Ne yazayım diye sordum kendi kendime. Yazacak çok konu var. Siyaset yazacaksanız ve muhalefette iseniz yazacak gerçekten çok şey var; En başta Erdoğan’ın, sonrada diğer iktidara mensup enaniyet sahiplerinin söyledikleri mesela… Bu hafta Erdoğan’ın Sivas’ta kadro isteyenlere ve gıda fiyatlarından yakınanlara söyledikleri siyaset tarihine geçmesi gereken söylemlerdi. İnanılır gibi değildi söyledikleri. Tıpkı bir Ak Parti ilçe başkanının söylediği “Hırsız bizim hırsızımız” söylemi gibi… Ancak artık bunları çok zorunluluk hissetmezsem yazmak istemiyorum. Çünkü saçmalıkları açıklamaya çalışmak çok zor ve anlamayana mantıklı bir açıklama yapmakta saçmalamak gerektiriyor. Hani bilirsiniz ya, bir fıkrayı anlamayanlara açıklamaya çalışmak gibi zor ve tadını kaçıran bir iş…
Geçim derdinden bahsedenlere Çanakkale Savaşında çekilen zorlukları anlatan, Afrin’i Çanakkale ile özdeşleştirmeye kalkan siyasetçinin ne ölçüde saçmaladığını anlamayan fanatik veya cahile neyi nasıl anlatacaksınız? Anlayan zaten işin ne kadar hassasiyet kazandığını, ne kadar sıkıntılı olduğumuzu, iktidarın zavallılığını görüyor… Ancak, korkusundan veya menfaatini düşünerek sessiz kalıyor. Ne yapsın?
Ne yapsın diyorum zira koca medya kuruluşları bile birçok haberi geçemiyor, izleyici veya okuyucuları ile paylaşamıyor. Mesela geçen hafta Trump, bir toplantıda Türkiye ile ilgili olarak alaycı bir üslupla konuşuyor, aslında dalga geçiyor ve dinleyenler alaycı bir şeklide gülüyorlar ama bu haber Türk medyasında çok kısıtlı yer alabiliyor. Bakın gazetesini kapatıp sadece internette yayın yapan Haberturk’ün haberine;
“ABD’de her yıl düzenlenen 'Ulusal Dua Kahvaltısı'na katılan ABD Başkanı Donald Trump, yaptığı 20 dakikalık konuşmasında, kahvaltıda davetliler arasında bulunan Rahip Brunson'dan da söz etti.
Konuşmasında, göreve geldiği zamandan bu yana gösterdiği başarıları sıralayan Trump, ABD ile Türkiye arasında krize neden olan Andrew Brunson'un tutukluluğu ve tahliyesi süreciyle ilgili olarak, "Yönetimim aynı zamanda denizaşırı bölgelerde inançları yüzünden hapsedilen Amerikalı rehineler için de savaşıyor. Geçen Ekim ayında, Türkiye ile Rahip Andrew Brunson'un serbest bırakılması konusunda bir anlaşmaya vardık. Ben göreve gelmeden önce uzun süredir içerideydi. Ben, 'Onu bırakmalısınız, bıraksanız iyi olur' dedim ve onlar da bıraktılar. Bu bir mucizeydi, değil mi?" dedi.”
Trump’ın son cümlesi izleyen Amerikalıları güldürüyor ama bu haber bizim?televizyonlarda pek yer almıyor. Ecevit’in Clinton’la olan pozu nedeniyle ortalık yıkılırken şimdiki bu rezaletler görünür bile olmuyor. Ki o Ecevit, ABD’ye asla taviz vermemiş, ülkesine asla şimdiki gibi güldürmemişti. Şu alaycı cümlelere bakın; 'Onu bırakmalısınız, bıraksanız iyi olur' dedim ve onlar da bıraktılar. Bu bir mucizeydi, değil mi?" Ve dinleyen ve sürekli Tanrı’nın mucizelerden bahseden evangelistler kıs kıs gülüyorlar…
Devlet yönetiminde liderin şahsi itibarını koruması farklı, devletinin menfaatlerini kollaması ayrı konudur. Ecevit devletini kollayanlardandı…
Devlet itibarının yer ile yeksan edildiğini maneviyatçı, mukaddesatçı, milliyetçi samimi kardeşlerimize nasıl anlatacağız? İnanın bazen yeise kapılıyorum.
Birkaç muhalefet televizyon ve gazetesi var ama onlarda parasızlık ve RTUK baskısı nedeniyle, imkansızlıklarla boğuşuyorlar. Nereden bu tür haberleri versinler? Birazda beceriksizlikleri var tabi ki…
Geçen hafta yazmamı gerektiren konuşmalar dışında çok ilginç bir olayda Erdoğan’ın yel değirmenlerine açtığı savaş sonrası belediyelerin tanzim sebze satışlarına başlaması oldu. Geçen ay marketlerde yüzde 10 fiyat indirimi sağladığını söyleyen Saray iktidarı bu ay marketlere savaş ilan etti. Tanzim satışlara, fiyat kontrollerine başlayan Saray İktidarı kendini de inkar etmiş oldu. Çünkü iktidarının ilk yıllarında “Devlet, bakkallık, manavlık, kasaplık yapmaz” diye ne var ne yok talan tarzı özelleştiren İktidar şimdi başladığı yere geri dönüş yapmıştı. Az-buz değil 61 milyar dolarlık özelleştirme yapan Et-Balık Kurumu, Kombinalar, kimya tesisleri, kamunun elinde ne varsa satan ama yandaşlarına satan İktidarın bu dönüşü çok önemli…
Diğer bir konuşmamız gereken olay Kartal’da durup dururken yıkılan 21 vatandaşımızın öldüğü apartman. Yıllar önce O zaman Kartal Belediye Başkanı, şimdi Ak Partiden Erzurum Büyük Şehir Belediyesi adayı olan kişi zamanında yapılan apartman. Bu bir rezalet ama bu tür binaları imar affına almak, imar affı çıkarmak nasıl bir rezalet? Düşünebiliyor musunuz, devlet vatandaşının canını hiçe sayarak, tam takır duruma getirdiği Hazine’ye para bulmak ve seçimde oy almak için imar affı çıkarıyor… Bu nasıl bir rezalettir?
Bu imar affı şimdi Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki’nin bakanlığında çıkmıştı. O zaman TBMM Plan ve Bütçe Komisyon’unda “İmar affını çoğunluğunuza dayanarak çıkaracaksınız anladık ama bari tehlike arz eden binaları kapsamasın” demiştik ama nafile. Önce bize hak veren bakan sonra nedense sözünde durmadı ve imar affı bu rezalet şekliyle çıktı. Devlet af dolayısıyla 9 milyara yakın para toplamış…
Mutlu musunuz Sayın Erdoğan?
Mutlu musunuz Sayın Özhaseki?
Geçen yıl bir yazımda bahsetmiştim. Sosyolojide bir kavram var; Anomi.
Anominin ne olduğunu tekrar yazmayayım. Toplumda ve bireyimizde tam bir anomi durumu var. Anomi kavramını incelemekte ve şimdiki durumumuzla ilgili olarak üzerinde düşünmekte yarar var.
Akademisyenlerimizin işi çok, böyle toplumsal konulara girmeye vakit bulamıyorlar bari biz öğrenip yorumlayalım…