Birçok okuyucum “iki haftadır niye yeni yazı yazmadığımı?” sordu bana..
Onlara, “yazı yazmak içimden gelmiyor” cevabını vermiştim.
Hatırlarsınız, yazmadığım o iki haftalık süre içinde, referandumdaki evetçi propaganda faaliyetleri, en tahammül edilemeyecek boyutlara ulaşmıştı. Tayyip Bey’in, tek adamlık hayalinin gerçekleşmesinin aracı yapılan Anayasa Referandumu için Cumhurbaşkanı, Başbakan, Hükümetin Bakanları, bütün iktidar Partisi mensupları, Devlet organlarındaki memurlar, görevliler, herkes evetçilik koşuşturmalarındaydı.. Bunlara karşı çıkanlar ise adeta suçlu mevkilerine düşürülüyorlardı..
Milletin büyük çoğunluğu aç, işsiz, çocukların eğitimi laik anlayıştan uzaklaştırılmış.. Ülkede can-mal güvenliği tehlikede ve terör tehdidi altında.. Dış politikada dostumuz kalmamış.. Egede Adalarımız Yunan işgalinde..
Fakat bütün bunlara rağmen, görevleri; işsizliğe, açlığa, adaletsizliğe, can mal güvenliğine, çare bulmak, vatan topraklarımızın korunmasını sağlamak olan Başbakan ve Bakanlarının tek meşgalesi vardı; şehir şehir koşuşturup evetçi çalışmalar için çalışmak.. Üstelik, Devletin valileri, kaymakamları, Belediye Başkanları, muhtarlarına kadar herkes de bu Bakanlarının peşlerindeydi.. Yazılı ve sözlü basının yüzde doksanlık bölümü de evetçilik görevinin çığırtkanlığını yapmaktaydı..
Eşit şartlarda cereyan etmeyen o yarış nihayet sonuçlandı ve bunalımdan biraz olsun kurtulduk..
Her türlü engellemelere, her türlü kanunsuzluklara rağmen evetçiler, yüzde 1’lik bir farkla referandumu kazandılar.. YSK mühürsüz zarfları bile geçerli saydığı için bu yüzde 1’lik fark sağlanabildi.. Hukuku yaralayano kanunsuzluklara izin verilmese belki de sandıktan hayır çıkacaktı.. Tabii o zaman Tayyip Bey; “atı alan Üsküdarı geçti..”, Binali Bey; “defter kapandı” diyemeyeceklerdi.
Seçim sonuçlarına CHP’nin yaptığı itirazlar şu anda karar aşamasında.. Danıştay’ın kararı bekleniyor.. Ne var ki, Türkiye’de Adalet mekanizmasının en başındaki adam olan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Danıştay’ı etkilemek için konuşuyor: “Red dışında seçenek yok.. Milletin kararını Mahkeme bozamaz” demekte..
Bakalım Danıştay, hukukun dediğini mi yapacak, yoksa Bakanın sözünü mü yerine getirecek?
Ayrıca Bakan’a sormak lazım.. Milletin kararı mühürsüz oylarla mı oluşur?..
İşte şimdi anladınız mı iki haftadır niye yazı yazamadığımı.. İnsanda zevk, şevk, kafa mı bıraktı bunlar.. Mutsuzlar ülkesinin insanları olmuştuk..
Tanık olduğumuz bu kanunsuzluklar döneminde, pek çok kişi gibi ben de daha ziyade kitaplarla meşgul oldum, televizyonda spor programları ve maçları izleyerek teselli aradım.. Çünkü pek çok vatansever gibi ben de, iktidarın kanunsuzlukları yüzünden dert küpü olmuş, Yunus Emre’nin söylediği gibi “dertli dolap”a döndürülmüştüm.. Ve önceki yazımda ele aldığım Halide Edip gibi, Meral Akşener gibi takdir ettiğim bir diğer değerli Bayan olan büyük yazar Nezihe Araz’ın Dertli Dolap kitabında teselli aramıştım.. Televizyonlarda spor olaylarını ve maçları izlemiş, Beşiktaş’la oyalanmış.. Lion yenilgisine üzülmüş, Hakkı Baba’mız olan Hakkı Yeten’le ilgili yazıları okumayı tercih etmiştim.. Böylece kendime gelmeğe çalışmıştım.. Şimdi kısaca onlardan söz edeyim..
Sözcü’de yayınlanan, Baba Hakkı’nın yeğeni Sibel Oymak’ın, dayısı hakkında verdiği röportajı sizler de mutlaka beğeni ile okumuşsunuzdur. Onun sözleri beni de sıkıntılardan, buhranlardan uzaklaştırmış, anılarıma götürmüştü. Gazetede yayınlanan Hakkı Yeten’in, Süleyman Seba’yı alnından öperken çekilen fotoğrafı da, Süleyman ağabeyle Basınköy’deki evimin bahçesinde oynadığımız tavla günlerini hatırlattı bana.. Komşum Yaşar Kemal’in bizim tavla maçımızı seyrederken yaptığı espriler sıkıntılı memleket gündeminden uzaklaştırdı..
-Beşiktaş’ın bir Divan toplantısından sonra Divan üyesi Orhan Vedat Sevinçli, ben ve Süleyman ağabey birlikteyiz.-
Bu yazımı 23 Nisan günü yazıyorum.. Akşama Galatasaray-Fenerbahçe maçı var.. Yaşar Kemal’i anınca, Yaşar Ağabey’le Dolmabahçe’nin basın tribününde yarım asır kadar önce seyrettiğimiz Fenerbahçe-Galatasaray maçında onu nasıl kandırdığımı da hatırladım.. Hani Yaşar ağabeye “Turgay, Lefter’e gol attı..” demiş ve futbolla pek ilgilenmeyen, o zamanki Cumhuriyet gazetesinin Anadolu haberleri şefi Yaşar Kemal’i bu esprime inandırmıştım.
-HAKKI YETENLE GÖRÜŞÜYORUM: Yeni Sabahta spor muhabiri olduğum günlerde Hakkı Yeten’in avukatlık yazıhanesine gider, en güzel bilgileri orada ondan alır, röportajlar yapar, gazeteye gelip bunları yazardım. İşte o konuşmalarımdan birindeyim.(Ben Spor Yazarı İken kitabım. Sa: 164)-
Ben Spor Yazarı İken isimli hatıra kitabımda da bunu yazmış, kitap ilk basıldığında da Yaşar abiye götürüp imzalamış, oradaki, kendisi ile ilgili “Lefter-Turgay” muzipliğimi, Yeni Sabah- Cumhuriyet futbol maçına ait bölümleri göstermiş, gülüşmüştük.. Neyse bütün bunlarla ilgili yazılarımı zaman içinde yazarım. Özellikle de ilk fırsatta Dertli Dolap’tan söz edeceğim.
Şimdi bu yazıma son noktayı koyarken sizlere sorayım: Acaba bu günkü koşullarda Atamız Anıtkabrinde rahat uyuyor mu?
SON DAKİKA: ERDOĞAN TEZİÇ’İ KAYBETTİK
Tam bu satırları yazdığım sırada, Prof. Erdoğan Teziç’i kaybettiğimiz haberini aldım. Hukuk Fakültesindeki en eski arkadaşlarımdan biri idi. O zamanlar ben Yeni Sabah’ta spor yazarlığı yapardım, Erdoğan da, benim teyzeoğlu Güngör Demirtaş’la birlikte Galatasaray’da ve Voleybol milli takımında oynardı. Pek çok ortak anılarımız vardı. Son Havadis’in spor servisi şefi iken o Yılın Voleybolcusu seçilmişti. İnşallah mekanı cennet olur.