Bütçe görüşmeleri ve seçim çalışmaları nedeniyle çok anormal yoğunum. Geçen hafta yoğunluk nedeniyle yazamadım. Ancak bu DİB Başkanı meselesi canımı çok sıktı. Ne olursa olsun bu hafta yazayım istedim. Birkaç saat daha uykusuz kalıp çala-kalem duygularımı paylaşmak istedim. 

Gerçekten aklım almıyor. “Keşke Yunan kazansaydı” diyen birini ziyarete gitmeği “insani” göreceksiniz, PKK’lının cenazesi için babasına baş sağlığına giden birini suçlayacaksınız. Eğer “insani” ise cenaze için babaya gitmek daha “insani” değil mi? 

Ziyareti “insani” olarak niteleyen Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik’i de anlayamadım. Sanırım hiç inanmadığı bir savunmayı yapmak zorunda kaldı. Allah kimseye böyle pis vazifeler kısmet etmesin…  

Yazıya bu girişimi sert bulanlar olabilir. Bence hiç değil. Her konuda uzlaşırım ama bu milletin ve devletin değerlerini hiçe sayan bir kamu görevlisi ve onu savunanlar konusunda asla uzlaşmam. Bence kamu görevlisi ve onu savunanlar bir PKK’lıdan daha fazla bu devletin ve milletin değerlerini tahrip ediyorlar. 

Muhafazakarlığın da bir ahlakı var. Muhafazakarlık bir duruştur. Muhafazakarlık tüm dünyada kendi yerel özellikleri ile bir ana siyasi akımdır. Bakın Mısıroğlu ne diyor; “Amerika’nın ihtiyacı petrole, benim de ihtiyacım tarihi müesseselerime dönmeye. Bu menfaati mukabilinde bana yardımcı oluyorsa?‘Allah razı olsun’ derim. Ya Amerika’nın desteğiyle gelen, Amerika’nın kuklası bir halife gelse, gelsin de kim gelirse gelsin. Hilafeti geri getirelim.” 

Bunları BOP’a taraftar olduğunu, Amerikalıların talebi doğrultusunda bir hilafet raporu yazdığını belirtirken söylüyor. Hem de “Amerikan hilafeti” istiyor. Bu konularla, bu ihanetlerle ilgili bir soruşturmaya uğramıyor ama mükafat olarak DİB Başkanı kendisini ziyaret edebiliyor.  

Ve dünyanın hiçbir yerinde toplum değerleri için bu tür söylemleri olanları kamu görevlileri ve siyasiler savunmaz, savunamaz… 

Bunlar muhafazakarlık değil rezalet işler. Dünyanın hiçbir yerinde muhafazakarlıkla bağdaşmayan işler, söylemler… Bu söylemleri savunanlar muhafazakar siyasi görüşe de sahip olamazlar. Bu muhafazakarlık değil tam tersine yıkıcılık. Anarşizm destekçiliği… 

Mısıroğlu, Atatürk’e çok ağır hakaretler yapıyor, Mehmet Akif gibi bir şairi aşağılıyor. Ben yazmayı zül addediyorum, lütfen girin bakın milli-manevi değerlerimizle ilgili neler söylüyor. 

Tam hatırlayamadığım ama sanırım İlber Ortaylı’ya atfedilen bir söz şöyle; “Bir Alman papazı aynı zamanda bir Alman milliyetçisidir. Bir Rus papazı aynı zamanda bir Rus milliyetçisidir. Bir İsrailli haham aynı zamanda bir Yahudi milliyetçisidir. Ancak bir Türk imamı nedense Arap milliyetçisidir.” 

Bizim DİB Başkanı da nedense Türk milliyetçisi, Atatürk ve Cumhuriyet savunucusu değil, tam tersine karşıtı…  

Ve ülkeyi yönetenler de onu savunuyor… 

Maalesef… 

Hatırladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’da Mısıroğlu’nu 2018 başlarında ziyaret etmişti. Hatta Mısıroğlu, Erdoğan’ın kendisine sık sık danıştığını da söylemişti… 

Mısıroğlu’na danışarak iş yapan bir Cumhurbaşkanı…  

Aklım almıyor, vicdanım kabul etmiyor… 

Söyleyecek söz bulamıyorum. 

Zaten Erdoğan, DİB Başkanı’nın ziyaretini soran gazetecilere konuyu saptırarak, “Diyanet İşleri Başkanlığının siyasete malzeme yapılmasını tasvip etmediğini” söylemişti. Halbuki, kimse Diyanet kurumunu eleştirmemişti, herkes başkanın yaptığı milli-manevi değerlere aykırı hareketten bahsediyordu. 

İslamı en iyi yaşayan ülke Türkiye’dir. İslam toplumları tekrar eski güçlü günlerine dönecekler ise bu Atatürk ve Cumhuriyetin getirdikleri sayesinde olacaktır. Kurtuluş Savaşı’nın mazlum milletlere ve tüm İslam dünyasına örnek olduğunu bilmeyen gafiller bu ülkeyi, milli-manevi değerlerimizi tahrip etmeyi maharet sayıyorlar. Aslında onlar İslama da en büyük kötülüğü yapıyorlar… 

Bilerek mi yapıyorlar yoksa bilmeden mi emin değilim. 

Erdoğan’ın iktidarında dindarlarımızın itibarsızlığına, milli-manevi değerlerimizin yıpranmışlığına ve toplumun ahlaki seviyesine bakınca bilmeden yapılıyor diyemiyorum…