Cumhurbaşkanı’nın düşen Yazıcıoğlu Helikopteri konusunda söyledikleri, hem de bir Cumhurbaşkanı gibi değil de devletle ilgisi olmayan bir eleştirici üslubuyla söyledikleri canımı sıktı, kafama takıldı. Siz Cumhurbaşkanı’sınız, “Düşen helikopterin beyni, yani her şeyi kaydeden hafızası yok şimdi ortada. Keçiler gelip götürmedi onu. Bana bir video geldi, birileri cesetlerle ilgileniyor, birileri vida söküyor” dememeniz lazım. Bunun araştırmasını yaptırır, olayı çözer, çözdürür, suçluları buldurur, sonra gerekirse siz açıklama yaparsınız, yada yaptırırsınız. “Helikopter beyni” yeni-bilinmedik bir şey mi? Neden diğer soruşturmalarda dikkat çekmedi? TBMM dahil diğer soruşturmaları da bu kadar önemli bir konuyu ört-bas etmekle suçlamış olmadınız mı? Böyle bir zamanda TSK’yı da zan altında bırakmanız bir Cumhurbaşkanı olarak size yakıştı mı? Suçluları tespit edip sadece onları gündem yapmak varken şimdi her şey çorbaya döndü, tüm TSK suçlanıyor…
Uzmanların dediğine göre bu tip helikopterlerde sizin beyin dediğiniz cihaz olmaz, olsa da bir şey ispatlamazmış. Ayrıca dediklerinizin içeriği konusunda haklı olsanız da doğru üslup bir Cumhurbaşkanı için asla bu olmamalıydı…
***
Başbakan ABD’den Türkiye’ye döndüğünde kendisine Kılıçdaroğlu’nun “Muhalefet olarak terör konusunda her türlü yardıma hazırız” mesajı hatırlatıldı ve görüşü soruldu. Başbakan’ın müthiş şişkin bir ego ve küçümseme ile, “Artık bu tür şeylerden bıktık” cevabı vermesini ayıpladım. Ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı olduğu bir zamanda bir Başbakan gerçekten ana muhalefet liderinden nefret etse de bu cevabı vermemeliydi. Daha önce de “Senin lanetli dudakların… “gibi bir cevabı olan Başbakan’ın sorunu ne?
Ayrıca daha kısa bir süre önce BDP için “Aralarına terör örgütü ile mesafe koymazlarsa asla görüşmem” diyen Başbakan yine ABD dönüşü “Biz terör örgütü ile mücadele ederiz, siyasi iradeyle de müzakere ederiz” demiş. Yani BDP terör örgütü PKK ile ilişkisini daha da netleştirmesine rağmen onlarla görüşüyor-yakınlaşıyor, ana muhalefeti ise hiçe sayıyor. Bu da ayıpladığım bir konu oldu.
Söz Başbakan’dan açılmışken şu “MİT-PKK “görüşme bandına değineyim. Bantta Başbakanlık Müsteşar Yardımcısının “Ben Başbakan’ın özel temsilcisiyim” demesi işi ucuzlatan, devletin seviyesini düşüren bir durumdu. Bakın IRA Barışının mimarlarından olduğu söylenen Lord John Alderdice Akşam’a şöyle demiş; “Türkiye örneğinde sizin istihbaratınızdan oldukça yüksek düzeyli bir isim PKK ile görüşüyor gibi görünüyor. Bizde İngiliz istihbaratından yüksek düzeyli kişiler buluşmuyordu ve IRA’dan farklı kişilerle görüştüler”
Lord Alderdice sebebini “Terör örgütü ile görüşmeler hemen sonlanmaz. Defalarca biter gibi olur, (Akerdeon fenomeni) ama herkes çekingenlik içindedir, inisiyatif alınamaz” şeklinde açıklamış. Dolayısı ile de devletin mümkün olduğunca en düşük seviyede temsil edilmesi lazımdır. Başbakan’ın şişkin egosu ise buna izin vermemiş. Görüşmeler bittiğinde “Ben çözdüm. Özel temsilcimi ve özel mesajlarımı gönderdim ve risk alıp çözdüm” diyecekti muhtemelen.
Başbakan’ın devlet geleneklerine aykırı bu tavrını yadırgadım ve ayıpladım.
Şimdi “Risk aldım kaybettim, terörün artmasından ben de sorumluyum” diyor mu?
Demiyor. O halde… Uyarılmalı…
***
Biliyorum, birçok okuyucu ve yorumcumuzun partizanlığı tutacak ve “Neden muhalefeti eleştirmiyorsunuz, sadece iktidarı eleştiriyorsunuz?” diye soracak. İnşallah iktidar olduklarında zevkle eleştiririm. Demokrasilerde esas olan iktidarı eleştirebilmektir. Tayyip Bey en güçlü döneminde gibi görünüyor, dolayısı ile eleştirmek ona ve ülkeye iyilik yapmaktır. Özellikle Başbakan’ın medyada o kadar çok yalakası var ki, eleştirilmesi ihtiyaç oldu. Sizde eğer Türkiye ve Tayyip Bey’in iyliğini istiyorsanız eleştirin. Önemli olan yazdıklarımın haksızlık içermemesi?
Ayrıca ben muhalefete alışkınım.
Taksiye binen bir müşteri şoföre bir şey sormak için hafifçe omuzuna dokunur. Şoför bir çığlık atıp, direksiyonun kontrolünü kaybeder. Bir otobüse çarpmak üzere iken direksiyonu kırar, kaldırıma çıkıp, bir vitrinin önünde arabayı durdurur. Arkaya dönüp müşteriye, "Bunu bir daha yapmayın" diye bağırır.
Müşteri ise sakince bir ufacık dokunmanın onu bu kadar korkutacağını düşünemediğini söyler. Bu arada kendini toparlamış olan şoför, müşteriye dönüp, "Haklısınız, aslında sizin kabahatiniz yok" der. “Bugün benim ilk taksi şoförlüğüm, 25 senedir cenaze arabası şoförüydüm de..."
Ben de hep muhalefette oldum, iktidara alışkın değilim de… İktidarın nasılsa “dostu” çoktur…