngilizlere çok yakın ve bu konuda MİT’te kaydı bulunuyor. Yani Büşra Ersanlı’nın ismi KCK'dan önce MİT’in İngilizlerle yakın temaslı Türk vatandaşları listesinde yer alıyor.
Bu durumda, Ersanlı'ya, üstelik Başbakan Erdoğan’a rağmen sahip çıkılmasını nasıl anlamak gerekir?
Asıl kritik nokta burası.
DİP NOT: KCK konusunda kamuoyunu ilk bilgilendiren gazetecilerden birisiyim. 8 Ocak 2010 tarihinde aşağıdaki yazdığım yazı nedeniyle aylarca ağır tehdit altında yaşadım. Bana gönderilen 200 civarındaki tehdit mesajlarını hala muhafaza ediyorum.
KCK’YI İYİ TANIYALIM 8/Ocak/2010 Talat Atilla
KCK Hakkında FEHMİ KORU'nun ayakları yere basan hiçbir bilgisinin olmadığını ortaya koyuyor. Madem öyle biz öğretelim, isteyen öğrenir…
Cumhurbaşkanı'nın işaret fişeğini attığı, MİT Müsteşarı ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın öncülüğünde devlet politikası haline getirilmeye çalışılan, bazı kesimlere göre ise AKP Hükümetinin ansızın kucağında bulduğu Kürt Açılımı tartışmaları devam ediyor.
Mahmur ve Kandil Kamplarından gelenlerin Habur sınır kapısında şovlarla karşılanmasında devletin aciz kalması, APO'nun hücresinin sadece 17 cm2 küçültülmesi sonrasında ülkenin her köşesinin ateş yumağına dönmesi, Anayasa Mahkemesinin DTP'yi kapatması sürece damgasını vuran olaylardan.
Ancak terör uzmanlarına göre süreçteki kırılma noktalarından en önemlisi şüphesiz, KCK'ya yönelik operasyonlar.
Kürt Açılımı ile ilgili ilk açıklamalarını ardından Nisan 2009'da PKK/KCK yapılanmasına yapılan operasyonlar, açılıma darbe vurulmak isteniyor eleştirisini aldı. Peki gerçekten açılıma darbe vurulmak mı isteniyordu.
KCK, “PKK'nın Şehir Yapılanmasıdır”
PKK'nın şehir kadroları olarak faaliyet gösteren KCK'ya yönelik geçtiğimiz Aralık'taki operasyonlar son günlerde bilgi kirliliğine sebep olacak ölçüde yanlış yorumlarla gündeme geliyor.
Konunun uzmanlarına göre; hem toplum hem açılımı yürüten bürokratlar KCK'nın ne olduğunu ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değiller.
Yine terör uzmanlarına göre, KCK=PKK, PKK=KCK.
Gazetecilerin de KCK hakkında kafalarının karışık olduğu gözleniyor. Yeni Şafak yazarı Fehmi KORU'nun 29 Aralık 2009 günü Kanal 7 Haber bülteni/Arka Plan'da KCK ile ilgili değerlendirmeleri, KCK hakkında KORU'nun ayakları yere basan hiçbir bilgisinin olmadığını ortaya koyuyor.
Zayıf bir değerlendirme de, KORU'nun KCK hakkında bilgi sahibi olduğu, ancak gerek Cumhurbaşkanı gerekse Kürt Açılımının aktif uygulayıcıları ile olan yakın ilişkisi ve Kürt Açılımına kendisinin desteği nedeniyle KCK ile ilgili gerçekleri dillendiremediği görüşü.
FEHMİ KORU gibi çok iyi gazeteci olarak tanımlanan ve çok okunan bir gazetecinin KCK hakkındaki görüşlerini, bir terör uzmanının değerlendirmeleri ile kritik etmeye çalışacağız.
29 Aralık 2009 günü Kanal7 Haber Bülteni Arka Plan'da Fehmi Koru'nun KCK ile ilgili değerlendirmeleri;
F. KORU: Devlet daha önce izine rastlamadığımız bir örgütle karşı karşıya kaldı. KCK diye bir örgüt. Bu örgütün ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Birileri “PKK'nın daha sivil görünen bir uzantısıdır” diyor. Kimi “DTP'lileri yönlendiren bir beyin takımıdır” diyor. Kimi “Halkla bütünleşmiş yepyeni bir örgüt” diyor. Devlet bunu tanımadığı için de nasıl muamele edeceğini bilemiyor.”
KCK NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Öncelikle, KCK yeni oluşmuş ve Devletin yeni yeni haberdar olmaya başladığı bir yapı değildir. KCK; PKK'nın, Apo'nun görüşleri yörüngesinde yıllardır oturtmaya çalıştığı bir sistemin adıdır.
PKK'nın sivil kanadı tanımlaması KCK'yı," PKK'nın silahsız, üniformasız, demokratik bir birimi gibi göstermekte, DTP'lileri yönlendiren beyin takımı” tanımlaması KCK'yı think tank kuruluşuna indirgemekte, “Halkla bütünleşmiş yepyeni bir örgütlenme” tanımlaması ise KCK'yı sivil toplum örgütü olarak görmek demektir ki PKK ya da APO yerine KCK'nın muhatap alınmasını önermek ise, konunun özünden hiç haberi olmamak anlamına gelmektedir.
Öcalan, KCK'yı tarif ederken “KCK illegal bir yapılanma. Başı Kandil'dedir. Bir sürü yerde örgütlenmeleri vardır. Türkiye içinde de yapılanmaları vardır… Mahmur Kampı, bir KCK birimidir. Meclisi, yürütmesi ve öz savunması (güvenlik gücü) vardır” diyerek KCK birimlerinin özerk yapılanmalardan oluşan konfederal bir sistemi öngördüğünü açıklamıştır.
Nisan 2009 KCK Operasyonları
Terör uzmanları, Apo'nun yakalanması sonrası PKK'nın stratejik ve taktik olarak önemli değişikliklere gittiğini belirtiyor. Öcalan'ın PKK için öngördüğü “Demokratik Konfederalizm” adlı yeni programa göre Kürdistan denen coğrafyayı kapsayan Türkiye, Irak, İran ve Suriye'de konfederalist bir devlet oluşturulması amaçlanıyor. Bu yapıda toplumun en alt birimlerine kadar oluşturulacak “meclis”lerle örgütlenmesi öngörülüyor.
İşte tamda burada, Nisan 2009'da KCK'ya yapılan operasyonların Kürt açılımına zarar verdiği ve süreci baltalamak amacında olduğu söylemi boşa çıkıyor. Çünkü bu operasyonlarla APO'nun planladığı konfederalist yapının “Türkiye Meclis'i” deşifre edilmeye çalışılmıştı.
Öcalan'ın cezaevinden verdiği talimatlarla örgüt, daha 2005 yılında örgüt yapısını değiştirerek Koma Komalen Kurdistan-Kürdistan Demokratik Konfederalizmi (KKK) adını almış, başkanlığına da Murat Karayılan isimli terörist getirilmiştir. Apo'nun yapısal değişiklikleriyle sistem 2007'de Koma Civaken Kurdistan-Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) olarak değiştirilmiş, Murat Karayılan ise KCK Başkanı olarak pozisyonunu korumuştur.
PKK'nın televizyonu ROJ TV'de, örgütün basın-yayın organlarında her gün KCK mahreçli açıklamaların yayınlanmasına rağmen, KCK'yı “Devletin yeni haberdar olduğu bir örgüt” olarak değerlendirmek ise, değil başyazarlara, ortalama gazete okurlarına dahi yakışmayacak ölçüde büyük bir aymazlıktır.
F. KORU: “KCK diye bir örgütün şöyle bir faydası olabilir ilerde. En ciddi örgütlenmiş olan bir Kürt oluşumu olarak karşımıza çıkıyor. Halkla bir biçimde kaynaşmış gibi görünüyor. Eğer ben Devlet olsam, böyle bir örgütle karşılaşmışken, bunun halkla irtibatı da varsa, bunu ciddiye alır ve onların ne talep ettiklerini dinlemeye çalışırdım. Sanırım bir süre sonra böyle bir gelişmeyle karşılaşabiliriz. Demokratik açılım bir sonuca ulaşacaksa halkın bir biçimde temsil edildiği bir tarafla konuşularak bu yapılacak. İMRALI ve PKK olmaması gerektiğine göre o zaman ya DTP olacak ya da KCK gibi bir oluşum olacak. Belki de KCK daha uygun bir oluşum olarak devletin karşısına çıkabilir. … Bence halkı da böyle bir biçimde temsil ettiği açıkça görülen bir örgüt belki daha da iyi bir temsilci olabilir diye düşünüyorum…”
SİLAHSIZ ŞİDDET ÖRGÜTÜ: KCK
KCK'nın 2 Stratejisi
Apo'nun talimatlarıyla oluşturulan KCK, Kürdistan'ı kurma amacına ulaşmak için ortaya attığı Demokratik Meşru Savunma Stratejisi kapsamında 2 taktik belirledi.
Gerilla Mücadelesi
Demokratik Siyasal Serhildan (Başkaldırı) Mücadelesi.
İlk mücadelesini dağda silahlı güçleriyle sürdüren terörist örgüt, ikinci mücadelesini şehirlerde meclisler oluşturup halkı örgütleyerek, örgütün istekleri doğrultusunda isyan havası oluşturarak ve kurtarılmış bölgeler kurarak gerçekleştirmeye çalışıyor.
KCK kesinlikle ve kesinlikle PKK'dan ayrı bir yapılanma değildir. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından KCK soruşturması için hazırlanan iddianameye bakılacak olursa, siyasi partilerin belediye başkanı/milletvekili adaylarının Kandil'de belirlenerek halka dayatıldığı, örgüt kamplarına, yurtdışına çağrılarak talimatlandırıldıkları beyan ediliyor.
Hatta yine aynı iddianamede, bazı belediye başkanlarının KCK'nın mahkemelerinde yargılandıkları, Başbakan'ı karşılamaya gitmekten KCK'nın talimatıyla geri çevrildikleri delillendiriliyor. Belediyelerin örgütsel faaliyetler için mali bir kaynak olarak kullanılması, belediye işçilerinin maaşının bir kısmının “bağış” denilerek kesilmesi, belediye ihalelerinden pay alınması, hatta KCK'nın Diyarbakır'da karargah olarak kullandığı binanın parasının belediye bütçesinden karşılanması KCK'nın etki alanını göstermesi açısından ibret verici nitelikte.
Yine KCK, örgütsel amaçlarına ulaşmak için bir taktik olarak benimsediği “serhildan” (sivil itaatsizlik) eylemlerini organize ediyor. Örgüt tarafından çeşitli bahaneler ileri sürülerek gerçekleştirilen bu tür eylemlerle devlet-karşıtı bir hareketi ateşlemeyi, vatandaşla devleti karşı karşıya getirmeyi, ülkede karışıklık çıkararak bunun üzerinden propaganda yapmayı amaçlıyor.
Son dönemde Apo'nun cezaevi koşulları bahane edilerek gerçekleştirilen araç yakma olayları, taşlı, sopalı, molotof kokteylli saldırılar, sokaklarda yapılan şiddet gösterileri KCK organizesinde düzenleniyor. KCK'ya yapılan operasyonlar sonrası kanunsuz sokak eylemlerinde meydana gelen nispi düşüş de bu yapının eylemlerdeki rolünü gösteriyor zaten.
Tüm bunlar ortadayken, kimi yorumcular gibi “İmralı ve PKK'yla görüşülemez, fakat KCK'yla görüşülebilir” demek, “Murat Karayılan isimli teröristle görüşülebilir” demekle aynı kapıya çıkar.
F. KORU: çok nahoş görüntüler oldu. Elleri kelepçelenerek tek sıra halinde bir yerlere götürüldüler. O uygulamaları yapanlar hangi akla hizmet ederek bunu yaptılar, bilemiyorum.”
Operasyonlarda gözaltına alınanların terör suçu iddiasıyla yakalandığını unutup kelepçelenmelerini “çok nahoş görüntüler, hangi akla hizmet ederek yapıldı” gibi sorgulamalara girmek ise, soruşturmanın şu aşamasında, terörü alkışlamaktan öteye bir anlam ifade etmiyor.
PKK'nın Yeni Makyajı: KCK
Sonuç olarak şunu akıldan çıkarmamak gerekir ki KCK; PKK'nın zaman zaman tazelediği yeni makyajının adıdır. Halk meclisleri, yürütme organları, kendi güvenlik güçlerinin bulunduğu özerk-komünal birimlerle kurulacak Sosyalist bir Kürdistan hayalindeki bölücü bir yapı, amacı için toplumsal şiddeti körüklemeyi taktik olarak benimsemiş terörist bir örgüttür.
Onun için yapılan operasyonlarda gözaltına alınan KCK üyelerinin kelepçelenmesinden daha doğal bir şey yoktur. Kelepçe konusunun Kürt Açılımına zarar verdiğini bahane ederek görevlerini yapan özellikle adliye görevlilerinin idari soruşturmalara muhatap edilmesi, PKK ile mücadelede savcı ve hakimlerin geri durması ile sonuçlanacaktır.
TALAT ATİLLA/TURKTIME 8 /Ocak/ 2010