Osmanlı gibi büyük bir devletin torunları, mirasçılarıyız. Hepimiz tekrar büyük ve söz sahibi bir devlet vatandaşı olma özlemi taşıyoruz. Hatta özlemden öteye ihtiras içersindeyiz. Bu durumu anormal görmüyor, bilakis bununla övünüyorum. “Büyüklük bizim genlerimizde var”
Erdoğan’ın Arap ülkelerinde özellikle gençler tarafından çılgınca karşılanmasını, Türkiye’de AKP’lilerin dahi göstermediği sevgi gösterileri yapılmasını inanın mutlulukla karşılıyorum. İki yıl önce Suriye’de gördüğüm Erdoğan simgeli Türkiye ilgisi de gururumu okşamıştı.
Bu ilgiyi iç siyaset için değerlendirmek isteyenler olabilir, normaldir. Ancak bazılarımız görevlerinin ve mürekkep yalamışlıklarının yüklediği sorumluluğun gereği olarak düşünmek, bu ilginin nedenlerini araştırmak, muhtemel sonuçlarını görmek zorundadır. Gelişmeleri takımı şampiyon olmuş fanatikler gibi karşılama mutluluğu hepimize nasip değil…
Daha öncede yazdım ve mutlulukla gördüm ki çoğunluk da benim gibi düşünüyor; Bölgede dünyanın en iddialı ülkeleri arasında bir güç mücadelesi yaşanıyor ve biz bölgenin en önemli ülkelerinden biriyiz. Bu bölgede ve bizde gerçekleşen her olayda bu mücadelenin izlerini aramak zorundayız.
Bu arayışta olursanız Yeşil Hat ve BOP Projelerini uygulamak için ABD’nin İngilizcesi “Off-shore balancing” olan bir konsepti devreye soktuğunu görürsünüz. Uygulamada bu kavram şu anlama geliyor; ABD, artık Kara Kuvvetlerinin (Army) yerine Deniz (Navy) ve Hava (Air Force) Kuvvetlerini devreye sokuyor, Kara Kuvvetlerinin işlevini ve hedef bölge ile ilgili temasları ise bir müttefik ülke üzerinden yürütüyor. ABD’nin bu işlevi uzun süredir yüklemek istediği ve çoğu zaman yüklediği ülke ise Türkiye ve Erdoğan’dır. Bu dezavantaj mıdır? Eğer, irdelemez, sorgulamaz iseniz tabi ki dezavantaj oluşturur.
***
Arap sokağı bize ve Erdoğan’a neden sıcak davranıyor? Çünkü, 1-Arap ülkeleri 100 yıl öncesine kadar bizim tebamızdı, 2-Arap alemi ile din birliğimiz ve kültür yakınlığımız var, 3-Petrol ve para onlarda olmasına rağmen onlardan ilerdeyiz, örneğiz, 4-Bizim yaşantımız ve dizilerimiz onlarda hayranlık uyandırdı, 5- Erdoğan’ın İsrail çıkışları ve öz güvenli tavırları onları çok etkiledi.
Peki, Arap sokağı bizim laik-müslüman demokrat yaşantımıza mı imreniyor yoksa bizi de arkaik din anlayışında olan bir ülke olarak mı görüyor?
Bence çok net; Arap sokağı çoğunluk itibarıyla bizim Atatürk’ün çizdiği yolda laik-müslüman ve demokrat yaşantımıza imreniyor. Bunu Erdoğan Mısır’daki bir konuşmasında da söyledi. Ancak, bana göre Arap sokağı çok net değil. Arap sokağında laik-müslüman-demokrat yaşantıyı seçenlerle, özellikle İhvan-ı Müslimin taraftarları arasında çok mücadele izleyeceğiz gibi görünüyor. Zaten Müslüman Kardeşlerin Erdoğan’a tepkisi de bunu ispatlıyor. Hatta bölgede sunni-şii çatışması yaşanması ihtimali çok fazla…
Unutmamamız gereken bir diğer konu da Arap Sarayının yani Arap yöneticilerinin, Arap sokağı kadar bize hayran olmadığıdır. Hatta düşmanlık dahi yapabilirler… Aklımızda olmalı!
***
Bir diğer konu: İsrail, Türkiye’nin tepkileri karşısında geri adım atar mı, tazminat ödeyip, özür diler mi? Ben olabileceğini düşünüyordum. “Çünkü, hayati konu füze kalkanının Türkiye tarafından kabul edilmesi idi. Bu gerçekleşti. İsrail en önemli amacına ulaştı. Bundan sonra sıra Türk Hükümetini rahatlatmaya geldi. Gerekiyor ise o da yapılır. İlk bölümde tartıştığımız konu çerçevesinde önemli olan ABD-İngiltere-İsrail ekseninin çıkarlarıdır.” diyordum, ancak gerekmeyebilir. Baksanıza ne Arap sokağında, ne de Türkiye medyasında kimse “İsrail kalkanı” konusunu eleştirmiyor… Erdoğan’ın tavrı-tarzı ve destekçi medyanın başarısı ile Hükümet korktuğu kadar rahatsız edilmedi. İki yıl önce Hükümet’in talep ettiği şekilde konu Nato çerçevesine alınıp, İsrail ve İran isimleri çıkarıldığında hafıza-i beşer nisyan ile malül oldu…
***
İki soru;
1-Bizim bölgedeki risklere katılmakla çıkarlarımız ne olacak? Almasını becerebilecek miyiz?
2-Bizim bölge için bir projemiz var mı, yoksa başkalarının yazdığı ve yönettiği rolü mü oynuyoruz?
Dört dikkat konusu;
1-Terör sinsice tırmanıyor, uyumuyor ve uluslararası boyut kazanıyor. Terör için “Koordinatör ülke”miz de varmış…
2-Dinlenmeyen yada dinlendiği faş edilmeyen Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’ndan sonra bir istihbarat kuruluşumuz kalmıştı, onu da yaşadık. Güvenliğimiz kalmamış…
3-Kamuoyunun ve halkın tepkisi, hassasiyeti iyice dip yaptı. Hiçbir şey umurumuzda değil…
4-Milli meselelerde iç siyaset fanatizmine kapılmak ihanetten beterdir…