Hakikaten mutlu oldum, kıvanç duydum. Başbakan Erdoğan’ın Arap-İslam coğrafyasında laikliği anlatmaya çalışmasından büyük mutluluk duydum. “Cumhuriyet, Atatürk ve bu Cumhuriyetin çocukları olarak bizler, hepimiz kazandık” diye şükür ettim. Bırakın geçmişte ne dediğini, bu ülkenin başbakanı iken üstelik en güçlü döneminde Tayyip Bey’in dediklerine bakın. Önemli olan bu. Kazanan biziz, Cumhuriyet’tir, Atatürk’tür.
Yıllardır tartıştığımız, hem de saçma sapan tartıştığımız, sandık siyasetine bulaştırarak rezil ettiğimiz bazı konular açıklığa kavuşuyor. Laiklik bunlardan biriydi. Bazılarımız laikliği dinsizlik gibi algılıyordu. Tayyip Bey’in içinden geldiği zihniyette aynı düşüncedeydi, belki en koyularındandı. Ancak, bu gün Başbakan olduktan sonra benimle aynı noktaya geldiğini mutlulukla görüyorum. İnanmasa herhalde söylemezdi. Oralara birilerinin telkini ile gittiğini, birileri adına konuştuğunu kabul ediyorum ama inanmasa söylemezdi diye düşünüyorum… Ne mutlu bana ve Cumhuriyet nesillerine, bizlere…
Geçenlerde son şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin anılarını ve hilafetin kaldırılması ile ilgili görüşlerini (Hilafetin İlgasının Arka Planı-İnsan Yayınları) okumuştum. Hemen arkasından İzmir Mebusu ve Adliye Vekili Seyit Bey’in Hilafetin kaldırılması ile ilgili TBMM konuşmasını zabıtlardan okudum. Müthişti. İnanmanın ve akılcılığın farkını ve zirvelerini yansıtıyordu. “Meclis’te öyle bir konuşma yapılabildiği halde bu kadar zaman konuyu nasıl basitçe tartışmışız?”ın cevabı “çünkü günlük siyaset işin içine girmiş” olmalı. Adliye Vekili Seyit Bey’in 25 sayfaya yakın tutan konuşması kitaplaştırılmalı ve mutlaka Arap ülkelerine de gönderilmeli.
Yanlış anlaşılmasın konu çözüldü demiyorum. Maalesef bazıları bundan sonra da laiklik meselesini siyasete alet edecekler, laiklik üzerinden siyaset yapacaklardır. Belki Tayyip Bey’de bir süre sonra yine siyasetçiliğini yapacaktır ama bana göre laiklik meselesi belli bir merhale kat etmiş ve İslamcı eğitim ve görüşe sahip olanlarında laikliği savunabileceklerini, diğer bir ifade ile laiklikle İslam’ın uyuşmaz olmadığını ispatlamıştır. Benim şüphem yoktu ama bu konuyla ilgili de bir ilk yaşandığını kabul edelim… Laikliğin uygulama ya da pratiği ile ilgili şüphem yok, zira uygulamada İslam devletlerinde dahi din ve devlet işleri ayrılmıştır. Konu tartışıldığında herkes önce Müslüman olduğunu ve İslami yönünü ön plana çıkarır ama kimse devlet işlerinin hocalarla yürümesini istemez. Osmanlı’da hukuken laiklik yoktu ama fiilen vardı.
Tayyip Erdoğan’ı kutluyor, Atatürk’ü şükran ve minnetle anıyorum.
***
Geçen Cuma günü ABD Dışişleri’nden bir açıklama geldi, daha sonra da yalanmadı. İki Dışişleri yetkilisine dayandırılan basın açıklamasında Malatya’da kurulacak olan füze kalkanının İran füzelerine yönelik olarak İsrail’i koruyacağı ve esasında bir Nato değil ABD projesi olduğu kesinleşti. Dolayısı ile İsrail’e yönelik olarak Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından açıklanan yaptırımların da kamuoyunu uyutmaya yönelik olduğu belgelerle ispatlandı. (Açıklama resmi ama Dışişleri yetkilileri sorun olmaması için adlarını açıklamamışlar)
Davutoğlu hep inkar etmişti. Davutoğlu’nun daha önce yazdığım gerekçelere ilaveten bu sebeple de istifası gerekir.
“Burası Türkiye” diyorsanız en azından kamuoyundan bir özür dilemesi de gerekmez mi?
***
Başbakan Erdoğan PKK ile görüşülüyor iddiasında bulunan muhalefete “Şerefsiz” demişti. Üstelik Kılıçdaroğlu “Görüşülmesinde bir mahzur yok, yeter ki kan akmasın” demişken. Şimdi ise son 6 yıldır PKK ile görüşüldüğü ispatlandı. Üstelik Tayyip Bey adına görüşmeler yapılmış.
Tayyip Bey’in de en azından bir özür borcu yok mu?
Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını çözümden uzak bulabilirsiniz fakat siyaseten haksız bulabilir misiniz?
Bir ricam var; PKK ile olan bu görüşmelerin CHP iktidarında yapıldığı ortaya çıksaydı neler olur, neler yazılırdı bir an düşünür müsünüz, lütfen…
CHP Hükumeti istifa etmek zorunda kalmaz mıydı?
.