İnsanların durduğu son noktayı anlayabilmek için, ilk başladıkları noktaya bakmanın faydalı olacağını düşünürüm.
Mesela Aydın Doğan…
Koç’a ait Tofaş bayiliğinden büyük medya patronluğuna uzanan ilginç bir öyküsü var …
Aydın Beyin meselesi, ne pahasına olursa olsun başarmaksa; başarılı sayılır ama mesele, etik değerlerle yükselmek ve yükseldiği noktayı içselleştirmekse, Aydın Beyin geldiği nokta bir hayli tartışmalı.
Siyasetle hiç bir ilgisi olmayan sokaktaki her hangi bir insana, “Aydın Doğan hakkında ne düşünüyorsun?” diye sorsak, muhtemelen şu yanıtları alırız;
“Siyasetçi mi o? İsmini hep siyasetle yan yana duyuyoruz!”
“Mesut Yılmaz’ın kankası!”
“Çiller’in düşmanıydı!”
Aydın Beyi bir de siyaset ve medya ile ilişkili insanlara sorsak;
“Medyasını kullanarak zengin olan bir patron!”
“Kendisine biat etmeyen siyasetçilere saldırır!”
Bu ve benzer örnekleri çoğaltabiliriz.
Belki biraz fal açmak olacak ama Aydın Doğan’ın meselesi, ego…
Ve bir şeyi daha hissediyoruz ki;
Aydın Doğan’ın içinde siyaset yapmak ukde kalmış.
Hatta bir ara Cumhurbaşkanlığı adaylığı bile dillendirilmişti.
Kamuoyunun yanıldığını düşündüğüm bir başka nokta da;
Aydın Beyin gazetesine fazla karışmadığı söylentileridir.
Oysa, yerel haberlerin içeriği ile bile ilgili bir patrondur.
En yumuşak karnı, kendisine yapılan sınırsız iltifatlara meftun olmasıdır.
Örneğin, kendisine “BABA” denilmesine bayılır.
Bu huyunu bilen bir gazetecinin, gurup içinde başka bir gazeteciye yaptığı iç darbe, o sihirli kelime ile gerçekleşmişti!
O gazeteci, Aydın Doğan’a, her fırsatta, “Baba! Baba!” diye hitap ettikten kısa bir süre sonra önemli bir televizyon figürünü al aşağı etmişti.
Doğan Gurubunda koltuk bulmak için patronlarını yanlış yönlendiren gazeteciler olduğu gibi, Aydın Doğan’ın ego tatmini için bile bile lades olduğu onlarca örneği var Doğan Gurubunun…
Özel sohbetlerinde mütevazi olduğunu söyleyen Aydın Beye hatırlatmak isterim;
Ego, hiç tahmin edilmeyen yerde saklanır!
Talat Atilla/Güneş