Geçenlerde türban meselesinin siyasi bir proje olarak Meclis’e geleceğini yazmıştım. Öyle oluyor. Bu yazıyı Çarşamba gecesi yazıyorum, muhtemelen Perşembe günkü Meclis Genel Kurul’unda bu gerçekleşecek; BDP’nin üstlerine gelmeyeceğini gören AKP’liler tüzük değişikliğini dahi beklemeden konuyu gündeme getirdiler ve 3 kadın milletvekili hafta başında bu hafta Meclis’e türbanla geleceğiz açıklaması yaptılar. CHP’den bazı açıklamalar geldi ve hemen 1930’larla bağlantı kurularak kampanya başladı. “CHP antidemokrat, CHP özgürlük karşıtı”
Konu siyaseten gündeme getiriliyor. Biliniyor ki CHP karşı çıksa da çıkmasa da zorda kalacak. Karşı çıksa çok tepki alacak ve karşı çıkış argümanı ne olursa olsun mutlaka kaybedecek. Karşı çıkmasa kendi içinden birileri çok eleştirecekler, konuyu basamak yaparak siyasette tırmanmak isteyece CHP’liler olacak. İlkinde ağırlıkla AKP puan alırken ikincisinde çoklukla CHP puan kaybedecek… Siyaseten iyi numara veya stratejik bir atak…
Toplumda sorun önemli ölçüde çözüldü, kimsenin kimin kapalı-açık olduğunu pek önemsediği yok gibi ama konu henüz siyasi olduğu için ve AKP gibi toplumun belli kesimlerinin hiç güvenmediği bir parti tarafından gündeme getirildiği için hala endişeli olanlarda az değil.
Konu belki konuşurken çok basit, mantığa vurduğunuzda sorun yok gibi görünüyor ama sorun var. Belki sonraki kuşaklara saçma gelecek ama toplumun şimdi yaşayan kesimleri için en azından çoğu için hafife alınacak bir konu değil. Geçenlerde bir genç sordu; “Türbanla kamuda çalışmak inanç, özgürlük ve demokrasi konusu ise çarşafla çalışmak istemek nedir? Birileri inançları gereği çarşafla kamuda çalışmak istediklerinde konuya nasıl yaklaşacağız?” Başörtüsüne destek veren biri olarak cevaplamakta zorlandım… Perşembe günü türban takarak gelen milletvekiline karşı çıkmayacağım ama onun gerekçeleri ile çarşaflı gelen milletvekiline karşı çıkardım. Fakat gerekçeleri aynı… Yarın böyle bir durum da olabilir. Yani konu çok basit değil…
Bugünlerde bir basit tartışma yaşıyoruz siyasette. Kılıçdaroğlu, Tayyip Bey için “Dikizci” dedi diye ahlaksızlıkla suçlanıyor. Bu işin aslı şu; Birkaç ay önce Başbakan Dolmabahçe Sarayında oturduğunu ve “Kadıköy’den gelip vapurdan inenlerin durumunu görüyorum. Bunlar benim değerlerimle uyuşan şeyler değil” demişti. “Dikizci” sözünü siyaseten hak etmişti Başbakan. Bunu diyebilen ve kendi değerleri ile uyuşacak şekilde toplumu dizayn etmeğe çalışan bir Başbakan döneminde türban da toplumu da Meclis’i de gerer normal olarak…
Şafak Pavey, 3 yıldır Meclis içtüzüğü gereğince etekle Meclis faaliyetlerini yürütüyor. Eteğin altından çıkan metal bir bacak ve ayak var. Hiç şikayet etmedi, yüzü hep güler ama bir Müslümanda çıkıp içtüzüğü engellilere göre değiştirelim demedi. Şimdi Şafak Hanım çıkıp kürsüye “Beni 3 yıldır görmeyen Müslüman vicdanlarınıza yazıklar olsun” dese yerin dibine girerim herhalde…
Ne ise Perşembe günü Meclis kimine göre halkın Meclisi olacak, Müslüman Meclis olacak, kimine göre Meclis’in başına türban geçirilecek ve Cumhuriyet için kara bir gün olacak. Bana göre başını kapattığı veya açtığı için gelişen, ilerleme sağlayan hiçbir toplum olmadığı için bu konunun da önemi kendi çapında siyasetendir. Çok tartışacağız ama Ahmet ve Ayşe’nin işsizliğine, cehaletine, inancının bilinçli bir imana dönüşmesine katkısı olmayacak. Tayyip Bey 3-5 oy daha alabilir, belki Kılıçdaroğlu 3-5 oy ve 3-5 milletvekili kaybedebilir.
O kadar…
Toplum, ülke gittiği yere doğru türbanlı veya türbansız gidiyor zaten… Teferruatla bu derece uğraşmanın alemi var mı?
Asrın projesi açılır açılmaz 3 kere arıza yapıyorsa türban bu ayıbımızı örter mi?