Hürriyet yazarı Bekir Coşkun’un zorunlu izine ayrıldığını yazınca Bekir Coşkun Gazeteport sitesine açıklamak yapmak zorunda kaldı.
Coşkun yazımı şu sözleriyle doğruladı;
“Şimdi neden izne çıktım. Genel bir hava vardı, onun için izne çıktım. Benim hakkımda şimdi bir şey söylemek, yazmak yanıltıcı olur. Benim şimdi bir şey söylemem de yanıltıcı olur. Belirli bir şey yok. Şimdilik bu kadar konuşayım. ''
Bu satırlarda yer alan hiçbir bilgi bu güne kadar sizi yanıltmadı. Bekir Coşkun’un zorunlu izine çıkarıldığı kesin bilgiydi. Zaten Coşkun’un konuyla ilgili yanıtında da bu kesinlik net olarak ortaya çıkıyordu.
Ve bu yazının daha mürekkebi kurumadan Medyatava Bekir Coşkun’un istifa ettiğini duyurdu.
Peki, Bekir Coşkun’u istifaya götüren süreç nasıl gelişti? Perde arkasında neler yaşandı?
Öncelikle şunu bilmekte yarar var: Bekir Coşkun mizaç olarak Emin Çölaşan’la çok farklı.
Çölaşan ne kadar hakkını arayan, hırçın, dediğim dedik diyen bir yazarsa, Bekir Coşkun da tam tersi içine kapanık, sessiz ve kararsız bir gazeteci.
Hatta, asosyal bir yapısı var.
Bekir Coşkun’un bu yapısını iyi bilen Ertuğrul Özkök ve Aydın Doğan yaklaşık 1 senedir Bekir Coşkun’u sıkıştırıyordu.
Coşkun bazen bu sıkıştırmaları dikkate alsa bile, bu 1 yıllık zaman içerisinde genellikle bildiğini, inandığını yazdı.
Israrlı ikazlara rağmen bildiğini yazmaya devam eden Coşkun, 1 ay önce Aydın Doğan’ın yazlığına davet edildi.
Aydın Doğan’ın bazen fırça, bazen de, “Durumu görüyorsun ben bu işi uzatmam” sözleriyle en üst düzeyde ikaz edildi ve izine çıkarıldı.
Peki, Bekir Coşkun’un ruh hali nasıl, ne yapacaktı? Çünkü kelimenin tam anlamıyla çaresizdi.
Aydın Doğan’ın ikazlarını dinlese, kendisini seven okurlarını kaybedeceği gibi, şimdiye kadar kendince biriktirdiği imajını da sele teslim edecekti…
Tek bir alternatifi vardı; Habertürk…
Habertürk açıkça hükümeti desteklemiyor ama muhalif de değil.
Aslında giderek oturan bir yapısı var Habertürk’ün. Umur Talu ile daha da güçlendiler ama; Coşkun şunu biliyor; Habertürk’de de yüksek volümlü muhalefet yapamaz ama başka çaresi de yoktu... O yüzden dümeni zorunlu olarak o yöne kırdı.
Ama asıl bomba şimdi geliyor…
Kulağıma gelen bilgilere göre Doğan Grubu’nun patronu Aydın Doğan yakın çevresine, “Bana tasfiye listesi verdiler. Bekir’i, Melih’i, Mustafa’yı, Yılmaz’ı ve Yalçın’ı çıkarmamı istiyorlar. Nasıl direneceğim ben…” şeklinde konuşuyor.
Aydın Doğan akıllı bir patron.
Bu sözleri kamuoyu desteğini arttırmak için de söylemiş olabilir, gerçekten kendisine böyle bir tasfiye listesi de verilmiş olabilir…
Bunu şimdilik bilmek mümkün değil.
Aydın Doğan’ın, “Benden tasfiye etmemi istiyorlar” dediği yazarlar şunlar; Bekir Coşkun, Melih Aşık, Mustafa Mutlu, Yılmaz Özdil ve Yalçın Bayer…
Doğan’ın tasfiyesi isteniyor dediği yazarları analiz edelim;
Bekir Coşkun: Muhafazakar basının sevmediği, laik kesimin Çölaşan’dan sonra baş tacı ettiği gazetecilerden. Esprili dili nedeniyle Çölaşan kadar etkili olmasa da, zeka kokan yazılarıyla sarsıcı bir üslubu var. Muhafazakar okuyuculara göre özensiz ve yıpratıcı bir dil bu... Laik kesime göre ise o bir espri dahisi.
Melih Aşık: Çizgisini hiç değiştirmedi. O’da muhafazakar kesimin sevmediği bir gazeteci. Köşesi adeta kurtarılmış bir bölge. Köşesinde yer alan karikatürlerle sert muhalefetini pekiştiriyor. Eski kuşaklara özgü alaycı bir dili var.
Mustafa Mutlu: Fikri takibi çok güçlü bir yazar. Bu yönüyle zaman zaman Emin Çölaşan’ı andırıyor. Muhafazakar kesim Mutlu’ya da mesafeli ama Mutlu daha çok yolsuzluk ve haksızlık yazılarıyla tanındığı için Muhafazakar kesimin Mutlu’ya yönelik özel bir alerjisi yok.
Yalçın Bayer: Sağ kuşağın sembol repliklerinden “Yeter söz milletin” başlıklı köşesiyle çok etkin bir yazar. Özel sohbetlerinde yöneticileri için rahat konuşan bir gazetecidir. Muhafazakar kesim Yalçın Bayer’den de fazlaca haz etmez. Son dönemlerde köşesindeki muhalefet profilini biraz düşürse de, her iktidarın korkulu rüyası olmaya devam ediyor..
Yılmaz Özdil: Muhafazkar kesimin en nefret ettiği yazarların başında geliyor. Kafiyeli şiir havasında yazdığı yazılar sabun köpüğü gibi etkili ama etkisi kısa süreli. AK Parti seçmenlerine yönelik, “Bidon kafalılar” sözü yazarlık kariyerine büyük zarar verdi ama o tuhaf bir umursamazlık içinde tavizsiz yazılarına devam ediyor…